Bu bakışların içinde halkın Doğu'ya yapacağı
hizmete ait bir telkin ve tavsiyeye pek şahit olamadık.
Hocaefendi'nin bakışlarında ise, tümüyle halkın yapacağı yardımlara, üstleneceği hizmetlere dikkatimiz çekiliyor, acilen kaynaşma, kucaklaşma sebeplerine yönelmemiz isteniyor.
Buyurun Hocaefendi farkını birlikte okuyalım basından özetlediğimiz görüşlerinde... Bakalım bize ne görevler düşüyor, nasıl bir hizmet ve himmet içinde olmamız icap ediyor Doğu'daki kardeşlerimiz için? Hocaefendi diyor ki:
-... Anadolu'nun
yiğit insanları, Doğu ve Güney
doğu'da mahrumiyetler içinde yaşayan kardeşlerini ne kadar sevdiklerini, durumlarını yerinde görmekle, dertlerine ortak olup çare aramakla göstermeliler... Böyle bir yaklaşım özelliği bizim insanımızda vardır... Ben de bir zamanlar onlara gittim,
misafir oldum. Zorluklarını gördüm. Pek çok insanın hayatı bir odanın içinde geçiyor. Bir ahırları ve bir odaları var; kayınpeder de aynı odada kalıyor gelin de... Herkes köşklerde, villalarda yaşamıyor. Oralara gidip bu garip insanların bu garip yaşantılarını görmek belki bizi daha derin ve doğru düşüncelere sevk edecektir...
-Bizler bugüne kadar bu kardeşlerimize karşı gösterdiğimiz ilgiyi bundan sonra da yine devam ettiririz elbette... Kurban da keseriz, maddî yardımda da bulunuruz... Ben diyorum ki, bu dostluğu bugünlerde daha da derinleştirelim. O bölgenin insanı çok fedakar ve civanmerttir. Bunu oraları gezip gören herkes bilir. Oradaki seyahatlerimden birinde yanlış levha işaretiyle yanlış bir yola girmiştik... Meğer orası yol değilmiş... Neyse ki karşımıza eve benzer bir bina çıktı. Evin önünde bir adam koyunlarını otlatıyordu. Yanımızdaki arkadaşlardan biri o adama doğru gitti ve; 'Biz namaz kılmak istiyoruz.
Güneş batmak üzere.' dedi. Adam büyük bir samimiyetle 'Aman efendim ne demek!' dedi. Bizi aldı evine,
yatak odasına götürdü. Hemen leğeni, ibriği getirdi. Su döktü,
abdest aldık. Ve biz o adamın tek gözlü evinde yatak odasında namaz kıldık. Bu hizmeti canı gönülden seve seve yaptı...
-Bizim müştereklerimiz arasında öyle kopmaz bağlarımız var ki, küçücük bir gayretle bile bu bağları yeniden canlandırıp bağlamak mümkün... İşte
Kurban Bayramı bunun için çok önemlidir. Kendi civanmertliğimizi, yürek enginliğimizi, kucaklayıcılığımızı fiilen göstermeliyiz böyle günlerde, böyle vesilelerle...
-Düşmanlık düşüncesi ve vatanı parçalama gayretleri karşısında elbette ki dağdaki eşkıyaya karşı
silah kullanmak icap eder. Ancak gönülleri fethetmek meselesi de çok önemlidir. Göstereceğimiz sıcak ilgilerle biz o aileleri ebediyyen kazanabiliriz... Nitekim şimdilerde binlerce talebe Doğu'dan,
Güneydoğu'dan batıya geliyor.
Üniversite hazırlık kurslarında, üniversitelerde, okullarda
okumak suretiyle toplumun bir kesimi diğer kesimini daha iyi tanıma fırsatı yakalıyor... Sabır göstererek gönülleri fethetmeye yönelmek lazım. Asr-ı saadette yaşanan bir tablo, bu
sabır konusunda ne güzel örnektir.
-Ebu Süfyan,
Müslüman olma hususunda tereddütlerini ortaya koyunca Hazreti Halid, "Kelleni alırsam tereddütlerin biter." diye çıkışır. Bunu gören Bilal-i Habeşi, "Yapma ey Halid! Bir insana bazen bir gün yeter, bazen bir ay, bazen de bir yıl." der. Bazen fethedeceğimiz bir gönül değil gönüller olabilir. Potansiyel insanı hakiki insan yapmalıyız...
-Sizin ilgi gösterip kazanacağınız o ailelerin çoğu sizden bizden daha çok Allah'a bağlıdır. Onunla irtibatları vardır. Çağımızın hastalıklarından kaynaklanan bölünmeler olmuş olabilir. Ancak bu insanlar aldatılıyor. Buraları bölüp parçalayan ve o şekilde idare etmek isteyen çevrelere karşı bizim yapacağımız şey de onları birleştirme ve kaynaştırma, bütünleştirme çalışmaları olmalıdır.
-Allah'a iman, Peygamber'e iman, İslam'ı kabullenme, tarih birliği, mücadele ettiğimiz cephe birliği.. gibi ortak noktalarla o insanlarla yeniden birlik tesis etme gayretine girmeliyiz... Laz'ı, Çerkez'i, Kürt'üyle Anadolu'da herkesin paylaşabileceği şeyler var. Birleştirmeye matuf değerlerimizi ortaya çıkarıp birlikte yaşamak lazım.
-Güneydoğu ile kardeş kentler, kardeş köyler ve kasabalar tesis etmek doğru olabilir. Her ne şekilde olursa olsun sertleştirmelere karşı bizim ortamı hep yumuşak tutmamız, yumuşatmamız lazım. Sadece Doğu'ya gitmek meselesi de değil, şimdi
İstanbul,
Mersin, Antep gibi yerler Güneydoğu'dan gelen insanlarla dolu. Belki önce buralara da açılmak gerekir. Bölgemizde okuma imkânı verme ile daha çok kimseye imkan sağlamak ve bizi kardeşliğimize götürecek daha başka şeylere de yelken açmak lazım...
AHMED ŞAHİN