Hedefin tam üyelik olduğunu belirten
Avrupa Birliği'nin önemli isimleri,
Türkiye'de yaşanan değişime işaret ederek, reformların devam etmesi gerektiğini söyledi.
Bugün, Türkiye'nin 3
Ekim 2005'te
Avrupa Birliği'nden (
AB) müzakere tarihi almasının beşinci yıldönümü. Geride kalan sürede 35 müzakere faslından 13'ü açılırken sadece biri kapatılabildi. 18 fasıl ise
Fransa ve
Kıbrıs Rum Kesimi'nin tavrı nedeniyle hâlâ askıda. Buna rağmen, sonuncusu
anayasa paketi olmak üzere Türkiye önemli reformlara
imza attı.
Müzakerelerin beşinci yıldönümünde gelinen noktayı Zaman'a değerlendiren AB yetkilileri,
hedefin tam üyelik olduğunda birleşiyor.
Avrupa Parlamentosu Başkanı
Jerzy Buzek, "
Reform süreci devam etmeli." çağrısı yaparken, AB Genişleme Komiseri
Stefan Füle, bu konuda bir iradenin var olmasından duydukları memnuniyeti dile getirdi. Süreçte yaşanan yavaşlamaya dikkat çeken Türkiye-AB Karma Komisyonu
Eşbaşkanı Flautre ise, "Çatlak sesler bunu değiştiremez. Türkiye'siz bir AB hayal edemiyorum." dedi.
Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Türkiye Raportörü Ria
Oomen-Ruijten süreçte yaşanan sorunlara rağmen Türkiye'nin kazanımlarına işaret ederek, "Demokratikleşme adımları fasıllardan daha önemli." ifadelerini kullandı. Ruijten'e göre, "Türkiye özel bir
ülke,
müzakereleri de özel." "Müzakereler açık uçlu." vurgusunda bulunan AP Liberal Grup Başkan Yardımcısı ve Gölge Türkiye Raportörü Alexander Graff Lambsdorf da süreci tıkayan Kıbrıs konusunda
Lizbon Anlaşması'yla birlikte ihtiyatlı bir iyimserlik belirdiğini kaydetti. Zaman'ın görüşlerine başvurduğu AP Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı
Hannes Swoboda, enerji gibi bazı fasılların açılmasının çok mühim olduğunu vurguladı. Türkiye-AB ilişkilerinin istikbali konusunda Avrupa ülkelerinin net bir karar vermesi gerektiğine dikkat çeken Swoboda, "Artan sayıda ülke, Türkiye'nin üyeliği konusunda ya şüpheci kampa katılıyor ya da tamamen olumsuz bir tavır alıyor. Önümüzdeki 1015 yıl için net bir strateji üretmemiz lazım. Belki de tam üyelik öncesi tedrici bir süreç yaşanabilir." şeklinde konuştu. Türkiye'nin de aynı zamanda net adımlar atması gerektiğini belirten Swoboda, Türkiye'nin önünde uzun bir yol olduğunu ifade ederek, reform sürecinin sona yaklaştığını söylemenin mümkün olmadığının altını çizdi. Türkiye'de uygulanan
laiklik konusunda belirsizliğe işaret eden Hannes Swoboda, "Devlet
toplum v
e devletle din arasındaki ilişkilerin açıklığa kavuşturulması gerekiyor." dedi. Türkiye ve Avrupa Birliği arasında bulunan karşılıklı bağımlılığa dikkat çeken Swoboda, "Her halükarda bölgemizde barışçıl
kalkınma için Türkiye'nin bize, bizim de Türkiye'ye ihtiyacımız var." şeklinde konuştu.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek: Reform süreci devam etmeli
Genişleme, siyasi stratejilerimizden en başarılı olanlardan biri. AB'nin şu ana kadar en etkili dış
politika aracı olan genişleme, toplumların içeriden değişimini temin etmiş, zaman zaman zor ancak gerekli reformlar için kuvvetli
teşvik olmuş ve ülkelerin değişmesine
yardımcı olmuştur. Genişleme siyasetimiz her geçen gün Avrupa değerleri ve standartları ile daha uyumlu hale gelmektedir. İşte bu sebeplerle genişleme sürecinin devamından yanayım. Türkiye reformları, iyi komşuluk ilişkilerini ve AB ile uyumunu her geçen gün artırma yönünde çalışmaktadır. Türkiye reform sürecini sürdürmeli,
Kopenhag Kriterleri ile tam uyumlu hale gelmek için gayretlerini yoğunlaştırmalı ve her ferdin eşit olduğu ilkesinden hareketle reformlar için Türk toplumunu bir araya getirmelidir. Birçok müzakereci
aday ülke için geçerli olduğu gibi Türk hükümeti de ifade ve din hürriyeti gibi temel hakların temini, yolsuzluğun kökünün kazılması, siyasi partilerin ve
seçim kampanyalarının finanse edilmesi ve idarenin bütün katmanlarında şeffaflığın sağlanması için daha fazla çaba sarf etmelidir.
AB Komisyonu Genişleme Komiseri Stefan Füle: Yeni anayasa beyanı cesurca
Müzakerelerin başlamasından 5 yıl sonra Türkiye reform iradesini muhafaza etmektedir. Bu irade kamu idaresi, temel haklar ve yargı alanındaki birtakım öncelikli sorunlara çözüm arayan
anayasa değişikliklerinin kabul edilmesi ile ortaya konulmuştur. Komisyon Türkiye'yi reform yolunda özellikle de temel hak ve hürriyetlerin genişletilmesi ve
Kürt meselesini çözmeyi hedefleyen demokratik açılımının canlandırılması konusunda teşvik etmeye devam edecektir. Bu çerçevede hükümetin yeni bir anayasa yapma beyanı cesaretlendirici bir adımdır. Müstakbel anayasa değişiklikleri zamanlıca ve mümkün olan en geniş istişare mekanizmaları çerçevesinde,
diyalog ve mutabakat ruhu içerisinde hazırlanmalıdır. Üyelik müzakereleri önemli kararlar ve
kanuni reformlar gerektiren daha talepkâr bir safhaya ulaşmıştır. Bu yüzden TBMM'nin reform sürecini devam ettirmek için devlet yardımları, kamu ihaleleri ve sendikal haklarla ilgili yeni kanunları çıkarması önemlidir. Komisyon, Türkiye'nin yeni reform hamlelerine yardım etmek için hazırdır.
Türkiye-AB Karma Par. Komisyonu Eşbaşkanı
Helene Flautre: Türkiye'siz AB hayal edemem
Türkiye ile AB üyelik süreci başlamıştır. Bu müzakereler hedef olarak belirtildiği gibi bir gün Türkiye'nin üyeliği ile neticelenecektir. Türkiye'nin üyeliğine AB üyesi ülkeler tarafından 1963, 1971, 1999, 2004 ve 2005 yıllarında oybirliği ile karar verilmiş, müzakere süreci bu kararlar üzerine başlamıştır. Bu süreci sorgulayan bazı politikacılar "kervan yolda ...." atasözünde olduğu gibi şu anda
çatlak sesler çıkartıyorlarsa da bu ulaşılacak hedefi hiçbir zaman şaşırtmayacaktır. Üyelik yolunda aşılması gereken mühim engeller vardır. Türkiye son 10 yılda hem siyasi hem iktisadi baş döndürücü bir transformasyon gerçekleştirdi. 12 Eylül'de kabul edilen anayasa paketi son örneklerden biridir. Daha da cesaretlendirici olan bu kısmi reformun yeni anayasanın kapısını açmış olmasıdır. Türkiye'nin üyeliği bugün alınacak bir karar değildir. Birkaç sene sonra hem Türkiye halkı hem AB halkları fasıllar kapandıktan sonra şapkasını önüne koyup karar verecektir. Biz, bu kararın hem Türkiye'de hem de Avrupa'da "
evet" olması için mücadele ediyoruz. Türkiye'siz bir AB hayal edemiyorum.
AP Türkiye Raportörü
Ria Oomen Ruijten: Türkiye özel süreç de özel
Son beş yılda gerçekleşen
demokratikleşme ve modernleşme için Türkiye'yi, Türk toplumunu ve Türk siyasetçileri
tebrik ediyorum. Son beş yıl içerisinde fevkalade büyüyen ve derinleşen
sivil toplumu özellikle tebrik etmek istiyorum. Vatandaşlar, aydınlar ve
azınlık temsilcileri bu modernleşme çabalarına aktif şekilde katıldılar. Daha önce tabu sayılan birçok konuda yapılan açık
tartışmalar bunun delilidir. Bu demokratikleşme hamleleri
teknik olarak fasılların açılıp kapanmasından daha mühimdir. Ancak hâlâ Türkiye'nin AB'ye üye olabilmesi için yapması gerekenler var. Bu da müzakere sürecinin amacını oluşturuyor.
Alevi, Hıristiyan, Kürt ya da Ermenilerin,
cinsiyet ayrımı gözetmeden bütün vatandaşların haklarının temin edilmesi Kopenhag Kriterleri'nin en önemli parçasıdır. Türkiye ayrıca Ortaklık Anlaşması Ek Protokolü'nü uygulamalı ve Kıbrıs'taki müzakereleri desteklemek için elinden geleni yapmalıdır. Türkiye çok özel bir ülkedir, bu yüzden Türkiye ile müzakereler de özeldir. Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin kuvvetli tartışma Türkiye'ye hem eleştirileri cevaplandırma hem de şüphecileri ikna imkânı verecektir.
AP Liberal Grup Başkan Yardımcısı Alexander Graff
Lambsdorff: Kıbrıs çıkmazı aşılabilir
Teknik sorunlar ve bazı iç reformların durması sonucu müzakere sürecinin tıkanmaya başlaması, hem AB'de hem Türkiye'deki bazı gelişmelerden kaynaklanıyor. Önemli bir sorun
Ankara Anlaşması'nın uygulanmasının Türkiye tarafından reddedilmesidir. Ancak Lizbon Antlaşması'nın yürürlüğe girmesiyle Ada'nın kuzey kısmına yönelik ticaret kısıtlamalarının gevşeyebileceği bazı gelişmeler yaşanmaktadır. İki tarafta da gerekli siyasi irade olması durumunda Ada'daki çıkmazın aşılabileceği yönünde ihtiyatlı bir iyimserlik taşıyorum. Müzakereler açık uçludur. Kopenhag Kriterleri'nin 4 şartı yerine getirilir, Türkler üye olmak ister, AB kabul etmek isterse ve AB üyelerinin meclisleri onaylarsa Türkiye üye olabilecektir.
AK Parti iktidarında reform süreci karışık bir
manzara arz etmektedir. Türkiye bir taraftan modernleşme hamleleri başlatmış, hem kendi azınlıkları hem de komşuları ile yakınlaşma çabası içine girmiştir. Diğer taraftan ise hükümetin
muhalif basına
baskı yapması, Türkiye'yi
Hizbullah,
Hamas ve
İran ile yaklaştıran ancak geleneksel müttefiklerinden uzaklaştıran
dış politika hamleleri gibi endişe verici gelişmeler de yaşanmaktadır.
ZAMAN