Gazeteciler
Nedim Şener ve
Ahmet Şık’ın tutuklanmalarının ardından
Ergenekon’a yönelik tartışmalar,
basın özgürlüğü çerçevesinde yürütülecek. Ancak bugünü anlamak için biraz geriye gitmekte, olayları başlangıç noktası olan Hanefi
Avcı’ya kadar götürmekte yarar var. Zira Şener ve Şık’ın tutuklanmalarıyla sonuçlanan olaylar zinciri Avcı’nın yazdığı, yayınladığı kitapla başladı. Bana göre hem Avcı, hem de Şener’i bir kenara bırakarak söyleyeyim Ahmet Şık, kendi başlatmadıkları, sonradan dahil oldukları, argümanlarını kendilerinin oluşturmadığı bir
kavganın masumiyetleri tartışmalı iki kurbanına dönüştüler.
Avcı’nın hatıralarını kaleme aldığını neredeyse on yıl öncesinden biliyordum. Hatta tanıklıklarını yazması konusunda mütevazi teşviklerim de olmuştu. O yüzden kitabı yayınlandığı zaman hiç şaşırmadım. Kitabın birinci bölümü Avcı’nın zaman zaman çevresindeki gazetecilerle paylaştığı anılarının detaylarından oluşuyordu İkinci bölüm de benim için
sürpriz olmadı. Çünkü son yıllarda Avcı ve içine dahil olduğu ekibin davranışları, olaylara bakışları bir hayli değişmişti.
Beni “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabında şoka sokan hiçbir bilgi yoktu. Kitabın hedefinde de direkt
Fethullah Gülen vardı. Avcı Gülen’i kendince yaşanan gelişmelerden soyutluyordu. Güya grup içinde birileri Gülen’den habersiz kirli işler çeviriyordu. İlk bakışta bu üslup Gülen’i koruyor gibi gözükse de aslında amaçlanan Gülen’in liderliğini sorgulamaktı. Birileri Gülen’den habersiz, onun adını ve nüfuzunu kullanarak iş yapıyorsa bu Gülen’in grubu içinde hakimiyetini kaybettiğini gösteriyordu. Yok eğer Türkiye’de Gülen grubuna isnad edilen onca olay doğruysa Avcı’ya göre bu defa Gülen bir
suç örgütü lideriydi.
Avcı kitabında ustalıkla her iki amaca da
hizmet eden argümanlar yerleştirmiş, bir üslup geliştirmişti. Kitabın ardından televizyon ve gazetelere söyledikleri bu kanaatimi pekiştirdi. Özellikle Radikal’e verdiği söyleşide Gülen grubunu bir suç örgütü gibi anlatıyordu. Avcı kredisini, tüm geçmişini kefil göstererek büyük bir işe soyundu. Aslında kafaları hatırı sayılır derecede de karıştırdı. Ancak hem kitabında, hem de tavır alışında ölümcül bir hata yapmıştı. Girdiği kavga Avcı’nın kendi kavgası değildi. Avcı bu olaylara bir
ittifak arayışı sırasında dahil olmuştu.
Hanefi Avcı,
Emin Aslan’ın uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla tutuklanmasının ardından Aslan’a kefil olmuştu. Aslan’a
operasyon düzenleyenler için uluorta konuşuyor, mesnetsiz iddialarda bulunuyordu. Çünkü bu operasyonu yapanlar arasında yakın çevresinden çok iyi tanıdığı ve her zaman çok güvendiği isimler de vardı. Ne olup bittiğini öğrenmek için bu isimlerle görüşmüş, onlar temkinli olması konusunda Avcı’yı uyarmışlardı. Aslan gibi hemen herkesin saygısını kazanmış bir polis şefinin Habip Kanat’la ilişkisinde izaha muhtaç pek çok konu vardı.
Hanefi Avcı bu izaha muhtaç konulara katıldığını ama emekliliğine bir yılı kalmış bir arkadaşının tutuklanmasına sessiz kalamayacağını söylemişti. İpin koptuğu, köprülerin atıldığı tam bu nokta oldu. Avcı Aslan’dan sonra sıranın kendisine gelmiş olduğunu düşünmüş olacak ki yeni ittifaklar aramaya başladı. Bu ittifakları da yine
ekip olarak çalıştığı isimler kurdu. Varıp dayandıkları nokta Ergenekon oldu.
Avcı daha önce çevresine bile yanaştırmayacağı isimlerle bir araya geliyor, hem kendini hem de arkadaşlarını kurtarmaya çalışıyordu. İşte tam bu sırada görüştüğü isimler hazırladıkları projeyi Avcı’ya anlattılar ve Gülen grubu içinden devşirdikleri isimleri Avcı’ya yönlendirdiler. Sonrasında da olaylar çorap söküğü gibi geldi. Avcı için bundan sonrası kolaydı. Kendisine ulaştırılan tüm bilgileri eğrisine doğrusuna bakmadan kullandı. Avcı’ya kitabı yayınlandıktan sonra Gülen ve grubu hakkında
dava açılacağı garantisi verilmişti. Zaten bilgi akışı da buna yönelik yapılıyordu. Avcı’nın kitabı, savcılıklarda verdiği ifadeler davanın en önemli delili olacaktı.
Ancak Avcı oyuna geldi. Çünkü hayatında ilk defa kendi kurgulamadığı bir kavganın başaktörü olmuştu.
Kitap yayınlandıktan sonra güvendiği isimler bir bir arkasından çekildi. Grup içinden devşirilen isimler işe yaramamış, ne gruptan kopma olmuş, ne de Gülen’in liderliği hakkında soru işaretleri oluşturulabilmişti. Daha da vahimi grup içinden bilgi akışı kesilmişti. Avcı da işin doğrusu iddia ettiği gibi grup hakkında çok şey bilmiyordu. Bildikleri yüzeyseldi ve birkaç isimle sınırlıydı. Avcı kelimenin tam anlamıyla tuzağa düşmüştü.
Şimdi aynı şey gazeteci Ahmet Şık’ın da başına geldi. Şık bilebildiğim kadarıyla daha çok
Kürt sorunuyla ilgilenen,
insan hakları ihlallerini konu edinen haberler çalışıyordu. Dolayısıyla ne Hanefi Avcı, ne de Avcı’nın anlattıkları konusunda derinlemesine bilgi sahibi olduğunu düşünmüyorum.
Avcı’nın temasta olduğu Ergenekon yapılanmasının başında
Türk Silahlı Kuvvetleri tandanslı bir isim vardı. Bu isim
Genelkurmay Karargâhı’nın Gülen grubuna yönelik çalışmalarının başkanlığını yapıyordu. Bir taraftan grubun hükümetle arasını açmaya yönelik projeler yürütüyor, bir taraftan da
toplum içindeki etkisini kırmak için çalışmalar planlıyordu. Avcı’nın kitabının da dahil olduğu proje çerçevesinde üç kitap yayınlanacaktı. “Haliç’te Yaşayan Simonlar” projenin ikinci kitabıydı. Üçüncü kitabı
Sabri Uzun yazacaktı. Ancak ne olduysa oldu ve Sabri Uzun bu kitabı yazmaktan vazgeçti. Bunu da
Habertürk televizyonunda katıldığı bir tartışmada, canlı yayında deklare etti.
Uzun kitaba kendi ismini vermekten vazgeçse de, kitap projesi rafa kaldırılmadı. Bunun yerine bir gazetecinin bu kitabı yayınlamasına karar verildi. İşte Ahmet Şık ismi de burada devreye girdi. Ben Şık’ı yakından tanımam. Aynı ortamda sadece iki defa bir arada bulundum. O da bir derginin haber toplantısıydı. O kadar kısa sürede hakkında fikir sahibi olabilmem de mümkün değildi. Ancak çevremde Ahmet Şık’ı tanıyan pek çok arkadaşım oldu. Onlardan edindiğim izlenim,
Ertuğrul Mavioğlu,
Aydın Engin gibi iki önemli ismin şahitlikleri Şık’ın burada oyuna getirildiğini düşündürüyor. Çünkü hem Engin, hem de Mavioğlu’na göre Şık eline kitap tutuşturulacak bir isim değildi. Muhtemelen bu kitabına koyacağı bilgiler parça parça verildi. Şık da bu ilişkiyi gazeteci – haber kaynağı arasında kurulan normal bir ilişki gibi algıladı. O yüzden kendisinin çekildiği tuzaktan haberdar olamadı. Çünkü öğrenebildiğim kadarıyla Şık’a kitabında kullanacağı bilgileri veren kişi risk almak istemiyordu. Kendi yerine bir başka ismi ikame etmek isterken karşısına heyecanlı bir gazeteci, Ahmet Şık çıktı.
Bu operasyonu kurgulayan kişi şimdi İstanbul’da, sıranın ne zaman kendisine geleceğini bekliyor.
TUNCAY OPÇİN - LİBERALSES