Ünüsan, "
Balyoz planının bu
protokole dayandırılması büyük bir hata.
Asker, kalkıp da böyle bir şey yapmaya yetkili değildir. Tek başına yaptığı doğruysa vahim bir şey." dedi.
Eski müsteşar Ünüsan, iki ayrı EMASYA protokolü olacağına ihtimal vermediğini, askerin sonradan değiştirmesinin de mümkün olamayacağını söyledi. Balyoz
darbe planı çok konuşulmaya başlandığı zaman merak edip internetten indirdiğini anlatan Ünüsan,
sivil yetkililerin elinde bulunan protokolün doğru olduğunu, askerin elindekinin de farklı olacağını sanmadığını ifade etti. Mehmet Ağar'ın bu protokolde hiç yeri olmadığının altını çizen
Teoman Ünüsan,
İçişleri Bakanlığı ve
Genelkurmay Başkanlığı alt kademeleri tarafından güzel düzenlenmiş
kanuna uygun bir protokol olduğunu savundu.
EMASYA protokolü için İl İdaresi Kanunu'nda bir değişiklik yapıldığını vurgulayan eski İçişleri
Müsteşarı Ünüsan, bunun askerî otoriteyi Güneydoğu'da, özellikle harekâtlarda hukuken rahatlattığını vurguladı: "Bu biraz da olağanüstü halin kaldırılmasıyla da ilgiliydi. O kaldırılıp yerine askerin biraz daha güçlendirilmesi amaçlandı. 1996 yılında yapılan kanun değişikliğinde, askerin müdahale biçimi ve ilgili
terör olaylarına nasıl müdahale edeceğine dair İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay arasında protokol imzalanmasını öngörüyordu. Protokolde bütün yetkiler sivil otoritenin elindedir."
Valiliklerde EMASYA ile ilgili birer birim kurulduğunu dile getiren Teoman Ünüsan, Balyoz planının ise buna dayalı olarak yapılmasının mümkün olmayacağını savundu: "Çünkü askerin tek başına plan yapması protokolde yoktur. Vali,
emniyet müdürü, alay komutanı ve garnizon komutanının birleşerek, bir eğitim programı planı yapılması üzerine karar vermesi lazım." dedi.
Balyoz
darbe planı gerçekten varsa çok vahim olduğunu vurgulayan eski müsteşar Ünüsan, "Böyle bir şey olmaması lazım. Asker, bu konuda plan yapmaya yetkili değildir. Yapacaksa, kanuna göre sivil otoriteyle, valinin bilgisi altında ve onunla birlikte yapmalıdır. Tek başına yapması doğruysa vahim bir şey. Artık böyle şeyler ne olmalı ne de konuşulmalı bence. Bunlar kötü şeylerdir." diye konuştu.
Susurluk olayına da değinen Teoman Ünüsan, şunları söyledi: "Susurluk olayının ardından bir süre sonra müsteşarlıktan ayrıldım. Ağar da bakanlıktan ayrıldıktan sonra çok sayıda mülkiye müfettişi soruşturmaya başladı. Onların akıbetini İçişleri Bakanlığı'na sormak lazım. Ayrıca
Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu
Savaş başkanlığında Susurluk raporu hazırlandı. Herkes bir şey yaptı, el attı, son durumunu ben de takip edemedim."
"SORUN EMASYA DEĞİL, İL İDARE KANUNU"
Türkiye'de demokratik
açılım yapıldığı bir dönemde, bazı eski konseptlere göre hazırlanmış bu tip kanunlarda yumuşatmalar yapılmasında fayda olacağını dile getiren Ünüsan, "Bu EMASYA protokolünde bir şey yok. Bütün mesele, İl İdare Kanunu'nun 11. maddesinin (d) fıkrasında yapılan değişiklikten geliyor. O yüzden sadece bu plandaki değişiklik değil, bu maddeyi de ele alarak yeniden
düzenleme yapmalı. Bunun esasları ve uygulamaları
Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı'na bırakılmayıp o
yasa içinde düzenlenmeli. Bu da demokratik açılıma uygun bir şekilde olmalı." şeklinde konuştu.
Kendi döneminde İnsan Hakları Derneği (İHD)'yle, faili meçhullerden ziyade kayıp kişilerle ilgili ortak çalışma yaptıklarını aktaran Teoman Ünüsan, 1996 yılında İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı görevine getirildiğini, o zaman faili meçhullerin döneminin bittiğini ve 28
Şubat dönemine girildiğini açıkladı. Ünüsan, Batı Çalışma Grubu'yla ilgili bir temasları olmadığını ve öyle bir grubu tanımadığını da belirterek, şunları kaydetti: "Yalnız Millî
Güvenlik Kurulu'nda özellikle İçişleri ve Millî Eğitim'in üzerine gidildiği için Millî Eğitim Müsteşarı'na doküman vererek, birtakım tedbirler alınmasını istiyorlardı. Onlar da birtakım önlemler aldı, ama bunlar insanları rahatsız etmeden, başka gözle bakmadan, objektif bir şekilde yapıldı ve kimse ezilmedi." (CİHAN)