Başbakan Erdoğan'ın, bir televizyonda
darbe girişimlerine karşı takınacağı tavrı anlatırken "Darbe hissedersem, şapkayı alıp gitmem, gereğini yaparım" diyerek göndermede bulunduğu Süleyman
Demirel, "1971'de
Parlamento'yu açık tutabilmek için gittim" diyerek
cevap verdi. Ancak dönemin canlı şahitlerinden eski
TBMM Başkanı ve Demokratik Parti lideri Ferruh Bozbeyli'nin 'Yalnız Demokrat' adlı hatıratında anlattıkları bu durumu yalanlıyor.
Bozbeyli'ye göre, 12
Mart Muhtırası hem Parlamento'ya hem hükümete karşı yapıldı.
Meclis abluka altına alındı.
Asker, başta Demirel olmak üzere bütün siyasi parti başkanlarını ayağına çağırarak yeni bir hükümetin kurulması için talimatlar verdi.
Yazar İhsan Dağı ile gazeteci Fatih Uğur'un kaleme aldığı kitapta, Bozbeyli o günlerde yaşananları ve Meclis'in maruz içinde bulunduğu durumu ayrıntıları ile gözler önüne seriyor. Bozbeyli'nin anlattıklarına göre, Meclis'te önce
baskı ile
muhtıra okutuluyor, ardından hükümetin yerine yeni bir kabinin kurulması için emir veriliyor. Yani Parlamento şeklen açık ama her yönüyle askerlerin denetiminde.
MECLİS MUHTIRACILARIN ABLUKASINDA
Bozbeyli, o gün Meclis'te yaşananları şöyle anlatıyor: "Askerler Meclis'te muhtırayı okutuyordu. Demokratik Parti'den
arkadaşımız Hasan Korkmazcan 'bu okunamaz' dedi. Meclis başkanı okutuyordu. Korkmazcan ayağa kalktı, "
Anayasa aykırı bir
uygulama yapıyorsunuz" diyerek çıktı. Arkasından bir arkadaş daha gitti. Çünkü Meclis'te ancak
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık'tan gelen tezkere ile Meclis Başkan'ının sunuşları okunabilir. Ama muhtıracıların muhtırasını da sunmaya kalktılar. Daha garip bir şey oldu. Senato, salı ve perşembe günleri Meclis ise
pazartesi, çarşamba ve cuma günleri toplanırdı.
12 Mart, cuma gününe denk geldi. Muhtıra ise cumartesi günü okundu. Yani Meclis olağanüstü toplantıya çağrılarak okundu. Oysa Meclis normalde salı günü toplanacaktı."
Bozbeyli, muhtıranın hem parlamentoya hem de hükümete verildiğini ifade ederek, "Bu durumu ilk duyduğumda 'anayasası dışı müdahale ile anayasa içi bir çözüm isteyen bir harekettir' şeklinde yorumladım. Çünkü muhtıra Parlamento ve hükümeti kastediyordu: 'Parlamento ve hükümet olaylar karısında gerekli tedbirleri alamamıştır. Bütün partilerin iştirak edeceği bir hükümet isteniyordu. Anayasa dışı yoldan ama anayasa içinde bir çözüm istiyor. Kendileri hükümet kurmuyor, 'Siz kurun." sözleri ile aktarıyor." diyor.
İÇERDİ AYRI DIŞARIDA AYRI; "DÜN DÜNDÜR, BUGÜN BUGÜNDÜR"
Demirel'in Parlamento'yu açık tutmak için gittim dediği parlamenter
sistem fiilen ortadan kaldırılmış durumda. Tamamen askerler kontrolüne geçen Meclis'te, direktifle Nihat Erim başkanlığında yeni bir hükümet kurulmaya çalışıyor. Bunun için
Genelkurmay Başkanı ve
kuvvet komutanları, parti başkanları ile ayrı ayrı görüşüyor. Görüşmeler askerlerin
Çankaya Köşkü içindeki lojmanlarında yapılıyor.
Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler ve Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Sancar, aralarında Demirel ve Ecevit'in bulunduğu siyasileri ayaklarına kadar çağırıp, ikna için siyasilerle konuşuyor.
Demirel, yapılan görüşmelerde içeride farklı, dışarıda ise farklı konuşuyor. "Dün dündür bugün bugündür" sözünü de o dönemde söylüyor. Bozbeyli, kitapta Demirel'in ikili oynamasını şöyle anlatıyor: "Ama Demirel, daha sonra sanki kendisi ile hiç görüşülmemiş gibi 'Ben milleti hesabımı veririm.' diye bir beyanat verdi durduk yerde.
Gazeteler bunu
manşet yaptı. Hepimiz sanki hesabımızı askere vermişiz de Süleyman Bey, 'Ben askere vermem, millete veririm' gibi bir durum doğdu. Bunun üzerine hemen gazeteciler bize geldiler. Görüşmeleri sordular biz de 'Demirel ile de görüştüler' dedik. Sonra
Kara Kuvvetleri Komutanı'na gitmişler, 'Siz Demirel ile konuşmadınız mı?' diye sormuşlar, 'Konuştuk' cevabını almışlar. Bu sefer de
Süleyman Demirel'e sormuşlar, 'Dün gitmediniz diyorsunuz ama
Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Sancar ile bugün konuştuk, sizinle de konuşmuşlar." deyince gazetecilere, 'Ee dün dündür bugün bugündür' deyiverdi Süleyman Demirel."
(CİHAN)