Büyük
İslam alimi
Bediüzzaman Said
Nursi ve manevi mirası
Risale-i Nur eserlerinin daha iyi anlaşılması için
İstanbul İlim ve
Kültür Vakfı (İİKV) tarafından düzenlenen 9. Uluslararası Bediüzzaman
Sempozyumu başladı. Yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı sempozyum dinleyicileri arasında Bediüzzaman
Said Nursi'nin hayatta olan talebeleri
Mehmet Fırıncı,
Abdullah Yeğin, Said
Özdemir ve
Mustafa Sungur da yer aldı. Programa katılan
Bülent Arınç,
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
Hüseyin Çelik ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Kadir Topbaş
Bedüzzaman'ın talebeleriyle selamlaştı.
Bedüzzaman'ın hayatıyla çok önemli bir örnek olduğunu ifade eden Bülent Arınç, Said Nursi'nin,
sahabe hayatını kendisine örnek alan, büyük bir İslam alimi olduğunu belirtti. Yeni neslin o günleri ve o günlerde çekilen sıkıntıları bilmediğini dile getiren Arınç, "12
Eylül darbesi diye konuşurken karşımdaki 18 yaşındaki gencin suratıma anlaşılmaz bir ifade ile baktığını görüyorum. 30 sene önce yoktu. Sizler o yılları yaşamadınız. Aramızda gençler var onun için diyorum. Ama ben 70'li yıllarda avukatlık hayatıma başladım ve 163. madde ile karşılaştım. Rahmetli Turgut Özal'ın 1991'de Türk
Ceza Kanunu'ndan çıkardığı güne kadar 49 ile 91 arasında bu madde, yıllarca bir giyotin gibi çalıştı. Zulmetti, şikayet ettirdi, sıkıntı verdirdi.
Masum insanların,
dindar insanların talepleri o zamanlar laikliğe aykırı bir
eylem gibi gözüküyordu." diye konuştu.
O dönemki gazetelerde, "Nurcular basıldı, suç aleti olarak tespih takke ve risale müsadere edildi." şeklinde yayınlar yapıldığını hatırlatan Arınç, "Gözaltına alınan suç aletleriydi bunlar. Bir başkasının kasaturası, tabancası bıçağı kaması suç aleti sayılırken, Risale-i Nur talebesinin evlerinde okuduğu kitaplar ve o sırada namaz kılıyorlarsa başlarındaki takkeler, seccadeler suç unsuru olarak görülüyordu." ifadesini kullandı.
Risaleleri o dönemde zaman zaman Diyanetişleri Başkanığı'na sorulduğunu aktaran Arınç, "Diyanette dini selametlerinin gereği bu eserlerde suç yoktur. Bunlar imanı ve Kur'an'ı anlatan eserlerdir ve herkesin istifade etmesi gerekir, diyorlardı. Bazen bilirkişiler değişiyordu.
İstanbul Üniversitesi'nin ceza hukuku profesörleri, uydurdukları raporlarla kafalarından geçirdikleri korkuları mahkemelere gönderiyorlardı. Beraatlar yüzlerce binlerce oldu. Mahkumiyetler onlar yüzler oldu. Ama Bedüzzaman Hazretleri davasını mahkemesinde anlatırken, bunun da bir hikmeti ilahi olduğunu düşünüyordu. Hakimlere savcılara bu hakikati göstermek ve dinletmek istiyordu. O vesile ile hakimleri, savcıların avukatların onu dinleyenlerin hakikati bulmalarına katkı sağlayacağını düşünüyorlardı. Bir hakim verdiği karar kitap haline getirildi. 'Türkiye'de hakimler var' diyerek kitaba başlık koymuşlar. Müsadere edilen eserlerde suç unsuru olmadığını, sadece Kur'an'ı değil, İncil'i de Tevrat'ı okuyarak beraat kararı veren o güzel hakimi tekrar rahmetle anıyorum." şeklinde konuştu.
DİNLER ARASI DİYALOG ONUN DÜŞÜNCE İKLİMİ
Bedüzzaman'ın inanca ve düşünceye
kelepçe vurulamayacağını savunduğunu belirten Bülent Arınç, "Cehaletin karşısına bilimi, umutsuzluğa karşısına idealizmi, miskinliğin karşısında çalışmayı gösteriyordu. Ülkemizde insanların hür ve özgür ortamlarda inkişaf edeceğini düşünüyordu. Bugün insan hak ve
özgürlükleri kendisine ilke edinmiş, katılımcı çoğulcu ve hakki bir
demokrasinin inşası için hakarete geçmiş ülkemizde ve insanımızdaki özgürlük ve demokrasi sevdasında Said Nursi hazretlerinin düşüncelerinin çok büyük katkısı olmuştur. Etnik dini, siyasi ve kültürel açıdan çoğulcu bir demokratik yapının inşasında özellikle meşruiyet döneminde söylediği sözler büyük katkı sağlamıştır. Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen Bedüzzaman'ın düşüncesi her geçen gün daha da önem kazanıyor. İnsanı ayırıcı değil, bütünleyici olduğunu, onun tefekkürü tüm dünyaya yeniden hatırlatmaktadır. Bugün dinler arası
diyalog arayışlarının ilhamını onun düşünce iklimi oluşturmaktadır." dedi.
Bugünün kelimeleriyle Bedüzzaman'ın mesleğini, meşrebini anlatmanın çok zor olduğunu aktaran Arınç, sözlerini şöyle tamamladı: "Bu bir şahsı manevidir. Bazılarının bizim içimizdeki ağabey, kardeşlik ilişkisine aklı ermemiştir. 'Neden ağabey diyorlar neden bu kadar samimi bir ilişki var?' Benim mensubu olduğum parti içerisinde de birileri bize bu gözle bakıyordu. Ama anlı şanlı köşe yazarları bunu anlamamakta ısrar ediyorlardı. Bu ağabeylik nereden geliyor, bu samimiyetin bu beraberliğin hangi anlamlar ifade ettiğin çok iyi bilirsiniz." konuşmanın sonunda katılımcılara plaket verildi.