Arınç son noktayı koydu: Hiçbir zaman

Başbakan Yardımcısı Arınç, Samanyolu Haber Tv'de katıldığı ''Günlük'' programında gündeme ilişkin çok önemli değerlendirmelerde bulundu.

Arınç son noktayı koydu: Hiçbir zaman

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Açılımı öncesinde de şu anda da bundan sonra da demokrasi standardımızın yükseltilmesi, özgürlüklerin biraz daha genişlemesi, güçlendirilmesi konusunda hem geçmişte yaptık, hem bugün devam ediyoruz, bundan sonra da devam edeceğiz. Dolayısıyla süreç, hiçbir zaman kesintiye uğramadı. Kesintiye uğraması da söz konusu değil'' dedi. Samanyolu Haber Ankara Temsilcisi sunucumuz Abdullah Abdulkadiroğlu'nun, dün gerçekleştirilen milli birlik ve demokratik açılım toplantısında alınan kararların neler olduğunu sorması üzerine Arınç, bu toplantıya demokratik açılım zirvesi isminin konmaması gerektiğini, benzer toplantıları zaman zaman yaptıklarını söyledi. MGK üyesi Bakanlarla zaman zaman bir araya gelerek gelişmeleri değerlendirdiklerini, sürecin nasıl devam ettiğini görmek istediklerini, yeni bilgileri beraber değerlendirmek istediklerini anlattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Bakanların geçen hafta yurt dışı ziyaretleri nedeniyle konuları değerlendirme imkanı bulamadıklarını belirten Arınç, bugünkü toplantıda gelişmeleri değerlendirdiklerini ifade etti. Toplantının içeriği hakkında bilgi veremeyeceğini söyleyen Arınç, son gösteriler, toplumsal olaylar, gerginliğin biraz daha artırılabilmesi için gayret sarf edilen bir ortamda İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın açıklama yapmasının uygun görüldüğünü belirtti. ''DTP'nin kapatılması sonrasında yaşanan olayların açılımı bitirdiği, açılımın sekteye uğrayacağı şeklinde kamuoyunda algılamalar olduğunun'' ifade edilmesi üzerine Arınç, Başbakan Erdogan'ın bütçe görüşmelerinde hükümet adına konuştuğunu hatırlatarak, ''İnadına açılım'' demediğini belirtti. Bülent Arınç, Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında ''İnadına kardeşlik, inadına demokrasi'' dediğini hatırlatarak, Türkiye'nin demokratik açılım konusunu 4-5 aydır takip ettiğini ve bu konuda yapılacakların konuşulduğunu kaydetti. Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Biz, bu açılımı öncesinde de şu anda da bundan sonra da demokrasi standardımızın yükseltilmesi, özgürlüklerin biraz daha genişlemesi, güçlendirilmesi konusunda hem geçmişte yaptık, hem bugün devam ediyoruz, bundan sonra da devam edeceğiz. Dolayısıyla süreç hiçbir zaman kesintiye uğramadı. Kesintiye uğraması da söz konusu değil. Demokratik açılımın bir önemli ayağı da terörün minimize edilmesidir. Eylem yapamaz hale gelmesidir. Bu konuda da attığımız adımlar var. Bununla ilgili olarak güvenlik açısından bir defa terörle mücadeleyi hiç aksatmadan aynı zamanda terörü besleyen sebepler üzerinde de yoğunlaşan bir programımız var. Biz, bunun ülke bütünlüğü açısından, birlik beraberliğimiz ve kardeşliğimiz açısından önemli bir süreç olduğuna inanıyoruz. Farklı eleştirileri her zaman karşılamaya hazırız. Yeni öneriler olacaksa bunları da değerlendirmeye hazırız. Ama tam karşıdan 'Söyletmem vurun' mantığıyla bunu yok etmek isteyen, bunu ihanetle suçlayan daha içinde ne var bakmadan... Hatta bu konuda geçmişte kendileri hangi program ve projeleri gündeme getirmişler de bunlarla bile ilgilenmeden 'Madem AK Parti böyle birşey yapmak istiyor, biz de ona karşı çıkalım' mantığıyla bir muhalefet sürdürüyorlar. Ben, bunun uzun süre devam etmeyeceğini düşünüyorum. Çünkü, demokratikleşme konusunda hiçbir muhalefet partisinin karşı çıkma gibi bir kolaylığı ve lüksü olamaz. Bu halkımızın istediğidir. Biz bunu dışardan şu veya bu istiyor diye yapmıyoruz. Halkımız daha huzurlu ve mutlu yaşasın diye yapıyoruz.'' Geçmişte hükümet olan bütün partilerin AB sürecinde hem anayasa değişikliklerine, hem yasa değişikliklerine destek verdiğini belirten Arınç, 1999-2000 yılları arasında DSP, MHP ve Anavatan hükümetlerinin olduğunu hatırlatarak, o tarihlerde anayasanın 31-32 maddesinin değiştiğini ifade etti. Bunların köklü değişiklikler olduğunu belirten Arınç, söz konusu partilerin AB ilerleme raporunun gereğini yaptığını kaydetti. Kendilerinin bu değişikliklere muhalefette olmalarına rağmen destek verdiklerini hatırlatan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, ancak kendilerinin anayasa değişikliği yapmak istediklerinde 3-4 sene önce muhalefet partilerinin de destek verdiğini, 400'e 500'e varan oylarla anayasa değişikliği yaptıklarını söyledi. Ancak, 2 yıldan bu yana özellikle demokratik açılım süreci başladıktan sonra kanun değişikliğine bile muhalefetin mecliste kolay kolay izin vermediğini ifade eden Arınç, çok sayıda insanı ilgilendiren Çek Yasası'nda bile muhalefetin neredeyse 15 gün Meclisi kilitlediğini savundu. Bülent Arınç, muhalefetin o süreçte 'Biz de bunun çıkmasını istiyoruz' dediğini ama ellerinden gelen uzatmayı ve engelleme hakkını kullandığını belirtti. Arınç, ''Doğrudan karşı çıkmak doğru yanlış farketmeden ben bunu engelleyeceğim mantığıyla meclisi kilitlemeye çalışmak doğrusu hoş birşey değil. Açılımın bir süreç olduğunu ifade etmiştik. Bu süreç bugünde yarın da devam edecek. Çünkü, biz bunda ülkenin mutluluğunu ve huzurunu görüyoruz'' diye konuştu. -DTP'NİN KAPATILMASI- ''Demokratik açılımın DTP'nin kapatılmasından sonra siyasi yöne kaydığı yönünde eleştiriler var. Kontrolsüz bir şekilde mi bu yöne kaymaya başladı? Bunu asıl mecrasına oturtmak için ne yapacaksınız?'' şeklindeki soruya Arınç, kendilerinin siyasetçi olduğu, hükümetin de muhalefetin de siyasetle iç içe olduğunu belirterek şu yanıtı verdi: ''Parlamentodan bir kanun çıkarmak istesek o da siyasi bir eylem. Yani işin büyük boyutu siyasidir. Bunun içerisinde toplumsal, ekonomik diğer tedbirler de mutlaka vardır. Ama biz sonuç olarak siyasi kararlar almak suretiyle toplumdaki bütünlüğü sağlamaya çalışıyoruz. Bu bir taraftan insanların kendisini çok kolaylıkla ve rahatlıkla ifade edebilmesi, eğer kimliğini rahatlıkla ifade ederken bununla ilgili kültürel hakları bireysel ve toplumsal olarak yaşayabilmesi ve bugüne kadar sağlanan temel hakların yeni, güzel, olgunlaşmış haklarla, karşılığında şüphesiz ödevlerle... Çünkü, Anayasa'nın temel konusu, temel haklar ve ödevler konusudur. Her karşılığın mutlaka bir yaptırımı ve müeyyidesi, bir mükellefiyeti de bulunacaktır. Bunları biz toplumun talepleri olarak dikkate alıyoruz. Şüphesiz için içerisinde siyaset var. Ekonomik boyutu var, bölgeyi kalkındırmak istiyoruz. Bölgeler arasındaki dengesizliği kaldırmak istiyoruz. 30 senedir bitirilemeyen GAP'ı süratle bitirip bölge halkının refah düzeyini artırmak istiyoruz. Terörden bir türlü yatırım fırsatı bulamayan bölgede, terör, korku, endişeyi kaldırarak, hem iç hem dış yatırımları o bölgeye daha çok kazındırmak istiyoruz. İşkur vasıtasıyla yeni iş alanları meydana getirmek istiyoruz. Meslek edindirme, kadınlara, çocuklara yönelik yeni sosyal riski azaltma projeleri uygulamak istiyoruz. Uyguladıklarımız var, daha da uygulayacaklarımız var.'' DTP'nin kapatılmasının bu süreçte farklı mecralarda yeni gelişmeler meydana getirdiğini söyleyen Arınç, ''Demokratik Toplum Partisi hakkında açılan dava 2 yıldan beri devam ediyor. Ve bitecekti, nihayette bitti. Ve oy birliğiyle verilen bir kapatma kararı var'' diye konuştu. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Şimdi ben kendi açımdan baktığımda hiç değişmeyen bir prensibimi her vesileyle ifade ettim. Siyasi partilerin kapatılmasını artık istemiyoruz. Bunu doğrusu çağ dışı buluyorum. Çünkü Anayasamızın kendi ifadesiyle 'Demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları siyasi partiler' diyor. Demek ki demokratik hayat ancak siyasi partilerle kaimdir. Siyasi partiler olmayan bir toplumda biz demokrasiden bahsedemeyiz. Bunlardan bir kısmı iktidar olacaktır, bir kısmı muhalefet olacaktır. Herkes eleştirilerini yapacaktır. Meclis açık olacaktır. Denetim görevi yerine getirilecektir. Şimdi siyasi partileri kolaylıkla kapatırsanız, demokratik hayatı kesintiye uğratırsınız. Bu açıdan benim şahsi fikrim eğer anayasalarda, eğer siyasi partiler kanununda her şeye rağmen bir düşünce olarak siyasi partilerin bir noktada kapatılabileceği konusu kabul edilmişse bunun çok istisnai olması lazım. Şartların çok ağırlaştırılmış olması lazım. Bu konuda temel ölçüt eğer Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise ve ona dayalı olarak Venedik Kriterleri olacaksa; Bir bu ölçütün Türkiye'ye getirilmesi lazım, ikincisi biz bunun daha ilerisinde, daha güzelini eğer arzu ediyorsak bundan daha ileride bir demokrasinin korunması konusunu gündeme getirmemiz lazım. Bireysel olarak ben hiçbir zaman parti kapatmayı uygun görmem. Çünkü bunun mağduruyum. Benim içinde bulunduğum 3 parti kapatıldı. Ve siyasi yasak istenenlerden birisiydim ben, her 3 davada da partim kapatıldı bana siyasi yasak getirilmedi. Ama çok değerli arkadaşlarıma siyasi yasak getirildi. Şimdi bunları gören ve bunların haksız olduğuna inanan bir insan olarak ben, Demokratik Toplum Partisi'nin kapatılmamasını gönlünden geçiren bunu da her zaman ifade eden insandım. Ama kapatıldı. Hem de oy birliğiyle kapatıldı. Hatta işin aslına bakarsanız Türkiye'de sokaktaki vatandaştan herkes isterseniz Ankara'daki en yüksek bürokrata kadar 'Kardeşim kapatılır tabi, şu yaptıklarına bak' deme noktasına geldi. İşin daha kötüsü sokaktaki insanın bunu söylemesi bir tarafa maalesef partiye hayat veren milletvekillerinin pek çoğu, o partinin sorumlu insanları bile neredeyse 'Bizi kapatın' diye yüksek sesle bağıracak hale geldiler. Öylesine eylemler, öylesine bilinçsiz davranışlar belki de bilinçli davranışlar 'Yani, gelin bizi halledin' noktasındaydı. Açıkça söylememiz lazım o arkadaşlara. Her vesileyle ifade ettik yani sizin demokratik temsil olarak mecliste bulunmanız çok önemli, partinizin ayakta kalması çok önemli, ama bunun için sizin de itina göstermeniz lazım. Sizinde dikkat etmeniz lazım. Şu eylemlerinize, şu sözlerinize, davranışlarınıza bakın. Dünyanın hiçbir yerinde bir terör örgütüyle dolaylı veya organik bağ kurulmasını hiçbir demokratik ölçüt kabul edemez. Venedik Kriterleri bile şöyle şöyle demiştir diye eleştirilerimizi yapmıştık. Buna rağmen keşke kapatılmasaydı. Ama bir karar var ortada. Sevseniz de beğenmeseniz de buna riayet etmek zorundasınız. Ben bunun arkasından 'Öldük, bittik, mahvolduk, biz artık parlamento dışındayız, siyaseti başka türlü yapacağız, bize bunu yapanlardan hesap soracağız' gibi bir davranışın çok yanlış olduğunu söylüyorum. Ve tutarsız olduğunu söylüyorum. Eğer 2 seneden beri yedekte beklettikleri partiyle siyasi hayatlarına devam ederlerse siyasi temsil noktasında da özellikle parlamento içinde bulunurlarsa bu Türkiye'de çok daha olumlu bir hareket olur. Çünkü, kimliğe dayalı siyaset yapıyorlar. Bu yanlıştır. Ama kimliğe dayalı siyasette bile bir partinin parlamento içerisinde temsil noktasında bulunmasının faydası olabilir.'' evlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kapatılan DTP'nin milletvekillerini makul bir siyaset noktasında tekrar görmek istediklerini belirterek, ''Partinin ismi ne olursa olsun. 20 kişi ile yeniden bir grup kuracaksınız. Sadece bir milletvekili kaybınız olacak'' dedi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç STV'de katıldığı ''Günlük'' isimli programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Arınç, program sunucusu Abdullah Abdülkadiroğlu'nun ''Anayasa Mahkemesi'nin DTP'yi kapatırken 19 milletvekilinin de siyaset yapabilmesi imkanını ortaya koydu. Bir kişiyi daha bulup yeniden siyasete devam edebilme şansı vermiş oldu. Toplu halde istifa kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle bir karar karşısında AK Parti'nin duruşu nasıl olacak?'' sorusu üzerine şunları söyledi: ''Bu arkadaşlarımız şimdi bu kararı eleştirdiler, bunun haksızlık olduğunu söylediler ve 'Bizi parlamento dışına ittiler, bize haksızlık yaptılar, bize tahammül bile edemediler' diye konuştular. Bütün konuşmaları basın tarafından tespit edildi. Bu işin duygusal tarafı olabilir. ama siyasetçiler reel politika yapmalıdır. Yani ayağını sağlam yere basmalıdır. Siz parlamento içerisinde siyaset yapmayı faydalı görüyor musunuz? Zaten bunun için parti olmuştunuz. Siz bağımsız gelmiştiniz. Bir parti çatısı altında buluştunuz ve bir grup kurdunuz. O zaman iyiydi durum. O zaman konuşuyordunuz, görüşüyordunuz, düşüncelerinizi ifade ediyordunuz. Her hafta parlamentoda grup toplantısı yapıyordunuz. Komisyonlarda temsil imkanınız vardı. Kürsü size açıktı. Oradan biz beğenelim beğenmeyelim yaptığınız konuşmalara da saygı duyuyorduk. Hatta bazılarından da istifade etmek istiyorduk. Mesela o arkadaşlarımıza karşı çok yakışıksız ters davrananlar da oldu. Ben şahsen ona karşı çıktım. Parlamentoda temsil edilen bir siyasi partiye hepimizin de saygı göstermesi gerekir de dedim. Şimdi sizi makul bir siyaset noktasında tekrar görmek istiyoruz. Partinin ismi ne olursa olsun. 20 kişi ile yeniden bir grup kuracaksınız. Sadece bir milletvekili kaybınız olacak. Ben iki tane yasaklı arkadaşımız için üzülüyorum. Ama bir gerçektir ki onlar 5 yıl boyunca siyaset yapamayacaklar. Bir ara seçim olsa veya bir başka türlü seçime gidilse bağımsız olarak adaylığını koymalarına hiç bir engel yok. Geçmişte bunun örnekleri görüldü. Yol göstermiyorum, hukuki imkanları söylemek için bunu konuşuyorum. Ama siz şimdi duygusallığı aşamıyorsunuz. 'Biz sine-i millete döneceğiz, toptan istifa edeceğiz.' Bu konuda bana kalırsa kesinleşmiş bir kararları yok. Ama kendilerine bağlı kitleyi belli bir yöne sevk etmek istiyorlar. Belki de bunu bir güç gösterisi haline getirmek istiyorlar. Çünkü anayasada istifanın karşısında ne olacağı çok açık olarak yazılı. Meclise giren bir insan 'Ben istifa ettim' demekle istifa edemeyeceğini çok iyi bilmesi gerekir. Bir memur için böyle bir şey yoktur. 'Ben istifa ettim' dersiniz Tek taraflı bir irade beyanıdır, bu hukuki bir sonuç ifade eder. Şimdi meseleye iki açıdan bakalım. Bir, istifa ettik. anayasanın hükmü var. istifa edenin dilekçesinin altındaki imzanın kendisine ait olduğu tespit edilecek sonra başkanlık divanı bunu meclis genel kurulunda okuyacak, oylanacak, eğer oylama sonucunda istifa kabul edilirse istifa etmiş olacak.'' -KAPATILAN DTP MİLLETVEKİLLERİNİN DURUMU- 22. Dönemde AK Parti Ağrı milletvekili Cemal Kaya'nın istifasının kabul edilmesini örnek olarak veren Arınç, Kaya'nın, hakkında ortaya atılan iddialar sonrasında istifasını verdiğini ve kabul edildikten sonra gidip yargılandığını hatırlattı. Kapatılan DTP'nin milletvekillerinin toplu istifa vermesi durumunda Meclis Genel Kurulu'nun hangi yönde karar vereceğini bilmesinin mümkün olamayacağını ifade eden Arınç sözlerini şöyle sürdürdü: ''Diyelim ki, el kaldırdılar ve istifayı kabul ettiler. Olabilir. Ama oy vermediler istifa kabul edilmedi. O, hukuken milletvekilliğine devam ediyor olacak. Bu takdirde şunu tekrar söyleyebilirler. Biz fiilen meclisin çalışmalarına katılmayacağız bundan sonra. Bu devamsızlığı getirir. Bir ay içerisinde sanırım 5 birleşime katılmayan tespit edilirse, bu da divan tarafından değerlendirilecek, Meclis Genel Kurulu'na sunulacak. Bu şekilde de üyeliğin düşürülmesi imkanı var. Orada da salt çoğunluk gerekir. Yani şu bir gerçektir ki her iki halde de bu istifayı veya üyelikten düşürülmeyi kabul etmediği sürece milletvekilliği sıfatları devam edecek... O gün mecliste çok farklı şeyler çıkabilir. Sadece tespit olarak söylüyorum. Bunu düşünmüş bu şekilde karar vermiş bir insan olarak söylemiyorum. Zaten bu konuda gruplarda bir konuşma yapılıp parti kararı almak mümkün değil. Ama 20 kişinin tek tek üyelikleri oylanacak. Milletvekillerimiz, olabilir birine el kaldırırlar, milletvekilliği düşsün derler, diğerine el kaldırmazlar bu kalsın diyebilirler. Yani evdeki hesap çarşıya uymayabilir.'' Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Ne zaman ki mala ve cana zarar verir hale geldiler, ne zaman kamu otoritesini zedelediler, kamu düzenini bozacak hale gelecekler, o zaman Hükümetimiz, güvenlik güçlerimiz en büyük gücüyle bunları bastıracak ve bunları önleyecek'' dedi. Program sunucusu Abdullah Abdülkadiroğlu'nun ''istifaya giden istekler sokakların tansiyonunu artırdı ve Türkiye şu anda eylem hali içerisine sokulmaya çalışıldı... Bu nasıl bir tabloyu önümüze koyuyor. Gidişatı nasıl görüyorsunuz. Bunun durdurulması için kimin devreye girmesi gerekiyor'' şeklindeki sorusu üzerine Arınç, bu tür görüntülerin Türkiye'de ilk defa olmadığını belirterek şunları kaydetti: ''Buna alıştık anlamında söylemiyorum, ama gazeteleri karıştırın ekranlardaki görüntülere bakın zaman zaman İstanbul'da Gazi Mahallesi'nde, zaman zaman Diyarbakır'ın varoşlarında veya şehir merkezinde esnafın bulunduğu yerde, zaman zaman başka bir ilimizde buna benzer gösteriler, buna benzer taş atmalar, buna benzer polis panzerlerinin su sıkması görüldü. Dükkanlar yağmalanmak istendi. Camlar kırıldı, insanların araçlarına zarar verildi. Ama belli bir süredir bu tür eylemleri artık neredeyse unutacak hale gelmiştik. Geçmişte oldu bunlar bugün de olabiliyor. Belki yarın da olabilecek. Ama bize düşen görev bu tür gösterilere demokratik gösteri olduğu sürece sonuna kadar sahip çıkmak. Yani düşüncelerini ifade edebilirler, kimseye zarar vermeden yürüyüş yapabilirler, açıklama yapabilirler. Ama ne zaman ki mala ve cana zarar verir hale geldiler, ne zaman kamu otoritesini zedelediler, kamu düzenini bozacak hale gelecekler, o zaman Hükümetimiz, güvenlik güçlerimiz en büyük gücüyle bunları bastıracak ve bunları önleyecek.'' İlk olayların İmralı endeksli olduğunu belirten Arınç, terör örgütü PKK'nın elebaşısı Abdullah Öcalan'ın kaldığı İmralı cezaevindeki şartların iyileştirildiğini söyledi. Terörist başı Öcalan'ın 'boğuluyorum havasız kalıyorum, beni buraya hapsettiler dediğini' belirten Arınç, cezaevinden fotoğrafların yayınlandığını hatırlattı. Arınç şunları kaydetti: ''Avrupa'nın bu durumu takip eden kurullarının, biz de de F tipi cezaevi koşullarının geçerli olmasını istendiği için, aslında şartlarında da biraz iyileştirme var. Yani küçük de olsa bir yerde günde bir iki defa havalandırmaya çıkabilecek, yanına gelen hükümlülerle belli süreler içerisinde görüşebilecek. Odasında da düzenlemeler yapılmış. Oradan gelen talimat ne şekilde geliyor ve eylemler başlıyorsa, oradaki koşulları sanki çok kötüleşmiş gibi buna dayalı eylemler... İçişleri Bakanlığımızın vatandaşa zarar vermemek açısından bu tür olaylarda polisimize bir talimatı var. Kesinlikle silah kullanmayacaksınız. Yapacağınız şey en fazla su sıkmaktır. İkincisi de belli gazların kullanılmasıdır. Yani göstericileri etkisiz hale getireceksiniz. Ne zaman silah kullanılabilecek; cana kast edildiği zaman veya başka bir çare kalmadığı zaman. Dolayısıyla ilk gösterilerde polisin su ve gaz sıkmanın dışında bir eylemde bulunmadığını biliyoruz. Ama şartlar öyle gerektirebilir ki, nitekim Hakkari'de sivil kıyafetli bir polis linç edilmek üzereyken yine DTP'liler tarafından kurtarıldı diye resimleri çıktı gazetelerde. Şimdi artık görüldü ki bunlar kötü niyetlidir, maksatlıdır. İşin bir başka boyutu da ön plana çocukların konulmasıdır. Bu çocuklar maalesef örgüt tarafından yönlendiriliyorlar. Şu veya bu şekilde tehdit veya baskı altında da tutularak... Hepsinin gönüllü olarak bu işe katılmadığını da çok iyi biliyoruz. Ve o kadar çocukturlardır ki, polis tarafından yakalandıklarında pek çoğu 'polis amca ne olur evime haber verme annem babam bana kızar' sözünü söylüyor. Bu bir örgüt üyesi olarak hareket etmenin ötesinde eline tutuşturulan taşın veya başka bir şeyin birileri tarafından attırıldığını gösteriyor. Biz çocuklarımızın da zarar görmesini doğrusu istemiyoruz. Bu sebeple biliyorsunuz çocuklarla ilgili kanun değişikliğini de meclise gönderdik. Ancak bütün bu olaylar sokağa hakim olduklarını gösterme noktasına getiriyorsa veya Hükümetin bu konuda bir güvenlik zafeyiti var diye bir düşünceye yol açacak bir görüntü veriyorsa biz buna müsade etmeyiz.'' Abdülkadiroğlu'nun ''Sokak kendi hesabını kendi görüyormuş gibi bir izlenim ortaya çıkarılmaya çalışılıyor'' demesi üzerine Arınç, şunları kaydetti: ''Bu işin ikinci boyutu. Bu çok önemli. Bu eylemleri yapanlar bir meydan okuma içinde hem örgütün hem de İmralı'nın propagandasını yapıyorlar. Biz varız, biz istediğimiz zaman sokağa hakim oluruz diyorlar. Buna bugüne kadar müsaade etmedik, bundan sonra da müsaade edecek değiliz. Biz her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşüne kanuni imkanlar içerisinde azami imkan veriyoruz. Ama sokakları bir kan gölüne çevirmek, masum insanların ekmek teknelerine zarar vermek o insanları huzursuz kılmak bunlar kanunsuzdur. Bu demokratik bir hak değildir. Bu en ağır şekilde mukabele edilecektir. Buna hiçbir zaman tereddütümüz ve endişemiz yok. Polisimiz bu konuda deneyimlidir. Bütün güvenlik güçlerimizi kast ediyorum. Yeri geldiğinde jandarmada, valilerin talepleri olması durumunda askerde bu güvenlik konusu içerisinde sayılabilir. Bu göstericiler zaman zaman halkımızla veya bulundukları yerde bunlara karşı çıkan gruplarca da bir çatışma içerisine girebilmektedir. Bunda iki şeyi dikkate almamız lazım. Bir masum insanların kendilerini tutamayarak ölçüsüz bir şekilde cevap vermeleri, güvenlik güçlerine işi bırakmak yerine kendilerinin buna karşı çıkmak arsuzu... Bu insani bir davranış olabilir. 'Bu kadarda olmaz artık, benim dükkanımı kırdın, benim arabamı parçaladın, benim ne kabahatim var, ne istiyorsun benden' deyip bir insan eline birşey geçirirse buna mukabele edebilir. Bunu bu noktaya geçirmememiz lazım. Güvenlik güçleri her yerde ağırlığını hissettirmeli vatandaş arkasında devletin şevkatli elini görmeli. Ancak ikinci bir boyutu var ki bu hadiseleri tırmandırmak için ve artık bir iç çatışma haline olayların geldiğini göstermek için ellerine silah tutuşturulan psikopat kıyafetli veya düşünceli... Bitanesi geçen söyledi '500 lira verdiler, sende versen yaparım' diyor. Haline bakıyorsunuz herşeyini kaybetmiş bir zavallı. Bu tür insanlar da toplumda var maalesef. Bu tür insanları kullanmak suretiyle birisinin ölmesi daha çok bir iç çatışmanın fitilinin ateşlenmesi Türkiye'de bir zaafiyet olarak gösterilebilir. Buna da izin vermeyeceğiz. Hem İstanbul'da Dolapdere'de hem Diyarbakır'da bir üniversite öğrencisi vefat etti. Ben şahsen çok üzülüyorum, Hükümetimiz de çok üzülüyor. Bunu kendi aramızda da konuşuyuoruz. Çünkü silah kullanmak orada sadece bir işgal sırasında, taş atılma sırasında havaya ateş edilmek suretiyle bir kaç el ateş edildiğini tespit ettik. Ama böyle bir toplumsal olayda kimin ateş ettiği, arkadan kimin vurduğu çok ciddi bir araştırmayla ortaya çıkacak. Olaki kendi içlerinde bir çatışma da olabilir, olaki birisi bu genç çocuğumuzu hedefine koymuş olabilir, olabilir ki güvenlik güçleri tarafından da böylesine hedef gözetmeksizin ateş edilirken bir şekilde seken kurşun olmuş olabilir. Farklı şeyler de olabilir. Biz bütün ihtimalleri konuştuğumuz zaman muhalefet bizi eleştiriyor. Oysa tecrübeler bize gösetrdi ki toplumsal olaylar içinde sadece birtek sebep yoktur. Kimin daha çok işine yarayacaksa bu kargaşa ve karşama ona göre planlanmış bir senaryo uyğulanabilir, ama Hükümete düşen görev bunları bütün boyutlarıyla ortaya çıkarmak ve bunun sonucunu yapan kişiden sormaktır. Ben o gencimizin ölümüne yol açan eylemin de kim tarafından ve ne şekilde yapıldığının çok kısa zamanda ortaya çıkarılacağını söylemek istiyorum.'' -''EYLEMİ YAPANLAR ORTADA KALMALI''- Abdülkadiroğlu'nun ''İnsanlar belki vatanseverlik duygularıyla bu hareketleri yapıyorlar. Türkiye'yi de karıştırabilecek bir hareket yaptıklarının belkide çok farkında olmuyorlar. Gerçek vatanseverler nasıl hareket etmelidir? sorusuna Arınç, şu yanıtı verdi: ''Gerçek vatanseverlik... burada bu olayların Türkiye'nin hayrına olmadığını bir defa bileceğiz. İkincisi bu tür olayları Türkiye'de küçük bir azınlığın meydana getirmek istediğini düşüneceğiz. Üçüncüsü ve her şeyden önemlisi Türkiye'de güçlü bir Hükümet var, Hükümet bunlara müsada etmez bunların hesabını sorar. Bu tür eylemcileri yakalar. O zaman meseleyi biz devletin güvenlik güçlerine havale ediyoruz onlar bunları önleyecektir diye düşünmek lazım. Bizzat, ihkak-ı hak, hukukta da çok kabul edilen birşey değildir. Bunun cevabını, cezasını ben veriyim şeklindeki düşünce çok hukuki bir düşünce olamaz. İnsanlar ancak nefsi müdafa halinde kaldıkları zaman yani kendisi için hayati tehlike olupta buna mukabele etmek ihtiyacı duydukları zaman hukuk onun karşılığını getiriyor. Yoksa birisi hoşa gitmeyen bir şey yaptı ben elime sopa alıyım da şunun hesabını görüyüm böyle birşeyi kimse düşünmemeli. Milliyetçi olalım, hep beraber milliyetçilikten vazgeçmeyelim, vatansever olalım, hiçbirimiz vazgeçmeyelim, ülkenin birliği, bütünlüğü konusunda hiçbirimizin farklı bir düşüncesi olmasın. Ama şunu hep düşünelim ki bu tür olaylar Türkiye'nin hayrına değildir. Bunlar maşa olarak birilerinin kullandığı insanlardır, Türkiye'nin huzuruna, itibarına, gücünü kast eden bu tür hareketlerde onları tamamen izole etmek mecburiyetindeyiz, yani eylemi yapanlar cascavlak ortada kalmalı. Ve onlar güvenlik güçleri tarafından yakalanıp yargının önüne çıkarılmalı. Bu konuda kendimiz zarar bile görsek bunun aksini yapmamalıyız. Yani arabamız şöyle oldu, bunun karşılığı şikayetçi olmaktır. Bunun karşılığı tespit edebiliyorsanız onu şikayet etmektir. Ama hiçbirinin eline silahı alıpta arabamı bu hale getiren adam şudur, diyerek gidip ondan bunun hesabını sorması doğru olmaz. Ben halkımızın bu konularda duyarlı olduğuna da inanıyorum. Türkiye bu olayları ilk defa yaşamıyor 60'tan 70'e kadar 70'ten 80'e kadar yaşadık. O zaman siyasal içerikli kavgalar ve bölünmeler vardı. Şimdi de bundan mahiyet bakımından farklı da olsa karşı karşıya gelmiş gruplar olabilir. Ama gittikçe küçüldü, izole oldu ve maksatları iyice ortaya çıktı. Biz bunlarla başa çıkarız Hükümetimiz, devletimiz güçlü. O yüzden kimsenin sopaya silaha sarılmasına gerek yok. Bunlar yanan ateşi daha da büyütecek ve maalesef pek çok insanın da hiç gerekmediği halde olayların ortasında kendisini bulmasına yol açacak.'' Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, parti kapatılmasının zorlaştırılması gerektiğini belirterek, ''Şu anda işleyen sistem, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ne zaman isterse, her parti hakkında, akşam yatar sabah kalkar kapatma davası açabilir'' dedi. AA
<< Önceki Haber Arınç son noktayı koydu: Hiçbir zaman Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER