Arınç, ATV'de canlı yayınlanan ''Doğruya Doğru'' programında soruları yanıtladı.
Cumhurbaşkanlığı seçimine kısa bir süre kala,
tartışmalar yaşandığının ifade edilerek, ''Yapılacak seçimin
siyaseten etik olup olmadığı tartışılıyor. 'Görev süresinin bitimine 7 ay kala
cumhurbaşkanını bu parlamento seçmesin' deniyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine Arınç, şu yanıtı verdi:
''Siyasi etiğe de aykırı değildir, hayatın olağan akışına da aykırı değildir.
Allah daha nice uzun ömürler versin, Sayın Cumhurbaşkanımız şu an görevini yapamaz hale gelseydi, -bu ölümle de olabilir, başka nedenlerle de olabilir, Allah kimsenin başına vermesin, sağlık afiyetler diliyoruz- ancak bu siyasi etiğe aykırı olur mu, konusunu bir
akıl ve mantık yürüterek söylemek istiyorum; Sayın cumhurbaşkanı'nın
görev süresi 2002 seçimlerinden 6 ay sonra dolsaydı, biz o seçimi yapmayacak mıydık? Bu
Meclis'te yapacaktık. Sayın cumhurbaşkanı görevini yapamaz hale gelseydi, Allah saklasın, biz o seçimi, 'canım yeni seçimi yapalım da ondan sonra yeni cumhurbaşkanını seçilim' mi diyecektik? Bu 5 ay önce olabilirdi, bir yıl, iki yıl önce olabilirdi.
Şimdi Meclis,
halktan aldığı yetkiyle görevini belirler. 2002
Kasım'ında bu yetkiyi aldı, 550 milletvekili. 2007 Kasım'ında şimdiki duruma göre söylüyorum, yarın ne olur onu bilmem; 2002 Kasımından, 2007 Kasımına kadar, her aldığı karar, her yaptığı seçim meşrudur, siyasi etiğe uygundur. Bunun dışında hiçbir şey söylenemez.
Ben başka bir
açılım daha getiriyorum, Sayın cumhurbaşkanımız, 2000 yılı
Mayıs ayında seçildi. bir buçuk yıl sonra da
Türkiye, seçimlere gitti.''
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in bu göreve seçildiği 2000 yılı Mayıs ayında kendisinin de parlamentoda olduğunu ve oylamada, 'Evet'' oyu verdiğini anlatan Arınç, kendisinin o dönemde grup başkanvekili olduğunu hatırlattı.
-''SİZİ SEÇENLERİN HİÇBİRİ MECLİS'TE YOK''-
O günkü Meclis'ten bugün sadece 50 kişinin yeniden parlamentoya girdiğini anlatan
TBMM Başkanı Arınç, ''Yani, 2000 yılının Mayıs ayında Sayın Cumhurbaşkanı'na '
evet' oyu verenlerden bir kişi bile şu anda Meclis'te bulunmayabilir. Biliyorsunuz, 2002'nin Kasım ayında 550 milletvekilinin 51'i, o da AK Parti'den Meclis'e girdi. 500 tanesi ilk defa girdi'' dedi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Biz, diyelim ki bir başkası, Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin 2002 Kasım ayından sonra
Aralık ayında, şubat ayında şunu söyleseydi; 'ey cumhurbaşkanı, sizi seçenlerin hiçbiri Meclis'te yok, sizin artık desteğiniz parlamentoda bulunmuyor,
istifa edin de, bizim önümüzde bir 5 yıl var, yeni cumhurbaşkanını seçelim' deseydi, bu yakışıklı olur muydu, doğru olur muydu, siyasi etiğe uygun olur muydu?
Yakışıksız olurdu, siyasi etiğe aykırı olurdu ve çok saygısızca bir tavır olurdu. Şimdi onu söyleyenler, bugün bunu söyleyenlere karşı haklı noktaya geliyor. Dolayısıyla, '6 ay var, 7 ay var, şunu yapın, bunu yapın'...
Hayır. Ben bu konuda tarafım. TBMM eğer 2007 kasım ayında yeni seçimler yapılıncaya kadar görevine devam edecekse, biz bu mayıs ayında bu seçimi yapacağız. Bu demokratik olacak. Ve Meclis, cumhurbaşkanını seçme görevini, bütün demokratik kurallara uygun olarak yerine getirmiş olacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Benim görevim de bu seçimi en iyi şekilde yapmak ve Meclis'e yapılacak müdahaleleri önlemek, her zaman bu anayasal kuralını hatırlatmak.''
-''MÜDAHALEDEN KASIT NE?''-
Meclis'e yapılacak müdahalelerden neyi kastettiğinin sorulması üzerine de Arınç, şöyle devam etti:
''Şunu söylüyorum: Bu meclis, cumhurbaşkanını seçmesin. Bunu siyasetçiler söylerse, cevabı alınır. Başka kurumlar da söylemeye kalkarsa, 'hayır bu meclis görevinin başındadır'. Bu Meclis, görev süresinin dolmasına 15 gün kala, savaş ilanı kararı alamaz mı? Alır. 'O zaman yahu siz yoruldunuz, yaşlandınız'. 'Kardeşim bu kararı yeni bir meclis versin' diyecek halimiz var mı?
Bir tezkere gelir, biz karar veririz, 'şu kadar asker dışarı gidecek' deriz. Bu tezkerenin sıhhatini siz tartışabilir misiniz? Bu müdahaleler, davranış olabilir, bu müdahaleler söz olabilir, fiili, yakışıksız davranışlar olabilir.
Geçen günlerde duydum, fevkalade asabım bozuldu, Emekli Subaylar Derneği'nden diyelim ki 20 kişi,
Genelkurmay Başkanlığı'na
mektup yazmışlar, '
cumhurbaşkanlığı seçimine müdahil olun' diye... İşte sizin tam müdahale sözcüğünü, yerine oturtan bir davranış. Ne hakla yapıyorsunuz böyle bir şeyi?
Genelkurmay Başkanlığı, cumhurbaşkanı seçiminde bir taraf mıdır? Genelkurmay Başkanlığı'nın görevi, cumhurbaşkanlığına müdahale etmek midir? Genelkurmay Başkanlığı'nın görevi, 3-5 kişi istedi diye, bu mektubun gereğini yerine getirmek midir?
Tahmin ediyorum ki o mektubun gereği, okunmadan içeriğine bakılmadan, kendilerine iade edilmesi ve böylece bu heveslilere karşı, bir demokratik
terbiyenin onların önüne getirilmesidir.''
-''DEMOKRASİYE MÜDAHALE OLMAYACAK''-
Türkiye'nin, ''bundan 20 yıl önce olduğu gibi yukarıdan jetlerin uçacağı, bir taraftan da tankların yürüyeceği günleri geride bıraktığını'' anlatan Arınç, ''şimdi irtica diye bir şey varsa, hala o yıllar öncesinin özlemini çeken, insanların varlığıdır. Bunlar da rejimi tehlikeye atmaz, çünkü bunlara karşı yapılacak şey, yeri gelirse gülümseyerek, 'vay aklı kaçıklar' demektir. Veya yeri geldiği zaman da bunlara karşı tepkileri ortaya koymaktır. Bunlardan rejim yıkılmaz. Demokrasiye müdahale olmayacak. Demokrasiye ve TBMM'nin yetkisine müdahale olmayacak'' dedi.
-PARLAMENTONUN GÖREVİ-
Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrı olduğunu anımsatan Arınç, bu erklerin birbirine müdahale etmeyeceğini söyledi.
''Her kuruma saygılıyız'' diyen Arınç, ''Her kurumun görevlerine saygılıyız, ama cumhurbaşkanını seçmek parlamentonun görevidir'' diye konuştu.
Arınç, ''Balans ayarlarının yaşandığı dönemler geride mi kaldı?'' sorusunu yanıtlarken de 1970'li yıllarda siyasete başladığını belirterek, o müdahalelerin yaşandığı dönemlerde sürecin öznesi olduğunu söyledi. Arınç, şöyle devam etti:
''Bu süreçlerden bu güne geldik. Geriye dönüp baktığımızda, oralarda örnek alacağımız, demokratik davranışlar yok. Her zaman terk etmek istediğimiz ve olmamasını arzu ettiğimiz,
demokrasiyi inkıtaya uğratan davranışlar var. Türkiye onlardan koptu artık. Türkiye,
tercihini özgürlükten ve demokrasiden yana yaptı, Türkiye tercihini sivilleşmekten yana yaptı, Türkiye tercihini halktan yana yaptı, Türkiye tercihini AB'den ve çağdaş uygarlıktan yana yaptı.
Dolayısıyla bugün hala eski özlemlerle 'biz varız, biz daha güçlüyüz. Halk her şeyi bilmez, herşey halka bırakılmaz, biz daha fazlasını biliriz, biz daha güzel yönetiyoruz'' sevdasında olanlar, elbette kendi sevdaları içinde var olacaktır ama bunlar demokratik kurullara ve kuramlara müdahale etme noktasından, bugün her zamankinden daha fazla uzaktırlar.
Dolayısıyla korku barikatlarıyla artık bundan sonra yola çıkmayalım. Korku barikatları da artık eskisi gibi fiilen ortaya konmuyor,
sanal korku barikatları var.
'Rejim elden gidiyor. Demokrasi elden gidiyor'. Yani yalancı
çoban durumuna da düşmesinler. 'Kurtlar saldırdı' koşuyorlar, kurtlar yok. Sonuçta kurtlar geliyor ama halk gelmiyor. Kurtlar kuzuları yeyip bitiriyorlar.''
-''SEZER SİYASETE GİRSİN''-
Seçilecek cumhurbaşkanının eşinin türbanlı olup olmaması yönündeki tartışmalar ile
CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal'ın Cumhurbaşkanı Sezer'i ''siyasete davet etmesi''ne ilişkin bir soru üzerine Arınç, şu değerlendirmeyi yaptı:
''Bugüne kadar cumhurbaşkanını eşinin başının örtülü olması, konusunda bazı itirazlar oldu. Artık bu itirazları sahiplenen birkaç marjinal grup dışında kimse kalmadı.
Şu anda öyle bir gerçek var ki, başının örtülü olması bir
cumhurbaşkanı adayının bir sorun teşkil etmeyecek.
İkincisi şöyle bir gerçek daha ortaya çıktı, eşinin örtüsünden dolayı kimsenin cumhurbaşkanı adayı veya cumhurbaşkanı olacağını yönelik iddialarda bulunanlar, demokrat değildirler. Bireysel tercihlere, farlı
yaşam tarzlarına sahip insanları eleştirenler veya yok sayanlar, yanlış düşünüyorlar.
Bir üçüncüsü de artık bu konuları böyle zeminlerde ortaya getirmenin kimseye faydası yok. Dolayısıyla bu tartışma bence bitmiştir. Birkaç kişinin de dillendirmesinin de o kadar değeri yok.''
''SÜREÇ 16 NİSANDA BAŞLIYOR''
Türkiye'nin, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine gelecek yıl 16 Nisanda gireceğini anımsatan Arınç, ''Ben 16 Nisanı beklemeyi tercih ediyorum'' dedi.
Cumhurbaşkanı Sezer'in CHP'ye davet edilmesi konusunun ise ''kendi tercihi olduğunu'' söyleyen Arınç, şöyle devam etti:
''Sayın Baykal'ı eleştirecek değilim. Sorulan soruya
cevap veriyor. 'Biz de siyaset yaparsa, bundan onur duyarız' diyor. Haklıdır, bu bir tercih olabilir, hem sayın Baykal açısından, partisi açısından hem de Sayın Sezer açısından...
Bir şeyi çok önemsiyorum. Sayın Sezer ve Sayın Sezer gibiler, mutlaka ama mutlaka, siyaset yapmalıdır. Siyaset yapmayan, bence eksik kalır. Siyaset yapan insan, halkı tanır. Siyaset insanı eğitir. 'Terbiye eder' diyeceğim de yanlış anlaşılır, diye söylemiyorum. Siyaset insanı eğitir. Ben sayın Sezer ile ilgili söylemiyorum. Herkes için söylüyorum. Özellikle, önemli makamlarda olanlar için söylüyorum, halkı tanımanın yolu siyasetten geçer.
Ben Sayın Doğan
Güreş Paşa'yı çok severdim ve çok iyi tanırdım. 2 dönem birlikte milletvekilliği yaptık. 'Ben siyasete girdiğimden o kadar mutluyum ki, en azından halkı tanıma fırsatı buldum. Bir kahveye gittiğim zaman, birisini
bakkal dükkanında ziyaret ettiğim zaman, birisiyle tokalaştığım zaman, birisinin arkasını sıvazladığım zaman, birisine bir çay ısmarladığım zaman, birisinin yemek yediğini gördüğüm zaman, birisinin derdini dinlediğim zaman, ben halkımı tanıdım' dedi.
İnanıyorum ki, yüksek kurumların başındakilerin siyaset yapması, Türkiye'ye çok büyük kazanımlar getirecektir. Hemen bir an önce Sayın Sezer veya onun gibiler, mutlaka siyasete girsinler. Türkiye çok büyük zenginlik, çok büyük deneyim kazanacak. Göreceksiniz, demokrasimiz güçlenecek.''