Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç,
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dünkü grup toplantısındaki konuşmasında
Dersim konusuyla ilgili, ''Bu konuda 'Evet bu tarihlerde böyle acılar yaşanmıştır. Bu acıların tanığı olanlar da vardır, resmi kayıtlar da bunu söylemektedir. Bir dönemin yüz karası bir olayıdır. Bundan
Cumhuriyet Halk Partisi adına da şahsım adına da büyük üzüntü duyuyorum' diyebilseydi inanın Kılıçdaroğlu bir misli daha büyürdü,
Cumhuriyet Halk Partisi bir misli daha
halka yaklaşırdı'' dedi.
Arınç, TRT Haber'de canlı yayında soruları yanıtladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''Dersim'' açıklamalarını ve CHP'lilerden gelen yanıtları anımsatması üzerine, Arınç, Başbakan Erdoğan'ın bu konuda belgeleriyle açıklamalarda bulunmasını
Türkiye'nin yakın tarihiyle yüzleşmesi konusunda çok önemli bir adım olarak değerlendirdi.
CHP'nin çok eski bir parti olduğunu, ifade eden Arınç, ''Devleti kuran, cumhuriyeti ilan eden, kurucusunun da
Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyleyerek, bugünkü CHP kendisine bir pay çıkarmaya çalışıyor'' diye konuştu.
Tek partili dönemde Türkiye'nin çok kara günler yaşadığını dile getiren Arınç, bunların kitaplaştırıldığını, o kitapların yasaklandığını, yazanlarının yokluğa mahkum edildiğini anlattı.
Arınç, ''Sonraki dönemlerde geçmişteki mezalim veya totaliter davranışlar, halka tepeden bakmalar, halkın inancı, kültürü, dini ve onu var eden sebeplerle CHP'nin mücadelesi her zaman tartışıldı. Darbe oldu,
darbeyle yasaklamalar dönemine girdi. Çünkü, CHP artı
Ordu eşittir
iktidar formülü Türkiye'de bir dönem çok geçerliydi'' dedi.
-''Mezalim çok kolay konuşulmazdı''-
Arınç, 1936-37-38 Dersim'de
Seyit Rıza ve arkadaşlarının
isyan ettiğinin ve çok kanlı şekilde bastırıldığının söylendiğini, yazıldığını, kulaktan kulağa konuşulduğunu ancak bununla ilgili belgelerin, fotoğrafların, o zamanın tanıklarının, yaşanan mezalimin çok kolay konuşulmadığını aktardı.
Bir CHP'li olan
Onur Öymen'in ''Dersim'de de böyle şeyler olmuştu o zaman da analar ağlamıştı ama devlet gereğini yapmıştı'' şeklinde ifadelerde bulunduğunu belirten Arınç, ''Buna, Sayın Kılıçdaroğlu, o zaman genel başkan değildi, karşı çıktı veya karşı çıkar gibi davrandı.
Tunceli'ye gitmişti dönüşünde partide yine bu sözlerinden vazgeçti, unuttu, karşı tarafı istifaya davet etmişti. Bundan vazgeçti'' ifadelerini kullandı.
Bu konunun gündeme gelmesinin ardından Başbakan Erdoğan'ın da bu konuya eğilenlerin de Dersim'de yaşananları anlatmaya başladıklarını dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
''O zamanın tanıklarından
Muhsin Batur'lar,
İhsan Sabri Çağlayangil'ler... Kılıçdaroğlu'nun kendi ailesinden 40'a yakın insanın öldürülmesi, çocukların başka taraflara götürülmesi, 13-15 bin kişinin Tunceli'den Dersim'den alınarak Türkiye'nin başka bölgelerine götürülmesi konuşulmaya başlandı. Bu kez Tuncelili olmakla övünen ve bir konuda şikayetçi olduğunu da ifade eden Sayın Kılıçdaroğlu, bu meselenin esasını konuşmak ve geçmişte bir yanlış yapıldıysa bundan kendisini sıyırmak gerektiğini düşündü. Çünkü gerçekten geçmişte bu ve buna benzer olaylar çokça yaşanmış olabilir ama bunları artık desteklememek, tasvip etmemek, bu olaydan dolayı üzüntüsünü ifade etmek yakışır.''
CHP'den Tunceli milletvekili olarak seçilmiş Hüseyin Aydın'ın ''Ben bu işin
mağduruyum, ailem de bu işin mağduru. Bu Cumhuriyet Halk Partisinin bir zulmüdür. Bunu devlet işlemiştir, dolayısıyla bizim tarihimizle yüzleşmemiz gerekir'' dediğini anlatan Arınç, Aydın'ın bu nedenle kendi partisinden de çok büyük tepki gördüğünü söyledi.
Kılıçdaroğlu'nun dün grup toplantısında konuyla ilgili açıklamalarının merakla beklendiğini ifade eden Arınç, ''Maalesef yeni Cumhuriyet Halk Partisi, yeni genel başkan kendisine yakışanı yapmadı. Bu olay vardır, yoktur, hiç o konulara girmeden, 'ben Tunceliliyim, üç tane
aslan gibi çocuk yetiştirdim, laikim, Atatürkçüyüm, çağdaşım' bu sözlerle konuşmasını bitirdi. Bu topu taca atmaktır. Konuşulan konu ne, Sayın Kılıçdaroğlu'nun cevapları ne diye baktığınızda birbiriyle irtibatı yok'' diye konuştu.
''Niye yüzleşmiyor sayın Kılıçdaroğlu, kendisi, ailesi mağdur. Muhtemelen bundan acı çekiyor. ortada da böyle yadsınamaz, saklanamaz bir gerçeklik var'' denilmesi üzerine Arınç, şunları söyledi:
''Cumhuriyet Halk Partisine hakim olan zihniyet şudur; geçmişin üzerini örtmek. 'Bu konuları tutma elin yanar, sakın bu konularla ilgili konuşma'... Bu bir paradigmadır. Cumhuriyet Halk Partisi devletle özdeşleşmiş bir partidir. O zamanların il başkanları aynı zamanda valilerdi aynı zamanda genel sekreter içişleri bakanıydı. Yani parti devlet anlayışı vardı. Dolayısıyla partiyl
e devleti bütünleştirmiş bir zihniyetin devlet ne yaparsa yapsın bunu suç, ayıp olarak görmemek, bu konuyu deşmeye çalışanlar olursa onlara karşı çıkmak, karşı çıkarken de Atatürkçülükten, bahsederek, devrimlerden bahsederek karşı çıkmak, cumhuriyetçi olarak kaşçı çıkmak gibi adeta sloganik bir anlayış var.''
-''Klasik CHP düşüncesi İttihat ve Terakki düşüncesidir''-
''Ergenekon'un avukatlığı da aynı mantıkla mı? Devletin işlemiş olabileceği suçlara karşı...'' denilmesi üzerine Arınç, ''Bu devletçi anlayışın sadece belli bir parti mensuplarıyla ilişkili olduğu da söylenemez. Dediğiniz gibi, bu gözle olaylara bakıldığı zaman devlet yanlış yapmaz. Hatta bir başka devlet büyüğümüzün bir zamanlar söylediği gibi, 'Devlet bazen rutin dışı işler de yapabilir ama önemli olan devletin menfaatidir. Bu menfaatler Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün geçtiğimiz yıl
TBMM açılışında söylediği bir cümleyle aynı anlamda ve düzlemde olması gerekir. Derin devlet veya bir başka devlet diye bir ayrım kesinlikle olmamalıdır. Devletin bir tek yüzü vardır iki yüzü yoktur. O bir tek yüzü de hukuktur. Hukukun içinde kalır devlet. Hukukun dışına çıkarsa zulmeden bir aygıt hale gelir'' karşılığını verdi.
''Ancak klasik Cumhuriyet Halk Parti düşüncesi geçmişteki ittihat ve terakki düşüncesidir. Onların yaptıkları her şey doğrudur millet bir şey bilmez ona tepeden ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır'' diyen Arınç, şöyle devam etti:
''Eğer Kılıçdaroğlu, bugüne kadar başka konularda beklentilerimize uyan davranışlarda bulunsaydı veya bizim
ümit ettiğimiz kadar yeni Cumhuriyet Halk Partisini artık çağdaş, 21. yüzyılın Türkiye'sinin meselelerine, sorunlarına daha kalıcı, pratik çözümler üreten bir parti olarak ortaya çıkabilseydi inanın yüzde 25'lerde kalmazdı. Ama onlar ne kadar değiştik derlerse desinler klasik statükocu yapılarından bir türlü dışarı çıkamıyorlar. Mesela bu konuda 'Evet bu tarihlerde böyle acılar yaşanmıştır. Bu acıların tanığı olanlar da vardır, resmi kayıtlar da bunu söylemektedir. Bir dönemin yüz karası bir olayıdır. Bundan Cumhuriyet Halk Partisi adına da şahsım adına da büyük üzüntü duyuyorum' diyebilseydi inanın Kılıçdaroğlu bir misli daha büyürdü, Cumhuriyet Halk Partisi bir misli daha halka yaklaşırdı.''
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç,
bedelli askerlikle ilgili olarak, ''Benim oğlum da 26 yaşında ama biz böyle bir şeyi düşünmedik. Yani
Allah nasip ederse damadım nasıl askere gittiyse oğlum da zamanı geldiğinde gidecek'' dedi.
Arınç, TRT Haber'de canlı yayında, gündeme ilişkin soruları yanıtlarken, ''Çok önemli gelişmeler oluyor. Bunlardan bir tanesi, 28
Şubat'la ilgili bir
soruşturmanın başlatıldığına dair bir bilgi var. Siz de aslında hem siyasal anlamda, belki hem de kişisel anlamda 28 Şubat'ın mağdurlarından bir tanesisiniz. Bununla ilgili nasıl bir değerlendirme yapacaksınız?'' sorusu üzerine, üzüntü, sıkıntı çeken, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartları bizzat soluyan bir insan olarak o dönemde yaşadıklarının yüz kızartıcı ve üzüntü verici olduğunu söyledi.
Anayasa değişikliğinin kabul edilmesiyle artık Türkiye'de pek çok hayırlı yolun açılmasına vesile olduğunu dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
''Bunlardan bir tanesi; darbecilerle ilgili şikayetler, onların sorgulanmasıdır. İkincisi; YAŞ mağdurlarına haklarının iade edilmesidir. Üçüncüsü; üniversitelerimizle ilgili yeni, güzel günlerin başlamasıdır. Birilerinin verdiği brifinglerde
yüksek yargı mensuplarının başkanları dahil olmak üzere ayağa kaldırılıp alkışlamaya davet edilmesidir ki, artık yüksek yargı o noktadan hamdolsun ki çok uzaktır. Çok büyük gelişmeler oldu. 28 Şubat sürecine isterseniz 'postmodern bir darbe süreci' deyiniz, isterseniz 'Deniz Baykal'ın o zamanki tabiriyle (Silahlı Kuvvetler bir
sivil toplum örgütü gibi çalıştı ve
demokrasiyi kurtardı) sözüne bakarak hareket ediniz, Türkiye için demokrasi dışı bir müdahaledir.
Hükümetlerin devrilmesi için
işbirliği yapılmıştır. Türkiye'nin temel hakları ve özgürlükleri yok edilmiştir. Okullarımızın,
Kuran kurslarının, basının, ticarethanelerin hali, kara listeler, şifrelemeler o dönemlerde yaşanmıştır. 10 sene sonra 28 Şubat'tan herkes nefret eder hale gelmiştir.''
-''Soruşturmanın varlığından haberdar olduk''-
Savcıların bazı şikayetler üzerinde incelemeler yaptıklarını belirten Arınç, ''Bu konuda bir soruşturmanın varlığından hepimiz haberdar olduk. 'Varlığından haberdar olduk' diyorum, çünkü biz bunları takip edecek durumda değiliz. Ama geçtiğimiz günlerde de, son dört genelkurmay başkanı hakkında yapılan bir suçlamaya ilişkin
takipsizlik kararı verildiğini de duymuştuk. Türkiye demek ki gerçekten bir hukuk devleti olma yolunda büyük adımlarla gidiyor'' diye konuştu.
''Soruşturma belli bir noktaya gelirse siz şikayetçi olmak ister misiniz?'' sorusuna Arınç, ''Yani 12
Eylül'de de biz mağdurduk. Ben il başkanıydım, gözaltına alındım, üzüntüler, sıkıntılar oldu. 6 sene siyasi yasaklı oldum. Arkasından tabii Türkiye bu noktaya geldi'' yanıtını verdi. Arınç, şöyle konuştu:
''Yani ben bugün özellikle
12 Eylül referandumundan sonra Türkiye'de yeni bir çağ açıldığını sevinçle görüyorum ve onlara nefret veya lanet etme yerine geldiğimiz noktaya, Allah'a hamdediyorum. Bu, ülkemiz için o kötü günlerin yaşanmasından sonra demokrasilerin, özgürlüklerin daha çok arzu edildiği bir dönemdir. Çok spesifik olaylar sebebiyle şikayetçi olmamız... Düşünürüm onu şahsen, ne adına düşünürüm. Yani ne adına düşünürüm, şahsi bir beklentim olmaz, ama birileri o zaman bize zulmetmişlerdi, haksızlık etmişlerdi. En azından bunun karşılığında onlar üzülsünler, Türkiye'de buna bakarak bundan sonra böyle bir dönemi beklemesin ve hayal etmesinler. İbret olsun.''
-''Türkiye'de bunu bekleyen binlerce
genç var''-
Başbakan Yardımcısı Arınç, bazı kişilere göre,
bedelli askerlik konusunda belirlenen meblağın yüksek olduğunun ve belli bir kesimin bunu ödeyebileceğinin belirtilmesi üzerine, bu konuda kendisinin bir seneden beri çok çalıştığını söyledi.
Arınç, ''Ancak konunun çok tarafları var. Netameli bir iş. Kamuoyunun farklı beklentileri var. Bunların bir kısmı da çok haklı. Ama bedelli askerliği bekleyen de çok büyük bir kitle var. Silahlı Kuvvetlerin mevcudu çok fazla. Bedelli askerliği ben bir hak olarak gördüm yerine göre...'' dedi.
''720 bin rakamını fazla buluyorsunuz herhalde'' denilmesi üzerine de Arınç, ''Biz 800 bin kadar biliyorduk. Net rakamı bizzat
Genelkurmay açıkladı. Yani Türkiye'de güçlü bir ordunun... Güçlü ordu, sayısı çok kalabalık ordu değildir benim düşüncemde. İyi yetişmiş, profesyonel yetişmiş, elindeki silahı iyi kullanan, taktiği çok bilen, tarihi çok iyi bilen, çok iyi eğitilmiş bir ordu demek'' diye konuştu.
Türkiye'nin hem sayısal anlamda hem de iyi yetişme, iyi eğitim alma konusunda güçlü bir orduya ihtiyacı olduğunu dile getiren Arınç, bunun Türkiye ve bölgesinin yanı sıra Türkiye'nin dünyada söz sahibi olması noktasında önemli olduğunu vurguladı. Arınç, şunları söyledi:
''Şimdi biz her zaman askerin, Genelkurmay veya Silahlı Kuvvetlerin asker ihtiyacına göre bu işi düşünmüşüz. Ama bu da 10 senede, 15 senede bir çıkmış. 1987'de ve en son 1999'da çıkmış. Türkiye'de bunu bekleyen binlerce genç var. Bunları dinlediğiniz zaman hak veriyorsunuz. 'İşimi, gücümü kurdum, yaşımı, başımı aldım, bundan sonra ne askerliğe faydam olur, ne kendi işime faydam olur, ne olur bizi bu şekilde değerlendirin' diyorlardı. Ama
şehitlik, gazilik,
terörle mücadele, bunun için de yanmış, küsmüş insanların da feryatları bizim bir noktada elimizi tutuyordu. Bir zamanlama yapıldı. Yine Genelkurmay'ın ihtiyacını dikkate aldık, hükümet siyasi kararı verdi.
Yaş olarak da kime sorsanız herkes kendi yaşını söyleyecektir. Benim oğlum da 26 yaşında ama biz böyle bir şeyi düşünmedik. Yani Allah nasip ederse damadım nasıl askere gittiyse oğlum da zamanı geldiğinde gidecek. Yani damadım askere nereye gitti diye de belki merak ederler. Ankara'da filan da yapmadı, Ağrı'da yaptı askerliğini... Birileri şimdi 'herhalde bunların çocukları var ki ondan bu işi
teşvik ediyorlar' diye bunu düşünebilirler. Öyle değil. Bir defa yaştan dolayı herkesin kendi fikri vardır. Buna saygı göstereceğiz. Ama 38, 40, 42'nin yanında 30'un olması, 22 ile 30 arasındakilere bakarak da bence tam ortada vasat bir noktadır. 30'dan gün almış olmak artık bugün kabul edildi. İnanıyorum ki değişmeyecektir de...''
-''(Bedel azdır, çoktur) diyenler olacaktır''-
''(Bedel azdır, çoktur) diyenler olacaktır'' diyen Arınç, ''CHP'nin
teklifiyle en uzaktan bir ilişkimiz yok. CHP, bedelli askerliği değil bedelsiz askerliği teklif etti'' dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, şunları kaydetti:
''Adı üstünde bedelli askerlik. 30 gün size göre çok az gelebilir veya fazla gelebilir. Ben size söyleyeyim 'askere gitmesem, o 21 günlük askerliği de yapmasam, şu bedelli askerlik çıksın, ben 1 milyon vermeye hazırım' diyen insan biliyorum. Ona göre yaptığı iş çok önemli. 1 milyon değil 30 bin. Ama 10 bine bakarsanız, 5 bine bakarsanız, onlar da çok düşük rakamlar. Ama bunu veremeyecek durumda insanlar yok mudur? Vardır. Ama siz bunu çok aşağılara çekerseniz veya bedelsiz bir noktaya getirirseniz, o zaman Silahlı Kuvvetlerin asker ihtiyacı diye bir şey ortadan kalkar. Denge bozulur.
Çok mükemmel bir
düzenleme oldu. Bir de elde edeceğimiz paraya
bütçe olarak ihtiyacımız yok bizim hamdolsun. Eskiden 'depremin yarasını sarmak için bedelli yapalım' demişler. Bizim bütçemiz iyi. Biz şimdi bu meydana gelecek parayı yine şehitler, gaziler, özürlüler, vazife malulleri için harcayacağız. Bundan daha güzel bir yer bulunabilir mi?''
Bedelli askerlikten elde edilecek paranın adının ve harcanacağı yerin belli olacağını ifade eden Bülent Arınç, ''Yani milletimiz müsterih olsun. İster bedelli askerlik onunla ilgili olsun veya olmasın bu düzenleme yani inanınız bir seneden beri 'ne yapsak da milletin hissiyatı bu noktada (
evet) olsa, teşekkür etse veya memnun kalsa' diye düşünmüştük. Böyle bir düzenleme yapıldı'' diye konuştu.
Arınç, ''Herhangi bir
soru önergesiyle fiyatın aşağı çekilmesi veya yaşın aşağı çekilmesi söz konusu olabilir mi?'' yönündeki soruya, ''Yani pratik olarak mümkündür. Soru önergesi değil
kanun teklifi görüşülürken tasarı olacaktır, biz imzaladık, hükümetten gidiyor. Orada bir teklifin verilmesi mümkündür. Ama hükümetimizin kararı bunu değiştirmemektir. Çoğunluğumuz var'' karşılığını verdi.
Bülent Arınç, ''Hükümet de karar değiştirirse, bunu 28'e çekseniz, 'niye 25 olmadı, 26 olmadı' diyecekler. Yani, bir noktada siz elinizdeki verilere göre doğru bir karar verdiğinize inanacaksınız. Bugün için bizim verdiğimiz en doğru, isabetli karardır'' dedi.