CNN Türk televizyonunun canlı yayınında soruları yanıtlayan Arınç,  Siirt'in 
Eruh ve Hakkari'nin 
Çukurca ilçelerinde teröristlerle çıkan çatışmada  şehit olan 8 askere 
Allah'tan rahmet, yaralılara 
başsağlığı diledi.
         Terörle mücadelede bu tür olayların herkesi üzdüğünü söyleyen Arınç,  
terörle mücadelenin her zaman devam edeceğini vurguladı.
         Türkiye'de bugün ikinci üzücü haberin 
Trakya ve Marmara'daki afet  olduğunu ifade eden Arınç, selden etkilenen yerlerin pek çoğunun eski dere  yatakları olduğunu ifade etti. Buralara evlerin, iş yerlerinin, otoyolun  yapıldığını söyleyen Arınç, şunları kaydetti:
         ''Buralar yapılırken, meskun mahal haline getirirken insanlar bu tür  felaketleri herhalde çok dikkate almıyorlar. Denetim bunlara göre yapılmıyor.  Burada bina yapıp içine giren insanlar da böyle bir şey söylense de aldırış  etmiyorlar. Çok yönlü bir ihmalden bahsedebiliriz. Bu biraz bizden kaynaklanan,  insandan kaynaklı zaaflarımız diyebiliriz. Olay olduktan sonra alt yapı  eksikliği, belki zamanında müdahale etmemek, anında 
kurtarma hareketlerine  girişmemek onlar da bir bakıma felaketin boyutunu biraz daha artırdı.''
         Bu mevsimde, beklenmeyen bir afet, yağış görüldüğünü söyleyen Arınç,  aldığı rakamlara göre, son 50 yılda 
İstanbul'un 1 yılda ortalama 900 kilogram  civarında yağış aldığını, ancak dün İstanbul'a 205 kilogram yağmur yağdığını  belirtti. Arınç, ''Bu, 4 ay sürekli yağmur yağsa o rakama eşit bir rakam. Çok  fazla yağış var, bu bir afet'' dedi.
         Baş
bakanlık 
Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü'nden saat 14.00  itibarıyla aldığı bilgileri aktaran Arınç, sel nedeniyle ölü sayısının 29  olduğunu, 
Tekirdağ'da Fatih ve Berna Çakar adlı 2 kayıp vatandaşı 
arama kurtarma  çalışmalarının devam ettiğini anlattı. Arınç, acil harcanmak üzere Tekirdağ'a 250  bin TL, İstanbul'a 2 milyon TL 
ödenek gönderildiğini, bunun artırılacağını  bildirdi.
         
       
  -IMF İLE İLİŞKİLER-
         
         ''IMF ile yapılacak İstanbul toplantılarına IMF heyetinin gelmediğinin''  ifade edilmesi üzerine, Arınç, bu son durumdan haberi olmadığını belirterek,  bunun yeni bir olay olmadığını global 
kriz içerisinde hemen hemen bir buçuk  yıldan bu yana Türkiye'nin IMF ile anlaşıp 
anlaşmayacağının hep gündeme geldiğini  söyledi.
         Arınç, 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuda çok rahat olduğunu,  ''Bazı taleplerimiz var. O talepler dikkate alınmazsa imzalamayabiliriz.  İmzalamak mecburiyetinde değiliz. Buna çok ihtiyacımız yok'' dediğini belirtti.
         IMF ile anlaşma imzalanma olasılığının sorulması üzerine, Arınç, bu  görüşmeleri kendisinin yürütmediğini hatırlatarak, son Bakanlar Kurulu'nda  konunun görüşülmediğini, ancak yakından takip edildiğini söyledi.
         Arınç, şunları kaydetti:
         ''Sayın Başbakanımızın bu kriz içerisinde Türkiye'nin en az zarar  görmesiyle ilgili çok önemli tedbirler aldığını biliyorum. Ama IMF ile anlaşmak o  tedbirlerin birinci maddesi değil, ikinci maddesi de değil. Yani biz kendi  imkanlarımızla bu krizden çok daha az zarar görerek çıkacağız. Sadece 'IMF bize  belki 
kredibilite noktasında bir güven sağlayabilir. Biz onlardan daha 
ucuz  imkanlarla kredi alabiliriz' düşüncesi vardı.
         Onların katılmama kararı eğer çok ciddi bir kararsa, ben herhalde  imzalanıp imzalanmama konusunu yarı yarıya görmek isterim. Tamamen yok olmuş  değil. Çok fazla bilmememe rağmen. Kendi düşünceme göre ifade edeyim.''
         
         -KÜRTÇE İFADELERİ-
         
         Bülent Arınç, 
Anadolu Ajansı'nın kendisine bağlı olduğu hatırlatılarak,  ''Manisa'daki konuşmanızda 'demokratik 
açılım' projesinden söz ederken, kimi  
Kürtçe sözcükler kullandınız ama 
Anadolu Ajansı onları kullanmadı. Neden  kaynaklandı, talep sizden mi geldi?'' sorusunu yanıtlarken, ''Bunda hiçbir  olağanüstülük yok. Oradaki 
gazeteci arkadaşımız bunu büyütmüş, öyle işlere de  meraklı olan birisidir kendisi'' dedi.
         
TBMM'de (eski DEP'li) 
Leyla Zana ve arkadaşlarının 
Kürtçe yemin etmek  istediklerini hatırlatan Arınç, o dönemde bunun ''Anlaşılmayan bir dilde konuşma  yaptı'' diye tutanaklara geçirildiğini hatırlattı.
         Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
         ''Ben orada 'Hudeşti razibe' diyorum. Ben annemden duydum. Rahmetli babam  benim Şemdinli'de, Beytüşşebap'ta 
jandarma komutanlığı yapmış 
astsubay olarak,  1950 öncesi... Annem herhalde 6,5 yıl o bölgede kalmış. 
Türkçe hiç konuşulmayan  bir yerde. Yani, 'Başüstüne, keyfeti hoşe, nasılsın' bunları bize söylerdi. Ben  de o gece lafı geldi, 'Hudeşti razibe' ne demek diye birisine sordum. 'Allah razı  olsun demek' dedi. 'Bak bunu öğrendimiz zaman kötü bir şey demek değil' dedim.  Şimdi ben 'Hudeşti razibe' diyorum ama gazete bunu Kürt alfabesiyle yazıyor. Onu  o da bilmez. Ertesi gün baktı, nasılsa buldu. Anadolu Ajansı muhabiri nereden  bilecek onu? Nasıl yazıldığını, vesaire... Bunlar çok dikkat 
çekici şeyler değil  ama.''
Devlet Bakanı ve 
Başbakan Yardımcısı Bülent  Arınç, yasama organınca Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna (
HSYK) üye  seçilmesinin, bağımsızlığına gölge düşürmeyeceğini belirterek, ''Sayıştayın bütün  üyelerini ve başkanını biz seçiyoruz. bugüne kadar Sayıştayda 'görevini suistimal  etti, siyasallaştı' iddiasını duydunuz mu? Ben duymadım'' dedi.
         CNN Türk televizyonunun canlı yayınında soruları yanıtlayan Arınç,  
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in 
adli yıl açılış töreninde, ''Yargı bağımsız  olacaksa, 
yandaş yargı olmaması gerekir'' şeklindeki sözlerinin hatırlatılması  üzerine, bu tür açılışlarda yargının sorunlarına ilişkin konuşmaların hep  yapıldığını ama son yıllarda daha çok siyasi içerikli konuşmalar yapıldığını  söyledi.
         Arınç, ''(Yandaş medya) kelimesini çok duydum da (yandaş yargı)  kelimesini ilk defa duyuyorum. Ne amaçla kullanmak istediğini, sonra niye  vazgeçtiğini bilmiyorum, merak da etmiyorum'' dedi.
         Yargının sorunlarının bulunduğunu, bu sorunların ancak bir yargı  reformuyla çözülebileceğini belirten Arınç, 
Meclis Başkanlığı yaptığı döneme ait  bir anısını anlattı. Dönemin 
Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'in,  kendisinden randevu isteyerek, 
Anayasa Mahkemesinin yapısında yapılacak  değişikliklere ilişkin bir 
öneri getirdiğini belirten Arınç, getirilen öneriyi  çok makul, olumlu bulduğunu söyledi. Bu önerilere, dönemin 
Yargıtay ve 
Danıştay  başkanlarının birer gün arayla karşı çıktığını ifade eden Arınç, şunları  kaydetti:
         ''O zaman anladım ki üçünü bir araya getirmek suretiyle bir konuda  anlaşmak mümkün değil. O zaman 'hükümet, parlamento çoğunluğu dinler, görüşür,  konuşur ama kararını kendisi verir ve bununla ilgili Anayasa değişikliklerini  gerekirse kendisi yapar' diye düşünmüştüm. O günden sonra oldu mu, olmadı. Çünkü  her Anayasa Mahkemesi başkanı konuşmaya çıktığında farklı şeyler söylemeye  başladı. Yargıtay, Danıştay başkanları farklı konuşmaya başladı.''
         Danıştayın son kuruluş yıl dönümü töreninde yapılan konuşmada,  ''Cumhurbaşkanının tek başına tasarruflarının kısıtlanması gerektiğinin''  söylendiğini ifade eden Arınç, o güne kadar hiçbir Danıştay başkanının böyle bir  konuşma yapmadığını belirtti. Arınç, ''Özellikle Sayın Sezer'in Cumhurbaşkanı  olduğu dönemde kimse böyle bir ihtiyaç görmemişti'' diye konuştu.
         
        
 -''İSİMLERİNİ SÖYLERSEK AYIP OLACAK''-
         
         ''Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısının değiştirilmesine  ilişkin düzenlemelerin hükümetin siyasi baskısı olarak nitelendirildiğinin''  belirtilmesi üzerine Arınç, bu yorumu yapanların konuya objektif bakmadıklarını  söyledi.
         Arınç, ''Kendileriyle tek tek konuştuğunuz zaman 'buna çok ihtiyaç var'  diyenler de var. İsimlerini söylersek ayıp olacak ama bir kurum olarak  çıktıklarında, bir meslek dayanışması içinde bunu başka kanallara çekmeye  çalışıyorlar'' diye konuştu.
         HSYK'nın 7 üyeden oluştuğunu, 
Adalet Bakanı ve 
Müsteşar dışında Danıştay  ve Yargıtay üyelerinin kurulda bulunduğunu anımsatan Arınç, ''Karar onların  elinde, Bakan ne kadar katılmıyorum dese, Müsteşar katılmıyorum dese de... Hatta  Müsteşarın katılmaması halinde ceza verilmesi mümkün. Böyle bir kurulun bağımsız  olmadığını söylemek 
akıl karı değil bence'' değerlendirmesinde bulundu.
         
         -''HSYK'NIN BAĞIMSIZLIĞINA GÖLGE DÜŞMEZ''-
         
         Arınç, bir soru üzerine, yasama organınca HSYK'ya üye seçilmesinin,  bağımsızlığına gölge düşürmeyeceğini ifade etti. Tüm mahkemelerin ''Türk milleti  adına'' hüküm verdiğini ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
         ''Türk milleti de zaten temsilcilerini Meclis'e gönderiyor. Onun için  gariplik yok. Yargıtay, Danıştay 'Türk milleti adına' karar veriyor. Yani o  millet benim, ben oraya nasıl yansıyacağım? O milleti temsil edenlerden birisi  olarak o alınan kararlarda benim nasıl katkım olacak? Bu başlığı yazmak çok kolay  ama o kararlara Türk milletinin iradesinin, kimliğinin, düşüncesinin, inancının  yansıması nerede görülecek? Bu çok sembolik bir ritüel olmaktan öte bir şey ifade  etmiyor.''
         Arınç, Sayıştayın da bir 
yüksek yargı organı gibi TBMM adına inceleme  yaptığını belirterek, ''Sayıştayın bütün üyelerini ve başkanını biz seçiyoruz.  Bugüne kadar Sayıştayda 'görevini suistimal etti, siyasallaştı' iddiasını  duydunuz mu? Ben duymadım. Milyarlık, trilyonluk, katrilyonluk hesaplara  bakıyorlar. Onların aldığı kararlarda bir 
siyasetçiyi yok etmek de mümkün, bir  
iktidar veya muhalefet partisine karşı gelmek de mümkün'' diye konuştu.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent  Arınç, Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Çukurca ilçelerinde askerlerin şehit  olmasıyla ilgili, ''Bu olaylara bakarak duygusallığımızla hareket ederek. 'Bu  süreç bitmeli' noktasına gelmemeliyiz. Asıl 'Bundan sonra bu olaylar olmamalı'  noktasından hareket ederek süreci (Demokratik açılım) devam ettirmeliyiz.''  dedi.
         CNN Türk televizyonunun canlı yayınında soruları yanıtlayan Arınç, son  günlerdeki şehit haberlerinin hatırlatılması ve ''Demokratik açılım''  çalışmalarına bu şehit haberlerinin etkisinin sorulması üzerine, dün ve bugün  olan olaylar ile bundan önceki olayların toplumda hassasiyetle takip edildiğini  söyledi.
         Bunun 
yurt savunması ve bir güvenlik sorunu olduğunu belirten Arınç,  askerlerin görevlerini şehitliği ve gaziliği göze alarak yaptıklarını ifade  etti.
         Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
         ''Bu görevlerini yaparlarken de dün yedi tanesi, bugün iki tanesi şehit  oluyor. Bence bu sürece en kötü etki yapacak unsurlardan bir tanesi bu olaydır.  Bu olay dün de vardı, evvelki gün de vardı, 25 yıldan beri var. Bundan sonra da  olacak gibi. Bu olaylara bakarak duygusallığımızla hareket ederek. 'Bu süreç  bitmeli' noktasına gelmemeliyiz. Asıl 'Bundan sonra bu olaylar olmamalı'  noktasından hareket ederek süreci devam ettirmeliyiz. Yüreğimize taş basmalıyız.  Gözümüzden akan yaşların bize verdiği üzüntüyü en yakın planda yaşamalıyız. Ama  yüzlerce binlerce evladımızı kaybetmiştik. Bugün de 7 tanesini, 9 tanesini  kaybediyorsak bu Türkiye'ye terörün verdiği bir zarardır. Bunu bütün sebepleriyle  ortadan kaldırabilirsek, terörü minimize edebilirsek... 'Artık bundan sonra  askerimiz de, polisimiz de, korucumuz da, insanımız da, öğretmenimiz de,  gencimizde ölmeyecek' noktasında bir çalışma yapıyoruz. 'Akan kan dursun'  diyenler bunu söylemek istiyorlarsa buna hiç kimsenin hayır dememesi lazım.''
         Şehit cenazelerinde ''vatandaşların tepki göstereceği'' ifade edilerek,  ''Bunu kamuoyuna izah etmekte zorluk çekmeyecek misiniz?'' sorusuna, Arınç,  ''Çekiyoruz zaten, elbette çekeceğiz. Ama sağduyuya güveniyoruz, kalplerinden  doğan, taşan duygulara güveniyoruz, aklı selime güveniyoruz'' karşılığını verdi.
         Şehit cenazelerine çok gittiklerini ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
         ''Bunlar bizim evlatlarımız, bizim çocuklarımız, yakınlarımız,  kardeşlerimiz. O cenazedeki feryatları, figanları, annelerin babaların  gözyaşlarını görmemek mümkün değil. Ama o şehit anneleri, babaları bana şunu  söylüyorlar... Demiyorlar ki, 'Benim çocuğum öldü. Herkesin çocuğu ölsün.' Asla  ve kata böyle bir şey akıllarından, gönüllerinden bile geçmiyor. 'Benim çocuğum  öldü, başkalarının çocuğu ölmesin.' 'Akan kan devam etsin' demiyorlar. 'Akan kan  dursun' diyorlar. 'Bunun bir yolunu bulun' diyorlar. 'Buralara artık başka cenaze  gelmesin' diyorlar. Hissiyatın alabildiğine yükseldiği bir zamanda sizin  söyleyecekleriniz belki çok tepki görebilir. Ama zor olan da budur. Ama yapmak  zorunda olduğumuz iş de budur.''
         Bu politikanın 
seçim kaybettirip kaybettirmeyeceğinin sorulması üzerine  Arınç, ''Eğer istismar edilirse, ki benim endişem odur. Bunu bugüne kadar  istismar edenler olmuştur. İsim vermek doğru değil. Bunu yapanları herkes  biliyor'' dedi.
         Bazı partilerin bunu bir şekilde kullanmayı siyasi manivela olarak  görebileceğini belirten Arınç, ''Eğer hissiyatlar daha da yükselir. İnsanlar  artık meseleye 
ölüm, kan, 
gözyaşı açısından bakarlarsa ve bunun sorumlusu olarak  da mevcut iktidarı görmeye başlarlarsa seçim sonuçlarının bundan olumlu veya  olumsuz etkilenmesi mümkün olabilir'' diye konuştu.
         
         -
''BEN KENDİ İÇİMDE TARTIŞIYORUM''-
         
         Bir milliyetçilik araştırmasında 
AK Parti tabanında kendisini Türk  milliyetçisi olarak tanımlayanların oranının yüzde 70'lerde olduğunun  belirtilerek, ''Seçimleri kazanamama, oy kaybetme riskini kendi içinizde  tartıştınız mı?'' sorusunun yöneltilmesi üzerine, Arınç, konunun parti içinde  tartışılmadığını ifade ederek, ''Ben kendi içimde tartışıyorum'' dedi.
         Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
         ''İlk önce bir siyasetçi olarak kendimi buna hazırlamam lazım. Böylesine  ciddi, böylesine cesaret isteyen, bugüne kadar hiçbir hükümetin, hatta hiçbir  kurumun yapmaya cesaret edemediği kapsamlı bir işi yapmaya kalkışmanın faturası  ne olur? İnanın bunu ben kendi nefsimde, kendi düşüncemde ortaya koyduğum zaman.  Bir siyasetçi olarak görevimizin toplumun sorunlarını çözmek olduğuna inanıyorum.  Bütün sorunları eğer halının ucunu kaldırır da içine koyarsanız, sizden sonra  gelenler onu kronik halde buluyorlar. Çözülemez halde buluyorlar. Küçükken  büyümüş halde buluyorlar. İçinden çıkılamaz halde buluyorlar. Pek çok sorun  Türkiye'de bu hale getirildi.''
         ''AK Parti'nin arkasında müthiş bir 
halk desteği olduğunu'' anlatan  Arınç, ''Halk doğru yaptığımıza inanıyor, popülist olmadığımıza inanıyor; samimi  olduğumuza, içten olduğumuza inanıyor. Dolayısıyla zorluklar karşısında kalsak  bile halkın bizi cezalandırmayacağına, bizim bu iyi niyetli çabalarımıza 
destek  olacağına doğrusu ben inanıyorum'' diye konuştu.
         
       
  -''YANLIŞIMIZI HALK DÜZELTİR''-
         
         Arınç, Anadolu'da dolaştığını ve toplumsal barışın ve birliğin Anadolu  insanı tarafından çok güzel ifade edildiğini anlatarak, ''Bunun için neye değerse  biz bu işi yapacağız. Kırmadan, dökmeden, herkesin katkısını sağlayarak, olumlu  bir projeyle bu süreci devam ettirmek istiyoruz'' dedi.
         İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın ''Demokratik açılım'' ile ilgili basın  toplantısının hatırlatılması ve bundan sonraki takvimin sorulması üzerine, Arınç,  bu konuda kafa karışıklığı olduğunu herkesin bir şey söylediğini ifade ederek,  ''Biz nihayet bir hükümetiz, siyasi partiyiz, siyaset yapıyoruz, yanlışımızı halk  düzeltir'' diye konuştu.
         Yaptıkları işi doğru bilerek yaptıklarını ve yanlışları olması halinde  bunun sorumluluğunu da alacaklarını ifade eden Arınç, şunları kaydetti:
         ''Yoksa asılacak bir vatan haini gibi bizi göstermenin Türkiye'ye de  faydası yok, kendilerine de, bize de faydası yok. Dolayısıyla sıkıntı şurada,  yapmak istediğimiz bir iş var. O da birliği, beraberliği, huzuru bu 
ülkeye  getirmek, terörü ortadan kaldırmak. Bu ülke içerisinde yaşayan bütün insanların  tarihte olduğu gibi yeniden, birbirinden zenginlik bulan, birbirini kabul eden,  birbirini reddetmeyen bir barış ortamı içerisinde yaşamasını sağlamak. Kültürel  farklılıkları bileceğiz, onu bu haliyle kabul edeceğiz, ondan istifade etmenin,  yararlanmanın yollarına bakacağız.
         Yani bu güzel bir şey, en azından konuşurken güzel bir şey. Biz bunun  altına elimizi sokmak istiyoruz. Fakat bunu anlatma konusunda karşımıza  gelenler... Mesela Sayın 
Baykal, hiç düşünmediğimiz, yola çıkarken aklımıza bile  gelmeyecek pek çok ithamla bizi suçladı. Diyordu ki, 'Ortada bir şey yok, ne  konuşacağız.' Ortada olmayan şeyleri bir gölge boksu yapar gibi, üniter devlete  karşı olmakla bizi suçladı. Kürtçeyi neredeyse 
resmi dil haline getirmekle  suçladı. Biz öyle bir şey söylemedik, düşünmedik bile.
         Biz görüştüğümüz insanlara söyledik, görüşmediğimiz insanlara da  gittiğimizde söyleyeceğiz. 'Bu madde madde haline gelmiş, bizim hükümet olarak  size sunduğumuz bir proje değil. Sizin de ortak aklınızdan tecrübelerinizden  yararlanarak, bu bütün kurumlar için geçerli olan bir şey. Buna karşı sizin  
tavsiyeniz nedir? Eleştiriniz nedir? Öneriniz nedir? Bunu öğrenmek istiyoruz.'
         Hazırlanmış bir kağıt ile önlerine gitseydik. 'O, maşallah, siz zaten  hazırlamışsınız, bir de bize niye geldiniz?' diyeceklerdi. Halbuki biz onları  sadece dinlemeye gittik.''
         Arınç, İçişleri Bakanı Atalay'ın yaptığı görüşmelerde kendisine  tavsiyelerde bulunulduğu ve raporlar verildiğini belirterek, çalışmaların daha  bitmediğini, ilk planlanan görüşmelerin yapıldığını söyledi.
         Atalay'ın bir ara toplantı yaptığını, somut öneri getirmediğini ancak  aldığı izlenimleri ifade ettiğini kaydeden Arınç, sanatçılarla, yazarlarla,  siyasetçilerle, bu konuda birikimi olduğunu belirten herkesle bir süre daha  görüşüleceğini bildirdi.
         TBMM'de, hükümet olarak, gelinen noktayı siyasi parti gruplarına da  açıklamak istediklerini dile getiren Arınç, kapalı 
oturum görüşünün de buradan  çıktığını ifade etti.
         
         -MGK'YA GETİRİLECEK-
         
         ''Demokratik açılım'' konusunun MGK'da nasıl karşılandığının sorulması  üzerine, Arınç, MGK'da tartışılan konuları söylemesinin kanunen de doğru  olmadığını hatırlatarak, MGK bildirilerine bakılırsa oradan ipuçları  bulunabileceğini söyledi.
         Arınç, ''Mecliste inanıyorum ki bir konuşma olacak, bu konuşmaya diğer  parti grupları da katkıda bulunacaklar. Ondan sonra hükümet, elde ettiği  kanaatleri, topladığı bilgileri MGK toplantısına mutlaka getirecek. Orada alınan  tavsiye kararlarıyla da hükümet bir işi uygulamaya başlayacaktır. Ocak ayına  kadar bu konuda yapılacak çalışmaların sonuçlanacağına inanıyorum'' diye  konuştu.
         
         -KÜRTÇE ÖZEL TELEVİZYON-
         
         Arınç, ''Kürtçe televizyon ile ilgili yönetmenlik, 
hazırlıklar tamamlandı  mı? Ne zaman Kürtçe özel televizyonlar için düğmeye basılabilir?'' sorusu  üzerine, TRT Kanunu'nda yapılan değişiklikle Türkçe'den başka dille yayın yapma  imkanının geldiğini hatırlatarak, bu çerçevede TRT Şeş'in yayınlarını başarıyla  sürdürdüğünü ifade etti.
         TRT'nin bunun gibi daha pek çok kanal açacağını anlatan Arınç, 
Arapça  kanalın bir ay içinde hayata geçmesinin beklendiğini, bunu 
Farsça ve çok kaliteli  
İngilizce yayın yapan bir kanalın takip etmesinin planlandığını söyledi.  Arınç,  ''Kürtçe yayın yapmak isteyen özel 
radyo ve televizyonların, süre kısıtlaması  olmadan, mümkünse alt yazı gereği duyulmadan yapılması konusunda RTÜK'te benden  önce çalışmalar başlamıştı. 'Muhtemel bir gelişme karşısında ne yapabiliriz?'  diye. Şimdi onu biraz daha revize ederek, önümüzdeki sanıyorum ki bir, iki ay  içerisinde ortaya koymuş oluruz. Özel radyo ve televizyonlarda Kürtçe veya başka  bir anadilde yayın yapma imkanı getirilebilecek'' diye konuştu.
         Arınç, anadilde reklam konusunun da çözüleceğini ifade etti.
         
         ''(ÖCALAN NE DEDİ, NE DEMEDİ) BUNUN ARKASINDA DEĞİLİZ''
         
         ''
Öcalan'ın 
yol haritası size ulaştı mı?'' sorusunu ''
Hayır'' diye  yanıtlayan Arınç, ''Şu anda hükümet tarafından inceleniyor mu?'' sorusuna şu  karşılığı verdi:
         ''Doğrusu bilmiyorum. Bana bu soru geçmişte de soruldu. '15 Ağustos'ta  Öcalan ne diyecek' diye. Ben 'O tartışmalara girmem' dedim. Onları takip eden  güvenlik birimleri, MİT, istihbarat vardır. Onlar bunları okurlar, bundan bir  yorum çıkarırlar. Gerekirse MGK'ya gelir konu, biz de ona göre bakarız ama MGK'ya  gelmeden de MİT'in zaten öncelikli görevi budur.
         Biz hükümet, 
bakanlık olarak 'Öcalan ne dedi, ne demedi' doğrusu bunun  arkasında değiliz. Buna bakarak da bir yola çıkmadık. Bununla ilgili olarak da  yapacaklarımızı etkileyecek bir konu değil.''
         
  
       ''UÇLARA BAKARAK İŞ YAPAMAZSINIZ'
         
         DTP ile Erdoğan arasındaki ikili görüşmede neler konuşulduğuna ilişkin  soru üzerine, Arınç, ''kendisinin görüşmeye katılmadığını'' hatırlattı.
         Erdoğan'ın DTP'lilerle görüşmesi gerektiğini çok önceden dile getirdiğini  ifade eden Arınç, şöyle konuştu:
         ''Ben, başkalarının aksine, DTP'yi TBMM içerisinde bulunan yasal bir  parti olarak görüyorum. Anayasa bunu gerektiriyor. Dolayısıyla meşru, yasal bir  partiye karşı 'Görüşmem, saygı duymam, elini sıkmam, onların olduğu yere gelmem'  tavrını ben yanlış buluyorum. Bu, bana ait bir yanlışsa bunu da kabul ediyorum.  Dolayısıyla konuşulmalı, görüşülmelidir.
         Sayın Genel Başkanın 'O konuşmayı Başbakan sıfatıyla yapmadım' demesine  rağmen, AK Parti Grubu Başkanı olarak görüştüğünü ifade etti, en azından iki  partinin bir araya gelmesi noktasında faydalı olduğunu düşünüyorum. Onlar da  böyle bir süreç başladığı takdirde olumlu katkı vereceklerini ifade etmişler,  aldığım bilgiye göre. Genel başkanımız da onlara 'Türkiye'nin gerçekleri budur.  Bu gerçekler içinde bizim terörle mücadele etmemiz ve Türkiye'de bir huzur ve  barış projesini gerçekleştirmemiz lazım. Sizden daha çok hassasiyet, daha çok  dikkat bekliyoruz' şeklinde bir şeyler söylediğini duydum.''
         Arınç, bu uyarıya dikkat edilip edilmediğinin sorulması üzerine şunları  söyledi:
         ''Bir kısmı ediyor, bir kısmı dikkat etmiyor. Mesela 
Ahmet Türk diyor ki  'Türkiye'ye barış ve huzur gelsin'. Ertesi gün de 'Allah canımı alsın' diyor. Bu  projeye destek vereceğini söylüyor. Ama Kürtçe bilmeyen, Türkçe'yi de çok iyi  konuşan Emine 
Ayna bunun tam tersi sözler söylüyor.
         Yani DTP'deki birtakım isimlere bakarak bu projeden vazgeçmek nasıl doğru  değilse MHP'den de 
Oktay Vural ve arkadaşlarına bakarak bu projeden vazgeçmek  doğru değil. Uçlara bakarak, uçlarda konuşulanları dikkate alarak bir iş  yapamazsınız. Halka bakacaksınız. Anadolu'yu dolaşıyorum, halkın yüzde 50'si, en  azından benim gördüğüm, 'Şu iş başarıya ulaşsın, Türkiye'ye huzur gelsin, sizden  başka bir iş istemiyoruz' diyor.''