Aksiyon dergisine verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, IŞİD'in Musul Konsolosluğu'nu işgalini ‘büyük bir hata' olarak yorumladı. Deniz Ülke Arıboğan, IŞİD'in Irak'ta 'sadece 49 vatandaşımızı rehin almadığının aynı zamanda Türk dış politikasını da rehin aldığının' altını çizdi. Arıboğan, Türkiye'yi derinden sarsan IŞİD ve yanlış dış politika ilgili gündemi değerlendirdi.
'TÜRKİYE İÇİNDEN KOLAYCA ÇIKAMAZ'
Türkiye’nin nasıl bir strateji yürütmesi konusunda ise; "Kürtlere Türkiye'nin de destek vermesi gerekebilir. Tehdit büyürse Kürt bölgesi bir tampon ve Kürtler de savaşçı olarak orada varlıklarını sürdürecek. Batı üstelik toplu hâlde mukabele etme gereği duyarsa, NATO operasyonuyla ya da BM çerçevesinde bir şeyler düşünürlerse, Türkiye lojistik destek vermek zorunda kalacak. Verdiğiniz bu destek, IŞİD'le savaşan bütün savaşçılara verilmiş destek olacak. İçinden kolayca çıkabilecek durumda değil Türkiye." İşte Arıboğan'ın Aksiyon dergisine verdiği röportajdan öne çıkanlar:
'IŞİD SADECE 49 KİŞİYİ DEĞİL, DIŞ POLİTİKAYI DA REHİN ALDI'
"Buradaki durum karışık ama aynı zamanda geçici. Vatan toprağını kaybetmek bizim duygusal yönlerimize ve milliyet anlayışımıza çok aykırı. Fakat orada yirmi küsur askeri bırakıp ne yapıyorlarsa yapsınlar diye beklemek kabul edilebilir değil. Konsolosluğun boşaltılmaması kanımca ciddi hataydı. Çünkü orada sadece 49 kişi rehin alınmadı, Türk dış politikası da rehin alındı. Türkiye kıpırdayamaz oldu. Burada üç yöntem var. Ya bırakır çekilirsiniz; "Uluslararası hukuk çerçevesinde haklarım devam ediyor. Uygun zamanda geleceğim." dersiniz. Geri dönüşü sağlayan ön koşulları da koyarsınız. Ya da ordunuzla bölgeye girer, korumaya alırsınız Süleyman Şah türbesini. Bir başka seçenek de bölgede savaşan size yakın olan gruplara silah desteği sağlarsınız. Sizin yerinize onlar korumuş olurlar. Türk ordusu mümkün olduğunca bölgeye girmemeli bence."
'PKK İÇİN BULUNMAZ NİMET'
"Kesinlikle bırakmaz. PKK açısından bulunmaz bir nimet hâline geldi. Şu an karşılarında ciddi bir tehdit var. Üstelik koca bir sistemi tehdit eden bir yapı. Herkes adına savaşıyor PKK. Şu an bölgede devlet gücü kullanabilecek iki ülke var. İran ve Türkiye. Bunun dışında devlet yok. O sebeple tabii ki PKK’nın hareket olarak meşruiyetini ve uluslararası kamuoyundaki itibarını artıracak bu hareket. Muhtemelen en çok çile çeken ve en çok kazanan olacaktır sürecin sonunda."
'SADECE BAŞKANLIK SİSTEMİ YENİ TÜRKİYE'Yİ TANIMLAR MI?'
"Bunun slogan düzeyinde geliştirilmiş bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü 12 yıldır iktidarda olan bir parti yeni Türkiye vadedince ne anlama gelir onu bilmiyorum. Neyi hayal ediyorlar? Çünkü açılımlar, vesayetle mücadele, ekonomik gelişme falan ‘Yeni Türkiye' öncesinde başlatılmış şeyler. Sadece başkanlık sistemine geçmek yeni Türkiye'yi tanımlar mı? Başkanlık sistemine geçilebilir mi? Onu bilmiyorum. Ama aynı kadroların iktidarda olduğu bir yeni Türkiye daha önce yapılmayan neyi yapacak? Hangi eskiyi beğenmiyorlar? Neden bir yeniye ihtiyaç duydular onu görmek lazım."
'DİYALOG TEK TÜRKİYE'DE BÖLÜCÜ ALGILANIYOR'
"Bağımsız ya da özerk bir Kürt devletinin kurulması da konuşuluyor. Hiçbir ülke barış ortamında bölünmez. Diyaloğun ülkeyi bölmek olarak tanımlandığı tek coğrafya Türkiye. Sonsuza kadar süren bir çatışma mı olmalıydı? Herkes gözünü yumup Türkiye'yi bir bütün zannediyor. Oysa Türkiye ruhen bütün falan değildi. Askerinizin zoruyla bir arada tuttuğunuz coğrafyaya öyle kolayca bütün diyemezsiniz. Türkiye'nin güç sarf etmesi gereken şey bütünleştirecek bir devlet düşüncesinin oluşturulması. Birbirinden nefret eden yüzde elliler var, ülkemizde. Ufacık bir kıvılcımda mahalleleriniz, kurumlarınız birbirine girecek. İktidarın tercihi olarak bu noktaya gelinmesi de çok acayip geliyor. Toplumun yüzde ellisi hiçbir talebinin göz önünde bulundurulmadığını düşünüyor. Devlette hiçbir kurumda görev alamayacağını öngörüyor. Bu, yönetilebilir bir süreç değil. Doğrusu biraz yumuşama olacağını ümit ediyorum."