Bu
halkın eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e niye sempati duyduğunu hiç anlamamıştım.
"Halk" derken kastettiğim... 1970'lerden kalma bir
bağımsızlık anlayışını ve ABD karşıtlığını savunan ulusalcı
ODTÜ öğrencileri değil. Laikçilik
katsayıları tavana vurmuş CHP'liler de değil.
"Halk" derken, biraz
dindar, epey muhafazakâr, hayat g
ailesi içinde çırpınan, köy-
kasaba kökenleri hâlâ güçlü,
jandarma-memur baskısını anlatan hikâyelerle büyümüş sokaktaki insanı kastediyorum.
Makam aracını kırmızı ışıkta durduran, alışverişini marketten bizzat yapan bir Cumhurbaşkanını, önceleri kendilerine yakın hissetmişlerdir elbette.
Ama ya 2002 seçimlerinden sonrası? Eşi türbanlı milletvekillerine damsız davetiye gönderen... Ramazanda nispet yaparcasına TV kameraları önünde göstere göstere su içen... Aynı halkın temsilcisi
Başbakana surat eden... Çatık kaşlı bir Cumhurbaşkanına nasıl sempati duydular?
Bunu ben demiyorum; araştırmalarda, anketlerde, istatistiklerde ortaya çıkan sonuç böyleydi.
Sezer'i her eleştirdiğimde, " Acaba halkın görüp de, benim görmediğim çok önemli, çok değerli bir yanı mı var " diye kuşkuya düşmüşümdür.
Ama artık rahatım.
Problemi çözdüm.
Denklemdeki bilinmeyeni ortaya çıkardım: Yani yukarıda sözünü ettiğim olumsuz özelliklere rağmen halkın Sezer'e niye sempati duyduğunu anladım.
Efendim, gayet isabetli kamuoyu yoklamaları yapan
Araştırma Şirketi A&G,
Türkiye çapında yürüttüğü çalışmanın sonuçlarını dün açıkladı.
Bir veri hariç, hiçbir sonuç beni şaşırtmadı: Mesela son üç buçuk
yılda, başını örterek sokağa çıkan kadın oranında, 3 puanlık bir düşüş meydana geldiği ortaya çıkmış.
Yeni bir durum, şimdiye dek farkında olmadığımız bir gelişme değil bu... Başka araştırmalarda da tesettürün azaldığı saptanmıştı zaten.
Gelelim hemen herkesi şaşırtan o veriye. Sıkı durun:
Halkımız, " Türkiye'yi kim yönetiyor " sorusuna yüzde 36 oranında " Cumhurbaşkanı " cevabını vermiş!
" Başbakan " diyenler yüzde 16'da, "
Hükümet " diyenler yüzde 15'te kalmış: İkisinin toplamı dahi " Cumhurbaşkanı " diyenlere yetişemiyor.
Vaziyete bakar mısınız?
İnanılır gibi değil.
Başbakan ve Hükümet uğraşıyor, didiniyor, bir şeyler yapmaya çalışıyor... Ama parsayı Cumhurbaşkanı topluyor.
Neredeyse her iki seçmenden biri,
ülkeyi iyi yönettiğini düşündüğü için istikrara, yani AKP'ye oy verdi.
AKP'li yöneticiler de seviniyordur: " Halk icraatımızı beğeniyor. "
Ancak bilmiyorlar ki her 100 kişiden 36'sı, bu başarıyı Cumhurbaşkanının hanesine de yazıyor.
İşte denklemin çözümü:
"Geçen beş yılda
elektrik faturaları şişmedi;
aslan Sezer!.. 2.5 milyon yeni iş sahası açıldı; kaplan Sezer! 250 bin aile ev sahibi oldu; yaşa Sezer! Binlerce kilometre duble yol yapıldı; bravo Sezer!"
Sezer'e sempati duydular, çünkü Hükümetin olumlu icraatını ondan (da) bildiler.
Bu yüzden de, suratı asıkmış... Memur zihniyetliymiş... Ana muhalefet partisi gibi davranmış... Bütün bunları hiç önemsemediler. Böylece anketlerde de, ülkeyi yönettiğini sandıkları Sezer'i sevdiklerini belirttiler.
Zor bir ülke Türkiye...
İyi kötü milyonlarca kişi okula gidiyor... Her evde TV var, herkes haberleri izliyor... Radyosu, gazetesi, interneti, kahvehane sohbetiyle zengin bir
iletişim ortamı mevcut... Ama hâlâ üç kişiden biri, ülkeyi Cumhurbaşkanının yönettiğini sanıyor.
Galiba şu anda yürürlükte olan parlamenter sistemde ısrar etmenin fazla bir dayanağı yok. Madem halk " bir kişiyi " yetkili ve sorumlu olarak görüyor ya da görmek istiyor...
Gelin uzatmayalım,
başkanlık ya da yarı-başkanlık sistemine geçelim; günah da, sevap da başkanın hanesine yazılsın, böylece halk da rahat etsin, siyasetçiler de...
EMRE AKÖZ/SABAH