Muhtırayla başlayan siyasi türbülansın birinci haftası sonunda; "uçağın" burnunu iyi kötü doğrultmuş göründüğü ama tehditlerin ve tehlikenin sürdüğü bu ortamda; bir "ara bilanço" almak faydalı olabilir.
27 Nisan'da kim ne tutum aldı; güçler dengesi nasıl oluştu;
Türkiye nasıl bir
demokrasi sınavı verdi?
Hükümetten başlayacak olursak; Biz genellikle böyle bir muhtırayı ya üstüne alınmayarak etkisiz hale getirebileceğini sanan ve duymazdan gelen, ya da daha muhtıranın mürekkebi kurumadan şapkasını aramaya başlayan başbakanlara alışkınız. Erdoğan hükümeti, şimdiye kadar hiçbir hükümetten görmediğimiz bir dik duruşla
darbe tehdidine karşı durdu. Çiçek'in konuşmasıyla, darbe endişelerimiz azalmadıysa bile, nihayet birinin gereken cevabı vermiş olmasından içimiz ferahladı. Hükümet bu vakur tutumunun ödülünü sandıkta mutlaka alacaktır. Büyük basın da bu defa, her zamankinden farklı olarak yekvücut değildi. Son olarak 28 Şubat'ta gördüğümüz "dinci basın" "laik basın" bölünmesi yaşanmadı. "Laik basın" içinde her zamanki darbe şakşakçılarının yanı sıra kararlı demokrat duruşlar da gördük ve güçleri şakşakçılardan hiç de az değildi. Ne yazık ki parlamentodaki muhalefet geleneği bozmadı. Mevcut iktidarı sıkıştırmak adına darbecilerin kuyruğuna takılmakta bir sakınca görmedi. CHP'yi zaten biliyorduk, ama
ANAP ve DYP'nin tutumu hem kendi tabanları hem de hepimiz için biraz
sürpriz oldu.
Mumcu son
krizdeki tavrıyla Özal'ın değil, 28 Şubat'taki Mesut Yılmaz'ın takipçisi olduğunu bir güzel ortaya koydu. Son günlerde Ağar'ın da değişebileceğine neredeyse inanmıştık, neyse ki çabuk uyandık. Bu kriz Demirel'in rahle-i tedrisinden geçenlerden pek bir şey beklenemeyeceğini bize hatırlatmış oldu. En kritik anda, Meclis'e girmeyerek CHP'nin ve darbe heveslilerinin hizmetine girdiler mi, girmediler mi... Şimdi artık her ikisi de ne yapsalar, ne söyleseler, fasa fiso...
Gelelim
iş dünyasına... İş dünyası bu defa diğer zamanlardakinden çok daha duyarlı davrandı. 27 Nisan'dan itibaren, gerek
İstanbul ve Ankara'dan gerekse Anadolu'dan irili ufaklı çok sayıda işveren örgütünden demokrasiye sahip çıkan mesajlar geldi. Ne var ki, iş dünyasının ağır topları "Her iki taraf da hatalı" "Hem darbeye hem şeriata karşıyız" gibi hem nalına hem mıhına çıkışlarla sözde "dengeli" olmaya çalıştılar. Hukuki olanla hukuk dışı olan; demokratik olanla demokrasi dışı olan;
mağdur olanla mağdur eden arasında bir ortayol bulunabilirmiş; biraz onlar biraz ötekiler haklı olabilirmiş gibi...
Son kriz demokratik bir rejimi sürdürebilmek için en büyük zaafımızın doğru dürüst bir hukuk devleti olamamak olduğunu bir kez daha gözümüze soktu. Başımız en sıkıştığında çalacağımız son kapı olan hukuk, o kapıyı yüzümüze kapattı. Ve bizler, hukukun siyasete alet edilmesinin demokratik sistemleri ne kadar çaresiz bıraktığını hep birlikte gördük. En güzel haberi en sona sakladım: Evet, on yıl öncesiyle bugün arasında en büyük fark toplumda ortaya çıktı. Darbeye karşı olan büyük kitleler miting meydanlarına çıkmadılar belki ama gerektiğinde çıkacaklarını pek güzel ortaya koydular.
Daha ilk günden itibaren internette örgütlenen demokratik kamuoyu, Türkiye'nin değişen yüzünü ortaya koydu. Müthiş dinamik, müthiş hızlı, müthiş duyarlı bir
sanal muhalefet oluştu. Aynı anda onlarca grup
imza toplamaya, bildiriler yayınlamaya, alternatif
eylem biçimlerini tartışmaya ve planlamaya başladı. Merak ediyorum, acaba özlenen darbe gerçekleşse, darbeciler bu güçle, internet ortamında örgütlenen, yazan çizen, tartışan tepki koyan bu güçle nasıl başedecekler, bilgi akışını nasıl kesecek, nasıl
sansür uygulayacak, toplumu nasıl habersiz ve tepkisiz bırakacaklar...
* * *
Sevgili okurlarım; Geçtiğimiz bir haftada internet üzerinden yürütülen bu büyük anti militarist kampanyadan ben de payımı aldım tabii. Benzerini daha önce hiç yaşamadığım bir
destek mesajı sağanağına tutuldum. Hepsini tek tek okudum, okudukça içim ferahladı, sevindim, umutlandım, sizlere şükran duydum.
Ama kabul edersiniz ki hepsine
cevap yazmaya yetişmem mümkün değil. O yüzden burada, hepinize birden o içten mesajlar için teşekkür etmek isterim. Yine aynı şeyi söyleyeceğim. Darbecilerin işi artık çok zor...
Gülay
Göktürk/Bugün