Habervaktim.com'dan Yener Dönmez'in yazısı şöyle:
Savunma sanayinde yıllardır varlığını hissettiren "gizli el" artık elini saklayamaz oldu.
Türkiye'yi istediği zaman istediği gibi oynatan bu "gizli elin" gizliliğini ve gücünü nasıl kaybettiği
denizaltı ihalesinde görüldü.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın ihtiyacı dahilinde 2005 yılında başlatılan "denizaltı alım" ihalesinde Türkiye'nin son kertede
Almanlar tarafından "mandepsiye" bastırılmak istenmesi, karşı bir atakla atıl hale getirildi.
"Hikâye" şu:
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, 2005 yılında denizaltı ihtiyacını gündeme getirdi. Yapılan piyasa araştırmalarında Alman teknolojisinde karar kılındı. Sonuçta, havadan bağımsız
tahrik sistemli 6 adet "U214"
tipi denizaltı temini için 26
Ağustos 2008'de
Almanya'nın HDW
firmasıyla
sözleşme görüşmelerine başlama kararı verildi. Savunma
Sanayi Müsteşarlığı ile HDW firması arasında 15 Haziran 2009'da da sözleşme metni ve eklerinde anlaşmaya varılarak, görüşmeler sonuçlandırıldı. Sadece iki
ülke temsilcilerinin imzalarına kalan sözleşmeye göre, Türkiye'ye toplam 2 milyar 250 milyon
Euroluk bir
maliyet çıkarıldı. Ancak süreç böyle devam ederken Türk tarafı, kendilerine 375 milyon euroya maledildiği söylenen denizaltıların Yunanistan'a 250 milyon euroya
teklif edildiğini öğrendi.
Bana gelen bilgilere göre, Alman tarafı, Türkiye'yi denizaltı başına 125 milyon euro zarara sokacak olan anlaşmanın Almanya Baş
bakanı Angela Merkel'in geçtiğimiz ay sonunda Türkiye'ye yaptığı ziyarette imzalanmasını planlıyordu. Merkel görüşmelerde, sözleşmenin imzalanması için Türkiye'yi ikna etmeye çalıştı. Ancak
Hazine Müsteşarlığı'nın
kredi anlaşmasını imzalamaya sıcak bakmaması nedeniyle sözleşme yürürlüğe girmedi. Almanlar sözleşmenin imzalanacağından o kadar emindiler ki, Merkel beraberinde denizaltıları yapacak olan HDW firmasının bağlı olduğu Thyssen Krupp firmasının başkanını bile getirmişti. Malî açıdan zor durumda olan Alman Thyssen Krupp'un yakın zamanda 3 bin kişiyi işten çıkararak bazı tersanelerini satılığa çıkardığı belirtilirken, "U214" tipi denizaltıları Türkiye'ye fahiş fiyattan satarak firmanın batmakta olan tersanelerini kurtaracağı öne sürülüyor.
İyi de, sözleşmeye göre projedeki
yerli katkısının yüzde 80 olduğu ifade edilmesine rağmen bu oranın gerçekte yüzde 12,5 olduğu belirtiliyor. Savunma sanayi uzmanları, Türkiye'nin HDW firmasıyla 1960 yılından bu yana çalıştığını, bu süre zarfında 14 denizaltının üretildiğini ancak hâlâ kendi denizaltımızı yapacak teknoloji transferinin sağlanamadığını vurguluyorlar. Oysa aynı firma ile işbirliğine giden
Güney Kore, teknoloji transferiyle aldığı 6 adet "U214" sayesinde şu an Daewoo ve
Hyundai tersanelerinde 3 bin tonluk özgün denizaltılar üretiyor.
Dünyadaki bu örnekleri inceleyen, sonra da dönüp bizim sözleşme şartlarımıza ve yürütülen operasyonlardaki teknoloji alışverişinin kısırlığına bakan uzmanlarımız, bu tespitlerden sonra gönülsüzlüklerini dışa vurdular. Üstelik Alman deniz altılarındaki sorunlar, sadece teknoloji transferinin dar kapsamlı tutulmasıyla da sınırlı değil. Örneğin, su yüzüne çıkarken aşırı derecede yan yatması nedeniyle dünyada
tercih edilmemesi de bir başka handikap. Keza, "U214"lerin yine su yüzüne çıkarken aşırı
gürültü yapması da, yerinin belli olmasına, bu da güvenlik risklerinin doğmasına yol açıyor.
Alman HDW firmasının "sicilindeki" bozukluklar, salt
teknik boyutlarla da sınırlı değil. İşin bir de "etik" tarafı var. HDW'nin
Hindistan tarafından "rüşvet" iddiasıyla kara listeye alındığı biliniyor. HDW firmasının Hindistan'la 1981 yılında 2 adet "U209" tipi denizaltı yapmak için sözleşme imzaladığı ancak 1987 yılında devlet görevlilerine verilen rüşvetin açığa çıkması üzerine, Alman firmasının kara listeye alındığı ve bir daha ihaleye sokulmadığı tespit edildi.
Rüşveti, HDW'nin Hindistan temsilcisi Marlog firması aracılığı ile dağıttığı öne sürülüyor.
Evet, "olay" bu... Duygusal bir "olay" aslında. Açıkçası, yıllarca İsrail'in, ABD'nin "dandik" teknolojik oyuncaklarını "büyük teknoloji transferi" diye yutturan ve bunun için çuvallarla dolarlar ödeten "ulusal
savunma uzmanları"nın etki alanında kalan Türkiye'nin, şimdilerde böyle bir duruş sergilemesi mutluluk verici.