Türkiye'nin önemli kavşakta durduğunu ve
tercihle karşı karşıya olduğunu söyleyen Prof.Dr. Özbudun: "Türkiye bir yol ayrımında; ya tam
demokrasiye geçecek ya da
vesayet kurumları gölgesinde demokrasi oyununu sürdürecek" diyor.
Türkiye bir kırılmanın eşiğinde.
AK Parti'ye açılan kapatılma
davasını yaşanan kırılma anının gerçek demokrasiye evrilmesi için bir fırsat olarak gören Sivil anayasa taslağını hazırlayan
Bilim Kurulu'nun Başkanı Prof. Dr.
Ergun Özbudun, bunun da
demokratikleşmeye ve AB'ye sahip çıkmak olarak görüyor
AK Parti'nin kapatılması davası sizi şaşırttı galiba?
Tabi şaşırtmaz mı. Düşünün sizden demokratik, özgürlükçü bir
sivil anayasa hazırlatan, Türkiye'ye AB yolunda önemli kazınımlar sağlayan bir parti laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu iddiasıyla kapatılmak isteniyor. O zaman ben kendime başka bir soru sordum.
Nedir o soru?
Batı demokrasilerinde
kapatma rejimi nedir? Batı demokrasilerde kapatma istisnai olarak uygulanan bir seçenektir. Bütün
Avrupa kıtasında 1950 den bu yana 3 parti kapatılmıştır. Almanya'da iki parti (neo-
nazi ve komünist parti), İspanya'da bir kapatıldı. Kapatılan partinin
terör örgütü ETA ile organik bağı olduğu için. Yani fikrinden değil, şiddetle olan ilişkilerinden dolayı. Bazı
CHP üyelerinin söylediği gibi,
parti kapatma Avrupa'da sıradan bir olay değildir. Türkiye'de ise 1961
Anayasası döneminde 6, 1982 Anayasası döneminde 18 olmak üzere 24 parti kapatılmıştır. Bu mukayese bile bizdeki parti kapatma rejimin Avrupa demokrasilerinden ne kadar geride ve kısıtlayıcı olduğunu gösteriyor.
PARTİ KAPATMA REJİMİMİZ AVRUPA'NIN GERİSİNDE
Avrupa'da parti kapatma ölçüleri nedir?
Benim de üyesi olduğum
Venedik Komisyonu ki, bu
komisyon Avrupa Konseyinin Anayasal konulardaki danışma organıdır. Komisyon olarak biz 1999'da parti kapatmaları ile ilgili bir
raporu hazırladık. Bu rapor parti kapatma konusunda iki gerekçe ortaya koyuyor. Bunlar, şiddet araçlarına başvurmak ve şiddetin kullanılmasını savunmak.
Şiddet savunusunun özgül tezahürleri olarak hoşgörüsüzlük,
yabancı düşmanlığı,
ırkçılık gibi unsurlara da işaret ediyor.
AİHM içtihadlarına baktığımızda
Refah Partisi kararı ve sonrasında oluşmuş şu kriterler var. Biri şiddeti savunmak ve şiddete
müracat etmek, ikincisi de partinin demokrasiyi yok etmeyi amaçlaması. Yani tüzük, program ve faaliyetlerinin bu yönde olması lazım. Türkiye'de kapatmalar bu sınırları çok aşmıştır. Mesela
laiklik hangi anda ihlal edilmiş olur, cevabı çok soyuttur.
Siyasi Partiler Yasasındaki kapatma kriterleri de sorunlu değil mi?
Tabi,
siyasi partiler rejimindeki
yasaklar da Anayasanın kendisini dahi fazlasıyla aşan yasaklardır. Diyelim ki
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın devlet teşkilatı dışına çıkarılmasını savunmak Siyasi Partiler Kanununda partinin kapatılma gerekçesi olabilmektedir. Yani AK Partinin kapatılma davasından bağımsız olarak da bu konuda somut adımlar atmak zorundayız. Burada kritik bir soru karşımıza çıkmaktadır: Biz Avrupa milletler aleminin üyesi olmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Bu temel bir karardır ve tercihtir, buna karar vermek durumundayız. Tam demokrasi mi, vesayet kurumları altında işleyen yarı bir demokrasi mi? Soru ve sorun budur.
CUMHURBAŞKANI NEDEN İDDİANAMEDE ANLAMADIM
Buradan
iddianamedeki iddiaları temelsiz bulduğunuz sonucunu çıkarıyorum...
Somut iddialara girmek istemiyorum ama parti kurulmadan önce yapılmış beyanların dosyada yer alması açık bir hukuka aykırılıktır. İddianame laiklik ilkesinin ihlali üzerine odaklanıyor ama ben 5,5 yıllık icraatlarında AK Partinin laikliği zayıflatan bir uygulamasını görmedim. İddianamedeki açıklama ve beyanlar herhangi bir demokraside ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilebilecek açıklamalardır.
Cumhurbaşkanı için de benzer bir durum söz konusu...
Evet. Anayasada Cumhurbaşkanının cezai sorumluğunun ne olduğu bellidir. Bu vatana
ihanet ile sınırlıdır.
Anayasa Mahkemesi bir ceza yargılama mahkemesi değildir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanın cezalandırılması söz konusu değildir. Cumhurbaşkanı hakkında siyasi yasak konmasının da bir anlamı yok. Çünkü Cumhurbaşkanı milletvekili değil ki milletvekilliği düşsün. Bir siyasi parti üyesi de değil. Dolayısıyla Cumhurbaşkanının bu iddianamede niye yer aldığını anlamak mümkün değil. Uygulanacak bir müeyyide yok.
Bunda amaç Cumhurbaşkanın uygulamalarını zaman içinde hükümsüz kılmak olabilir mi?
Mümkün değil böyle bir şey.
YAPILACAK EN GERÇEKÇİ ŞEY MİDİ DEMOKRASİ PAKETİ
Şimdi gözler AK Parti'de. AK Parti ne yapmalı, ne yapabilir?
Şu anda üç
senaryo var sanırım. Biri sadece Anayasanın 68. ve 69 maddesinde
düzenleme yapmak. İkincisi ise daha geniş mini bir demokrasi paketini hayata geçirmek. Üçüncüsü ise Anayasayı tamamen değiştirmek. Ben bunlardan ikinci senaryoyu daha gerçekçi ve uygulanabilir buluyorum. Ama bu demek değil ki AK Parti Anayasanın 68. ve 69 maddeleri değiştiremez. Bunu da pekala yapabilir. 330 artı
referandum süreci ile bu mümkün. Ama bunu yaparsa AK Parti, "kendisini
kurtarma amaçlı değişiklik yaptı" diye eleştirilecektir. Bu yüzden ikinci seçenek daha anlamlıdır. Üçüncü seçenek ideal olanıdır ama konjoktürel olarak mümkün değildir. Ama köklü çözüm budur.
Neler olabilir bu paketin içinde?
Bu pakete kimsenin fazla
itirazı olmayacak bir
takım düzenlemeler konulabilir. Böylece daha inandırıcı bir adım olur. Tabii itiraz edenler olacaktır. Bu pakette
Ombudsmanlık yasası, eşitliği güçlendirici düzenlemeler, 301. madde, Siyasi Partiler Kanununda bazı düzenlemeler, adil yargılama hakkının güçlendirilmesi gibi maddeler olabilir. Bu siyasi takdir meselesidir. Ayrıca, lâikçi çevrelerin endişelerini gidermek veya hafifletmek amacıyla, "
devlet memuru ve kamu
yöneticilerin dini simge ve semboller kullanamayacakları" yönünde bir düzenleme eklenmesi belki bazı eleştirilerin önüne kesebilir ve güvence anlamını taşıyabilir.
Siyasette sorun ana muhalefet eksikliği
Türkiye artık temel bir tercihle karşı karşıya gelmiştir. Ya gerçek bir demokrasi olacak, Avrupa demokrasileri gibi, ya da bir tür vesayet rejimi demokrasi görüntüsü altında devam edecek. Temennimiz birincinin olması yönünde. AK Partiyi desteklesin, desteklemesin tüm demokratlar bunu istiyor.
Gönül ister ki demokrasi konusunda daha geniş bir uzlaşma olsun.
Sorun kimde?
Sorun Türkiye'nin ana muhalefet partisinde. Ana muhalefet partisinin tutumu, daha çok demokrasi konusunda bir uzlaşma sağlamaya elverişli değil. Oysa
batı demokrasilerinde sol veya sosyal demokrat partiler, birey özgürlüğünü, demokrasiyi, sivil
siyaset alanının genişlemesini en güçlü şekilde savunan partilerdir. Yine batı demokrasilerinde AB'ye en büyük desteği sol partiler, sosyal demokratlar vermiştir. Türkiye'de sol olma iddiasındaki partinin gerek AB konusunda gerekse demokratikleşme konusunda o kadar tereddütlü olması belki de en büyük şansızlığımız.
En büyük şansızlığımız evrensel bir sol parti ve muhalefetin olmayışı mı?
Evet. AB ve demokratikleşmeye inanmış bir sol muhalefetin olmasını çok arzu ederdim. Maalesef Türkiye'de şimdilik böyle bir ihtimal yok. Bu durum AK Parti'yi alternatifsiz kılıyor. Güçlü bir muhalefet AK Parti üzerinde yargı denetiminden de, diğer denetim türlerinden de daha etkili olur.
AK Parti'ye alternatif oluşumun şansı yok
En kötü senaryodan gidelim. AK Parti kapandı, siyasi yasaklar geldi. AK Parti'ye alternatif arayışı olarak gündeme gelen yeni oluşumların bu şartlarda bir şansı olabilir mi?
Bu ihtimal gerçekleşse dahi ben partinin bölüneceğini, dağılacağını düşünmüyorum. AK Parti'nin esas gövdesi artık merkez sağdır. Bu mağduriyet hissi ile daha da fazla kenetlenecektir. AK Parti'ye bu anlamda bir alternatif arayışı, olmayacak duaya amin demektir. Şunu da ekleyelim, iddianamede siyasi yasak istenenler ceza alsa bile bu yasak bir partiye üye, yönetici vs. olmak durumda geçerlidir. Yasaklı olanlar bağımsız olarak yine seçimlere katılabilir ve milletvekili olabilirler. Bu da Erdoğan'ın bağımsız olarak seçilmiş
Başbakan olmasına engel olamaz.
AK Parti'nin kurtuluşu...
Kurtuluş demokratikleşme ve AB'dedir. AK Parti'nin bu konuda adımlara atacağına inanıyorum. AB tek seçenek görünüyor.
Anayasa değişirse hemen uygulanır
Yapılacak değişliklerin kapatma davasını etkileyemeyeceği yönünde bir görüş var. Yani 68. ve 69 madde değişse bile AK Parti kapatma davasına uygulanamaz deniyor. Bu mümkün mü?
Ben buna katılmıyorum.
Hakim, davanın türü ne olursa olsun ister ceza, ister hukuk, ister idari dava olsun karar anında mevcut olan pozitif hukuk kuralına göre hüküm vermeye mecburdur. Kapatma konusunda değişiklik usulüne uygun bir değişiklik yapılırsa karar anındaki pozitif hukuk geçerli olur. Hakim buna uyar. Anayasanın 138. maddesinin ilk fıkrası, hakimlerin anayasaya,
kanuna ve hukuka göre karar vereceğini söyler. Burada kastedilenin, karar anında yürürlükte olan Anayasa ve kanun kuralı olduğu açıktır. 138. madde ile yasaklanan, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin olarak hakimlere telkin,
tavsiye yapılamayacağıdır. Burada yasaklanan, belli bir davada hakimin görüşünün etkilenmesidir.
Yapılacak değişiklilerin Anayasa Mahkemesine götürüleceği muhalefet tarafından ifade ediliyor. Oysa biliyoruz ki Anayasa Mahkemesi Anayasa değişiklerini şekil açısında inceleyebiliyor. Nedir muhalefetin Anayasa Mahkemesi'nden beklediği?
Evet muhalefetin böyle bir hakkı var. Ama sizin de değindiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi, önüne gelecek Anayasa değişikliğini sadece şeklen inceleyebilir. Esasa ilişkin bir inceleme yapamaz. Hukuki kriterler bunu zorunlu kılıyor. Anayasa Mahkemesinin
türbana ilişkin vereceği karar bu konuda önemli olacaktır.
Ne bekliyorsunuz bu kararla ilgili. Çünkü değişiklik Anayasa'nın 2. maddesinde değiştirilemez hüküm olan laiklikle bağlantılandırıldı?
Yapılan değişikliğin Anayasa'nın 2. maddesi ile ilgili olup olmadığı konusu şekil değil esasla ilgili bir incelemedir. Oysa Anayasa hükmü açıktır: Anayasa değişiklikleri Anayasa Mahkemesi tarafından sadece şekil yönünden incelenir. Ben türbanla ilgili düzenlemenin esastan incelenmesini hukuken mümkün görmüyorum.
Ya olursa?
Hukuk dışı olur.
Anayasa taslağı türbandan önce gündeme gelmeliydi
Hazırladığınız Anayasa taslağının durumu nedir?
İktidar partisiyle son temasımız 14-16 Eylül'de
Sapanca toplantısında oldu. Ondan sonra herhangi bir ilişkimiz olmadı. Top AK Parti'nin sahasında artık. Ancak geldiğimiz nokta yaşanan gerginlikler, bu taslağın bütün olarak gündeme gelmesi için uygun koşullar içermiyor. Ama şimdi bakınca AK Parti keşke bunu daha önce gündeme getirseydi diyorum. Çünkü projenin tümü kamuoyuna açıklansaydı taslağın özgürlükçü ve demokratik nitelikte olduğu daha iyi anlaşılırdı. Böylece AK Parti de kendine yöneltilen haksız itham ve eleştirilerden kurtulurdu.
Anayasa konusunda AK Parti nerede hata yaptı?
Hata değil de, siyasi tercih diyebiliriz belki. Mesela türban meselesinin taslaktan ayrı olarak gündeme getirilmesi, AK Partiyi eleştirenlerin elini güçlendirdi. Oysa biz taslakta zaten üniversitelerde kılık
kıyafet serbestisini sağlıyorduk. Bu konunun tek başına ele alınması, bir sembol olarak algılanmasına yol açtı ve tepki geldi. Yaşadığımız gerginlikte bunun da bir payı var.
Taslağınız iki açıdan eleştirildi. İlki laikliği zayıflattığı, ikincisi buna bağlı olarak kılık kıyafet konusundaki düzenleme konusu. Neydi taslaktaki durum?
Laikliğin zayıflatıldığı iddiası tamamen dayanakrdik ki bu laik devlete daha uygun bir uygulamadır. Okullardaki din eğitiminin ebeveynlerin tercihlerine göre yapılmasını önerdik. Bunlar aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile de uyumlu düzlenmelerdi. Bütün bunlar laikliği zayıflatıcı değil, güçlendirici hükümlerdi.
Üniversitelerde kılık kıyafet konusuna gelince, ben hiç biz zaman bunun laiklikle ilişkisini anlayabilmiş değilim. Bazı kızların türban ya da başörtüsü ile üniversiteye devam etmeleri niçin laiklik ilkesini zayıflatıyor anlamaya imkan yok. Avrupa Konseyinin üyelerinin hiç birinde üniversite düzeyinde böyle bir sınırlama yok. Eğer bu laikliğe aykırı ise Avrupa'da hiçbir
ülke laik değil, Türkiye hariç. Tabi bu da saçma. Biz üniversitelerde kılık kıyafet serbestisini hem din ve vicdan hürriyetinin bir uzantısı hem de eğitim hakkının bir unsuru olarak ele aldık. Bu serbestlik önerisi, taslağın özgürlükçü ruhunun bir parçası sadece.
YENİ ŞAFAK