Anayasa Mahkemesi'nden tarihî karar
Başsavcının programında "...devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne..." aykırı görüş ve değerlendirmelere yer verildiği gerekçesiyle kapatılmasını istediği Hak ve
Özgürlükler Partisi (Hak-Par) davasında Anayasa Mahkemesi'nin beş üyesi (
Haşim Kılıç,
Sacit Adalı,
Fulya Kantarcıoğlu, Serruh Kaleli ve Zehra Ayla Perktaş) partinin "kapatılmaması", diğer 6 üye ise "kapatılması" yönünde oy kullandılar.
Lehindeki oylar 7'yi bulmadığı için
kapatma istemi 29 Ocak 2008 günü alınan kararla reddedildi. Kararın 1 Temmuz günü Resmi Gazete'de yayımlanan gerekçesinde aynen şöyle deniyor:
"Partiler, belli siyasal düşünceler çevresinde birleşen yurttaşların özgürce kurdukları ve özgürce katılıp ayrıldıkları hukuksal yapılardır. Siyasi partilerin kendilerine göre öne çıkardıkları ülke sorunlarına ilişkin farklı çözüm önerileri getirmeleri, demokratik siyasi
yaşamda üstlendikleri işlevin
doğal sonucudur. Bu nedenle
siyasi partiler, Anayasa'nın konuya ilişkin kuralları ile
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "örgütlenme", "düşünce ve
ifade özgürlüğü" konusundaki 10. ve 11. maddelerinin koruması altındadırlar.
"Demokratik rejimin olmazsa olmaz ön koşulu sayılmaları nedeniyle siyasî partiler Anayasa'da özel olarak düzenlenmiş, 68. maddenin ikinci fıkrasında, siyasî partilerin demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları oldukları; üçüncü fıkrasında da siyasî partilerin önceden izin almadan kurulacakları ve Anayasa ve
kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürecekleri belirtilmiştir. Böylece, siyasî partilerin diğer tüzel kişilerden farklı olarak kuruluş ve faaliyetlerine ilişkin esaslar anayasal güvenceye kavuşturulmuş, kapatılmalarına yol açabilecek nedenler ise Anayasa'nın 14. maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını engelleyen
düzenleme de gözetilerek tek tek sayılmış, yasakoyucuya bunların dışında düzenleme yapmaya elverişli bir alan bırakılmamıştır...
"Bir siyasi partinin tüzüğü ve programının 68. maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırılığı değerlendirilirken, Anayasa'nın siyasi partilere verdiği özel önemi vurgulayan diğer kurallarının da göz önünde bulundurulması gerekir. Bu nedenle, siyasi partilerin, Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülen tüzük ve programlarındaki söylemlerinin demokratik yaşam için doğrudan açık ve yakın
tehlike oluşturmaması durumunda, bunların ifade özgürlüğü kapsamında kaldığının kabulü gerekir. Demokratik rejimin tüm kurum ve kurallarıyla özümsendiği ülkelerde de rejim için ciddi bir tehlike oluşturmadıkça siyasi partilerin kapatılmasına olur verilmediği gözetildiğinde çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma hedefini esas alan Anayasamızın da salt ifade özgürlüğü kapsamında kalan tüzük ve program düzenlemesini kapatma nedeni saydığını kabul etmek olanaklı değildir."
Anayasa Mahkemesi'nin beş üyesinin Hak-Par ile ilgili davada benimsedikleri ilkeler aşağıdaki gibi özetlenebilir: Siyasi partiler demokratik rejimin olmazsa olmaz ön koşuludur... Siyasi partilerin ülke sorunlarına ilişkin farklı çözüm önerileri getirmeleri, demokratik siyasi yaşamda üstlendikleri işlevin doğal sonucudur... Siyasi partilerin söylemlerinin demokratik yaşam için doğrudan açık ve yakın tehlike oluşturmaması durumunda, bunların ifade özgürlüğü kapsamında kaldığının kabulü gerekir... Demokratik rejimin tüm kurum ve kurallarıyla özümsendiği ülkelerde rejim için ciddi bir tehlike oluşturmadıkça siyasi partiler kapatılmaz...
Mahkeme'nin aynı beş üyesinin, Başsavcı'nın laikliğe karşı eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle 14
Mart 2008 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hakkında açmış olduğu ve Anayasa Mahkemesi'nin bakmayı kabul ettiği kapatma davasında, yukarıda özetlenen ilkelerden vazgeçmeleri beklenebilir mi? Hak-Par hakkında verilen kararın gerekçesi, ne AKP ne de DTP'nin kapatılma olasılığını şüphesiz ortadan kaldırmıyor, ama eğer mantık geçerli olacak ise, güçleştirdiği muhakkak.
ŞAHİN ALPAY - ZAMAN