[YORUM - DR. JAHANGİR AMUZEGAR - DR. CYRUS H. TAHMASSEBİ]
Amerika, petrol gelirini 4'e katladı
Yine de, kazananlar ile kaybedenler muhtemelen büyük oranda aynı olmakla birlikte, petrol
fiyatlarında devam eden dalgalanma 1973-1974 ve 1990-1991’dekinden muhtemel etkisi itibarıyla oldukça farklıdır. Özü itibarıyla, nominal ifadesiyle petrol fiyatları bugünlerde zirve noktasındadır. Bununla birlikte, enflasyona uyarlandığında,
ham petrolün New York’ta kaydedilen gerçek fiyatı hâlâ çeyrek yüzyıl öncekinden daha ucuzdur.
Mart 1981’de kaydedilen fiyatı geçmesi için varil fiyatının yaklaşık olarak 84 dolara ulaşması gerekir. Dahası, şu anki yüksek fiyatlarda bile petrol, bir zamanlar toplam yurtiçi hasılada sahip olduğu ağırlığı
taşımamaktadır, zira bütün sanayileşmiş
ülkeler artık enerji kullanımı açısından çok daha etkin hale gelmişlerdir. 1973-1974 dönemindeki krizle mukayese edildiğinde, örneğin
ABD ekonomisi gayri safi milli hasıla açısından dolar başına o dönemde tükettiğine oranla %60 daha az enerji tüketmektedir. 1990-1991 ile karşılaştırıldığında bile enerji tasarrufu %25’e yakındır.
Petrol fiyatlarını yükselten de...
Şimdiki fiyat yükselişinin altında yatan sebeplerin kaynağı da farklıdır. Önceki üç petrol şoku daha çok siyasi içerikli arz
kesintilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı ve siyasi toz
duman ortadan kalkınca fiyatlar tekrar hemen hemen aynı eski seviyesine gerilemişti. Bu sefer artan fiyatlar taleple ilgilidir; yani global petrol talebindeki dinmek bilmeyen artışın sonucudur. Dünyadaki petrol arzı şu anda zirvededir ve petrol
ihraç eden belli başlı ülkeler fiziki kapasitelerinin en üst seviyesinde
üretim yapmaktadırlar. Yirmi yıl önce, dünyanın günlük petrol üretimi 70 milyon varil civarındayken 60 milyon varil civarında bir
tüketim söz konusuydu. Günümüzde, petrol arzı ile talebi neredeyse aynıdır ve kullanılabilir durumda fazla kapasite bulunmamaktadır. Petrol Üreten Ülkeler Örgütü (
OPEC)’i kartel benzeri yapısı nedeniyle ayıplamak veya büyük petrol şirketlerini fiyatlarla oynayıp savaştan kâr elde etmeye çalışmakla itham etmek medyadaki iktisadi açıdan cahil konuşma programı sunucuları veya sabah programı dinleyicileri arasında popüler olabilirse de ekonomide halen yürürlükte olan değişmez arz talep kanunu gerçeği ortadadır. Ve petrol fiyatlarını hâlâ piyasanın temel kanunları
tayin etmektedir. Son on yılda, global petrol talebi günlük 70 milyon varilden 85 milyon varile çıkarken üretim kapasitesi hemen hemen aynı kalmıştır. Arz talep dengesi üzerindeki mevcut
baskılar -özellikle Asya’daki- gelişmekte olan ülkelerden, Birleşik Devletler ile diğer ülkelerdeki tüketim toplumu tarafından kullanılan benzin oburu araçlardan gelmektedir ve borsa spekülatörleri ile gündelik petrol ticaretiyle uğraşanlar da fiyat hareketliliğinin avantajını elde etmektedirler. Yapılan bazı tahminlere göre fiyat yükselişlerinin beşte birden fazlası
ekonomik olmayan faktörlerle, yani siyasi ve
psikolojik mülahazalarla ilgilidir. Netice olarak, mevcut global meseleler (yani
Ortadoğu barış süreci,
Kuzey Kore’nin
füze denemeleri,
İran’ın nükleer faaliyetleri) üzerindeki tansiyonun etkin bir şekilde azaltılması petrol fiyatlarının varil başına 60 dolara doğru gerilemesini sağlayabilir. Buna karşılık, herhangi bir global problem bölgesinde (mesela
Irak,
Lübnan,
Filistin topraklarında) tansiyonun yükselmesi,
boru hatlarındaki bir kesinti veya (
Rusya,
Nijerya, Venezüella gibi) belli bölgelerdeki arzın öngörülmeyen bir şekilde kesintiye uğraması fiyatların varil başına akla bile gelmeyen 100 dolar seviyesine yükselmesine yol açabilir.
Dünya ekonomisi petrol kıskacında...
Fiyatlardaki son artış çevrimlerinin dünya ekonomisine doğrudan etkisi de geçmiştekinden farklı olabilir. Geçmişte petrol fiyatlarında ortaya çıkan yükseliş tarihî açıdan kıyaslanarak, petrol fiyatlarının şimdiki artışının bir durgunluk veya önemli bir yavaşlamayı tetikleyerek dünya ekonomisine olumsuz şekilde etki edeceği ileri sürülmektedir. Halbuki, bu sefer bu tür bir kıyas ile ona eşlik eden geleneksel izahlar daha az işe yaramaktadır. Geçmişte
petrol fiyatında yaşanan üç krizin ardından belli başlı
tüketici ülkelerde genel fiyatlar seviyesinde de keskin artışlar meydana geldi ve ardından bunu da ekonomik yavaşlama takip etti. Yine de, durgunluğa yol açan esas suçlunun yüksek petrol fiyatları mı; yoksa belli başlı merkez bankalarının fiyat artışlarıyla baş etmek için uyguladıkları agresif enflasyon karşıtı politikalar mı olduğu iktisatçılar ile petrol piyasası analistleri arasında yoğun bir şekilde tartışmaya konu olmamıştır. Aynı zamanda, halihazırda petrol fiyatlarında görülen yükseliş önceki petrol fiyatı şoklarında bulunmayan başka birtakım karakteristik farklılar da sergilemektedir. İlki, fiyatların üç yıldan kısa bir zamanda varil başına 20 dolardan varil başına 70 doların üzerine yükselmesi bu sefer herhangi bir arz kesintisi tarafından harekete geçirilmemiştir. İkincisi, fiyat artışları tamamıyla beklenmeyen bir şey de değildi, bir dizi piyasa analisti bu dönemde bu artışları bekliyorlardı. Üçüncüsü, önceki hadiselerde olduğu gibi fiyat artışları birdenbire değil, kademeli olmuştur. Dördüncüsü, aynı şekilde artışın önemli bir kısmının bir süre daha etkin olarak devam etmesi beklenmektedir. Beşincisi,
fiyat artışı belli başlı sanayileşmiş ekonomilerin neredeyse tamamında dikkati çeken esnekliğe bağlı olarak henüz enflasyon üzerinde önemli bir enflasyonist baskıya sebep olmamıştır.
Enerji sektörü dışındaki firmaların çoğu yüksek
yakıt maliyetlerini sineye çekerek fiyatlarını yükseltmemeyi başarabildi. Altıncısı, dünyanın herhangi bir yerinde yaklaşan bir durgunluk belirtisi veya önemli bir gerileme olmadı; zira -fiyat varil başına 80 dolar olsa bile- global petrol faturası yaklaşık 2,5 trilyon civarında veya 55 trilyon dolar civarındaki dünya ekonomisi içinde %5 civarında gerçekleşecektir. Yüksek oranda
ithal petrole bağımlı olan sanayileşmiş ülkelerde (yani
Avrupa Birliği,
Japonya, Çin ve Hindistan’da) son üç yılda GSMH’de görülen
büyüme önemli olmanın da ötesinde bugüne kadar görülmemiş bir dereceye ulaştı. ABD’de, FED’in
faiz oranındaki birbirini takip eden 18 artışa rağmen ekonomi epeyce yüksek bir büyüme gerçekleştirdi. Ve bütün feryat ve sızlanmalara rağmen,
Amerikan tüketicileri hâlâ diğer gelişmiş ülkelerdeki tüketicilerle mukayese edildiğinde, pompadaki en düşük benzin fiyatının keyfini sürüyorlar ve ekstra maliyetlere rahatlıkla katlanabilecek durumdadırlar, çünkü bir galon için 3,5 dolarlık bir maliyet bile yıllık petrol faturalarını harcanabilir gelirlerinin %4’ünün üzerine çıkaramayacaktır.
Kazananlar ve kaybedenler açısından, resim önceki krizlerdekinin hemen hemen aynısı gibi görünmeye devam ediyor. Yüksek enerji fiyatlarının tüketici ülkelerden petrol üreten/ihraç eden ülkelere önemli gelir transferleri ile sonuçlanacağında şüphe yoktur. Netice olarak, bütün piyasaların satıcıları gibi, petrol tedarikçileri de, piyasa güçleri tarafından tayin edildiği şekilde petrol tüketicileri aleyhine beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan muazzam kârları hasat etmektedirler. 2002 ile 2005 arasında ABD’deki petrol şirketlerinin çoğu kârlarını dört katından fazla arttırmışlardır. Petrol ihraç eden ülkelerin gelirleri 300 milyar dolardan 750 milyar dolara yükselmiştir ve bu yıl kesinlikle daha fazla olacaktır. Mevcut durumda, beklenmedik şekilde ortaya çıkan kârlar ile kaçınılmaz hale gelen zararlar, eşit olmayan bir şekilde paylaşılmaktadır.
Kazananlar: ABD petrol şirketleri...
Yüksek petrol fiyatlarının sonucunda ortaya çıkan sıkıntıların ağırlığını açık bir şekilde fakir üçüncü dünya ülkeleri yüklenmektedirler. Bu ülkeler sadece bu faturayı ödeme imkanlarının olmayışı nedeniyle değil, aynı zamanda ihraç ettikleri malların alıcısı olan büyük petrol tüketicisi ülkelerin farklı bir harcama sepeti oluşturma çabaları nedeniyle baskı altında olan dış piyasalardan dolayı da sıkıntı yaşayabileceklerdir. Bununla birlikte, İran Körfezi’ndeki zengin ihracatçılarının çoğu ülke içi altyapıları açısından doyuma ulaştıkları ve ellerinde fazladan fona sahip oldukları için gelişmekte olan petrol fakiri ülkeler yeterince cazip dış yatırım politikaları uygulayarak bu fonların bir kısmını çekebilme imkanına sahip olabilirler. Sanayileşmiş ülkeler arasında yüksek petrol fiyatlarının en büyük karşıt etkisi Birleşik Devletler’de olabilir; çünkü ABD’de petrol dolar ile fiyatlandırılmaktadır ve başka yerlerde (mesela Avrupa ve Japonya’da) olabildiği gibi ABD’de para değerini alakasız bir şekilde arttırarak fiyat artışını dengeleme imkanı yoktur. Dolayısıyla petrol fiyatındaki nominal bir artış, ülkeye de bağlı olarak yüksek vergilerle pompaya daha büyük bir oranda yansıtılabilir. Dahası, enerji kullanımındaki etkinliğin önemli oranda artmasına karşılık, yüksek benzin fiyatları karşısında ABD’deki taşımacılık sektörü, ülkenin büyüklüğü nedeniyle fiyat esnekliğinin nispeten düşük olması ve yeterli toplu taşıma sisteminin olmayışı nedeniyle kısa vadede hemen hemen korumasız durumdadır. Meselenin özü, halihazırdaki ham petrol fiyatları ile bunun toplam faturasının dağılımı, henüz dünya ekonomisi veya zengin ile fakir arasındaki gelir dağılımı açısından herhangi bir ciddi tehdit ortaya çıkarmazken, fiyatların çok daha fazla yükselmesi -ve özellikle belli başlı merkez bankalarının çok aceleci ve çok fazla deflasyonist politikaları tarihin yeniden tekerrür etmesine sebep olabilir.
(*) Bu yazıyı Zaman için kaleme alan Dr. Jahangir Amuzegar, Michigan, Maryland ve Amerikan Üniversitesi gibi çeşitli üniversitelerde ögretim üyeliği yaptı. Bir süre IMF Yönetim Kurulu üyeliği de yapan Dr. Amuzegar, devrim öncesi İran Ticaret ve Finans Bakanlığı görevinde bulunuyordu.
(**) Dr. Tahmassebi, Uluslararası Hazar Çalışmaları Enstitüsü Akademik Kurul üyesi. Daha Önce OPEC Doğalgaz Komitesi’nde İran temsilcisi olarak görev aldı.