İşin korkunç yanı, bu saldırının yapılacağı biliniyordu.
O kadar biliniyordu ki dün iki yazar, Giresun'da bir saldırı yapılacağını yazdılar.
Yazıların çıktığı gün saldırı da gerçekleşti.
Star gazetesinde Şamil
Tayyar, Bugün gazetesinde Adem
Yavuz Arslan, anayasa değişimini engellemek için bir “
kaos” yaratılmak istendiğini, bu nedenle de çeşitli saldırılar düzenleneceğini belirterek, nerelerde saldırı beklendiğini de tek tek sıraladılar.
Saldırının beklendiği yerlerden biri de Giresun'du.
Belli ki “devlet” Giresun'da bir saldırı yapılacağını çok önceden öğrenmişti.
Ama “devletin içinden” birileri, bu saldırıları “devletin içinden başka birilerinin” önlemeyeceğinden kuşkulandıkları için ellerindeki bilgiyi gazetecilerle paylaşarak bu “kışkırtıcı” eylemlerin önünü kesmek istediler anlaşılan.
Kuşkuları da gerçek çıktı.
Geldiği belli olan saldırı engellenmedi.
Anayasanın değişmesini önlemek isteyenlerin gözü nasıl karardıysa, gazetede “haber” çıktığı gün bu saldırıyı gerçekleştirmekten çekinmediler.
Daha önceden hazırlanmış bir “kaos planı” göstere göstere “yürürlüğe” sokuldu.
Saldırının kim tarafından yapıldığını şu anda bilmiyoruz.
“
PKK” deniyor ama bu tür olaylarda o kadar çok “saptırma” yapılıyor ki saldırıyı yapan açıkça “ben yaptım” demeden hiçbir şeye inanmamak gerekiyor.
Tabii Reşadiye ve
Ladik saldırıları gibi çok “şaibeli” işlere bulaşan PKK'nın bu saldırıyı yapmış olması da çok muhtemel.
Eğer bu
mayınlı eylemi PKK üstlenirse, her şeyden önce
Kürt halkı PKK'yı sigaya çekip, “senin statükoyu korumaya çalışanlarla ortaklığın mı var” diye sormalı.
Ankara'daki bazı “statükocuların” bugünkü
baskı rejiminin değişmemesi için kıvrandığını,
Danıştay baskını türünden her türlü kanlı eyleme kapıyı açtığını,
Ordu Yardımlaşma Kurumu'na bağlı güvenlik şirketinin katilin
kamera görüntülerini sildiğini biliyoruz, onların kendi “gizli
iktidarlarını” sürdürmeyi, bu ülkedeki herkesi ezip sindirmeyi amaçladıkları açık.
Sünni dindarlardan, Alevilerden, solculardan çok daha fazla ezilen, öldürülen, işkenceden geçirilen grup ise
Kürtler.
Bu “gizli iktidar” sürdüğü sürece de ezilecekler.
O zaman bir “Kürt örgütü” bu gizli iktidara hangi amaçla yardımcı olur, kaos yaratılması, değişimin önlenmesi için ona el uzatır?
Hiç “biz AKP'ye karşıyız” mazeretinin arkasına saklanmasınlar, bu ülkede idam sehpaları kurulduğunda, kanlı katliamlar yapıldığında,
Diyarbakır cezaevi cehenneme çevrildiğinde ortada AKP yoktu, bugün elindeki gücü kaybetmekten korkan o “gizli iktidar” vardı her melanetin arkasında.
PKK bu düzenin sürmesini, Kürtlerin ezilmesini mi istiyor?
Parti kapatılması zorlaştırılırsa, Yüksek Yargı'nın elindeki “hukuk dışı” güç geri alınırsa, demokrasinin alanı genişletilirse, bu gelişmeler Kürtlerin hayatını olumsuz mu etkileyecek?
“Olumsuz etkileyecek” diyen kimse var mı?
“Bazı Türklerin” bu ülkenin hep “kaos” içinde yaşamasını istemesi gibi, “bazı Kürtler” de Kürt halkının hep baskı altında kalmasını mı arzuluyor?
“Bazı” Türklerle “bazı” Kürtler ortak mı?
Bu soruların sorulmasının “bazı Kürtleri” öfkelendirdiğini biliyorum, “orduyla” ilgili soruların sorulmasına çok öfkelenen Türklere bu kadar benzemeleri de beni çok şaşırtıyor.
Böylesine benzer tepkiler tuhaf değil mi?
Şimdi gelelim “orduya” sorulacak sorulara.
Ordu, her türlü değişime “
terör var” diyerek karşı çıkıyor.
Zorunlu askerliğin kalkmasını da, “
bedelli” askerliğin çıkmasını da, yasaların düzeltilmesini, demokrasinin güçlenmesini aynı “bahaneyle” reddediyorlar.
Ordunun 730 bin askeri bulunuyor.
Bu 730 bin askerle, gazetecilerin bile yapılacağını bildiği bir baskını önleyemiyor, askerlerin hayatlarını kurtaramıyorlar.
Elde bu kadar açık “bilgi” varken, bir mayınlı saldırıyı önleyebilmesi için ordunun kaç askere ihtiyacı var?
Kaç askerleri olursa gazetecilerin bile bildiği bir saldırıyı önlemeye güçleri yetecek?
Kanlı bir kaos planının “değişimi engelleyebilmek” için harekete geçirildiği açık.
Bunu hep birlikte görüyoruz, şimdi sıra, bu planı “kimin” yaptığının, kimin “uyguladığının” ortaya çıkarılmasında.
Türkiye öyle bir yerden geçiyor ki bu aşamada artık hiçbir şey gizli kalmaz, ilişkiler, planlar, ortaklıklar aydınlanır.
Kim “insanları ezen bu
sistem devam etsin” istiyor, kim buna karşı çıkıyor anlaşılır.
Saldırıların daha yapılamadan gazetelerde açıklandığı bir dönemdeyiz.
Herkes, tarihin kendi alnına yapıştıracağı etiketi kendi eliyle yazıyor artık.
AHMET ALTAN-TARAF