Almanlara Türk fıkraları anlatıyor

Profesyonel masal anlatıcısı Helmut Wittmann’ın repertuarında Nasreddin Hoca fıkraları da var.

Almanlara Türk fıkraları anlatıyor

Kartvizitinde yeşil harflerle mesleği yazıyor: “Masalcı”. Masal mesleğe dönüştüğü için, Helmut Wittmann’ın bıyığı da, şapkası da masal kokuyor. Hafiften abartılı pala bıyıkları altından kıs kıs güldüğü zaman, “Bu adam başka iş yapamaz!” izlenimi veriyor. 13 seneden beri işi gücü masal anlatmak: “Bir varmış, bir yokmuş”larla, hakikat yorgunu insanları başka dünyalara götürmek, masalların serinletici hikmetleriyle sarmak – ve yeniden yere indirmek. Masalcı işte. Helmut Wittmann’ı meslektaşlarından farklı kılan, Anadolu’yu aratmayan özgün kucaklayıcılığıdır. Bir iki saatliğine inşa ettiği masal dünyasında farklı kültürler, zihniyetler, diller buluşabiliyor. Çekçe-Almanca ve Türkçe-Almanca yaptığı masal programları meşhur. Bu akşam küçük bir tavernada arp müziği eşliğinde, tiyatrocu Mehmet Dalkılıç ile beraber Nasreddin Hoca fıkralarını anlatıyor. Birkaç Türk hariç, izleyiciler Alman. Çoğu ilk defa duyduğu “Nasreddin” kelimesini sessizce dudaklarında geveleyen bu seyircilerin karşısında, Avusturyalı-Türk ikilisi büyüleyici bir paslaşmaya girişiyor. Biri Türkçe, biri Almanca aynı masalı anlatıyorlar. Wittmann, memleketi Avusturya’nın eşsiz aksanıyla “Naaasretn Otscha”nın serüvenlerini bıraktığı yerde, Dalkılıç – ikinci kuşak Türkçesiyle – kıssa yumağını yuvarlamaya devam ediyor. Rol taksimi mükemmel; hikayeyi takip etmek için dillerden birini bilmek kafi. İki dilliler için ise diyaloglar tam bir ziyafet: “Abiciğim, gerçekten bilmiyor musun kim olduğumu?!” – “Nö, i’ woass neet. Wer bis’n?” İki insanın farklı dillerde konuşmasına rağmen iletişimin kopmaması, iki apayrı kültüre ait özgün mimiklerin bile tuhaf bir şekilde birbirini tamamlaması ilk başta sürrealist bir duygu veriyor. Zamanla, bu fevkalade iletişim tarzının, anlatılan masalın bir parçası olduğu anlaşılıyor. Özlem duyulan şeylerin adet üzere, hakikat gibi göründüğü 21. asır masalının bir parçası. Hoca bir gün evinin duvarına levha asmış: “İstediğiniz iki soruya cevap verilir. Fiyatı 100 lira.” Meraklının teki sormuş: “Hoca, iki cevaba 100 lira biraz fazla değil mi?” Hoca: “Evet, fazladır. İkinci soruya geçebilirsin!” demiş ve eklemiş: “O mei, zwoata Frag”. Türkler biraz önden gülüyor, Alman seyirciler arkadan yetişiyor. Hoca ile tanışmak önemli bir tecrübe. İlkokul çocuklarına resim dersleri veren Christina Holz, Türkçe’nin “müthiş ifade gücüne bayılıyor”: “Mehmet Beyin dediklerini anlamıyorum. Fakat söylediği şeyler bana nedense hiç yabancı gelmiyor. Birbirimize benzediğimiz katmanlar derinde yatıyor. Bunu görmek için iyice sarsılmak gerekir. Bugün sarsıldım.” Mehmet Bey, entegrasyon denen sürece önemli katkı sağladığının sanki pek farkında değil. Yıllardan beri içinde yaşadığı masal dünyasını o kadar benimsemiş ki, “sarsılması gereken” ruh hallerini kavramaktan uzak. Seyircileri “hikayenin içine çekmeye” önem veriyor. Tiyatroculuğun yanı sıra günlük hayatta pazarlamacılık yapıyor: “Seyircilerime de biraz müşteri gözüyle bakıyorum. Hikayeleri pazarlıyorum. Ancak bu sefer para için değil. Tüccarlığın böylesini yaparken dinleniyorum.” Masal anlatarak beş çocuklu ailesini geçindiren Helmut Wittmann da Nasreddin Hoca’nın toplumsal barışa sağladığı katkıdan büyük oranda habersiz. O da masal dünyasında yaşıyor. Kralların çobanlarla, müneccimlerin yıldızlarla, Avusturyalıların göçmen Türklerle zaten ortak dilde sohbet ettiği bir dünya bu. Bu dünyada entegrasyon gündemi yok. Nasreddin Hocayı neden diyar diyar gezdirip kimi zaman bin kişilik salonlara, kimi zaman küçük kahvelerin müdavimlerine takdim ediyor? “Bu fıkralar ibret içerdiğine rağmen ders olarak anlatılmıyor. Masal dünyasında yegane bir şey. Herkesin faydalanması lazım.” Timofey Neşitov / Münih
<< Önceki Haber Almanlara Türk fıkraları anlatıyor Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER