Kültür sanat servisinde gazeteci olunca resmi ziyaretlere katılma imkânını normalde pek yakalayamıyorsunuz. Ama bir değişim programı sayesinde iki aylığına İstanbul'a gelmiş dört
Alman gazeteci bursiyerden biriyseniz işler değişiveriyor. Türk
Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül ve Alman meslektaşı Frank Walter Steinmeier'in
Almanya ile
Türkiye arasında kültürel ilişkileri ilerletmek amacıyla eylül ayında başlattığı '
Ernst Reuter Girişimi' kapsamında, bir nevi
pilot proje olarak Alman-Türk gazeteciler arasında değişim programı başlatıldı. Ve hayrettir, devlet yetkilileri birdenbire müthiş bir işbirliğine girişti.
Böylece ben de boynuma asılı fiyakalı bir akreditasyonla, daha İstanbul'a gelişimin üçüncü gününde, Alman şansölye
Angela Merkel ve Türk
Başbakan Erdoğan'ın dev
iftar yemeğine katılma olanağı buldum.
Perşembe günü Lütfi Kırdar'da bizi, Merkel ile Erdoğan'ın 'Medeniyetlerin buluştuğu yerde buluşuyoruz' başlıklarıyla birbirine gülümsediği koca posterler karşıladı.
Sloganın Almanca tercümesi biraz tuhaftı,
Güney Alman şivesiyle yazılmış gibiydi. Alman medyasında Doğu'yla Batı'nın birbirine nasıl başarıyla tosladığını anlatmakta kullanılan bu 'kesişim noktası' metaforuyla anlatılmak istenen yer, tahminlerime göre İstanbul'du.
1500 kişinin önünde gerçek çarpışma
Diplomasiyle yumuşatılmış gerçek çarpışma ise 1500'den fazla konuğun gözleri önünde iftar yemeğinde gerçekleşti. Merkel Mozart'ın Türk Marşı eşliğinde Erdoğan'ın yanında salona girerken epey gergin görünüyordu.
Müezzin epey yüksek sesle ezan okuyarak iftarı açtığında da bu havasında bir değişiklik olmadı. Gördüğüm kadarıyla Erdoğan kendisine monolog şeklinde ramazanın dini ve tarihi hakkında bir şeyler anlatırken, Merkel pastırmaları dilim dilim ağzına atıyordu. Ama Merkel bunu bile, Erdoğan ile Schröder'in arasındaki keyifli arkadaşlığın aksine, mecburiyetten yapar gibiydi.
Sıra konuşmalara gelince çetin
ceviz Erdoğan siyasi hedefini büyük bir kararlılıkla açıkladı: AB'ye tam üye olunacaktı. Erdoğan ümidini Alman yönetimine ve ocakta devralacağı
AB Komisyonu dönem başkanlığına bağlamıştı. İftardakiler bu konuşmayı dinlerken bir yandan da sessizce kuşkonmaz püresiyle taskebabı yiyordu. Ardından konuşma sırası Merkel'a geldi. Mesafeli bir tavırla 'birbirini tanımak için daha fazla zaman' rica eden şansölye, 'Türkiye'nin AB'ye yakınlaşmasını istediğini' belirtti.
Erdoğan tatlıya zaman bırakmadı
İnsan ister istemez kendine 'Neden Merkel bu kadar tutuk?' diye soruyor. Niye bu kadar kararsız, diplomasi becerisinden uzak? Belki de bu mesafeyi Erdoğan'ın konuşmasına kontrast oluşturacak şekilde, bilerek koymayı uygun gördü. Merkel konuşması bittikten sonra yerine dönünce, Erdoğan tatlı yemesine zaman bırakmadı, birlikte dışarı çıktılar.
Cuma akşamı ikilinin havası değişmişti. Kim bilir belki de Boğaz'da güzel bir
tekne turu yapmışlardı. Bu akşamki program, Çırağan Kempinski'nin şahane balo salonunda Alman-Türk Ekonomik Forumu'ydu. Türkiye'yi yatırımcıların rüyasıymış gibi gösteren bir kısa filmden sonra (ne bekliyordunuz ki) Erdoğan yine ateşli tavrıyla konuşmaya başlayarak, AB'ye entegrasyon sürecinin devamını ve Almanların Türkiye'ye gelen turistler listesinde birinciliği Ruslara kaptırmamasını dilediğini söyledi. Merkel bu sefer ustaca bir tepki verdi ve gülümseyerek Ruslarla rekabete hazır olduğunu söyledi.
AB'ye üyelik konusunda imtiyazlı
ortaklık düşüncesini açıkça ifade eden Merkel, "Yine de 'pacta sund servanda' (ahde
vefa) ilkesinin arkasındayım" sözleriyle işadamları tarafından uzun uzun alkışlandı.
Şansölye daha sonra bu sıkıntılı konulardan uzaklaşarak,
ekonomik ilişkilerde kolayca çözüleceğini düşündüğü vize ve
transit geçiş ücretleri gibi işlere geçti. Ekonominin pragmatik meselelerinden bahsederken o kadar keyiflendi ki az daha kıkırdamaya başlayacaktı: "Elinizi çabuk tutun Alman işadamları, Türk yönetimi özelleştirmeye geçti, sırada bizden başka bekleyen çok kişi var!"
Birbirlerinden kurtulmanın rahatlığı!
Öğleden sonra iki başbakan son kez
Dolmabahçe Sarayı bahçesinde basına konuşurken Merkel'in neşesi yine sönmüştü. İkisi de o gün dini cemaatlerin liderleriyle görüşmüştü ve Merkel pek tatmin olmuşa benzemiyordu. Nitekim bu görüşmeleri Almanya'da tekrarlamak istediğini söyledi, ama Erdoğan yanında olsun ister mi istemez mi orasını belirtmedi. Erdoğan'a 'bu şahane Türkiye ziyareti' için teşekkür etti, ancak teşekkürü kısa ve
soğuk bir el sıkışmayla kaldı. Eğer yanlış yorumlamadıysam, ikisi de birbirinden kurtulacağı için rahatlamış görünüyordu.
KIRSTEN RIESSELMANN - RADİKAL Gazetesi'nden alıntı