Plazadaki Ertuğrul Bey’le benim oyum eşit olamaz
Aysun Kayacı vallaha da haklı billaha da haklı...
Hani ‘Dağdaki
çobanla benim oyum eşit olamaz!’ demişti ya...
Düşündüm de, kızcağız doğru söylüyormuş canııım...
Mesela, ben bir mizahçıyım, bir karikatürcüyüm...
Patates burunlu adamlar falan çizerim, ‘makara’ yazılar yazarım...
Alt tarafı bir çizer parçasıyım...
Ne yani, şimdi benim oyum plazadaki Ertuğrul Bey’in oyuyla eşit mi olacak?..
Bi kere ben kimim o kim?..
Haddimi bilmem lazım...
Koskoca bir yayın yönetmeni’nin oyu dandik bi karikatürcüyle eşit olabilir mi?
Üstelik Ertuğrul Bey’in gazetesinde yazan çizen abiler bile Aysun Kayacı’ya hak verdiler...
Saygıyla eğiliyorum...
Bu konuda tez elden bir açıklama yapılmalı ve herkesin oyunun herkesin oyuyla eşit olmadığı açıklanmalı...
Gerçi böyle olunca bir
takım karışıklıklar çıkacak...
Mesela, Ertuğrul Bey masasında deriin deriin düşüncelere dalmışken sekreteri arayacak...
‘Efendim kültür sayfaları editörü acilen sizinle görüşmek istiyor.’
‘Buyursun gelsin bakalım!’
Editör içeri girecek...
‘Efendim, olamaz... İtiraz ediyorum, haksızlık bu!’
‘Ne oldu evladım?’
‘Ertuğrul Bey, nasıl olur da benim oyum
spor sayfası editörünün oyuyla eşit olabilir?’
‘Nasıl yani?’
‘Ömründe ‘klasik’ okumamış, futboldan başka bir
nane bilmeyen biriyle benim oyum eşit olamaz!’
Ertuğrul Bey ‘hoppalaaa’ derken kapı açılacak, bu defa hışımla içeri gazetenin grafik servisi şefi girecek...
‘Efendim, olamaz, bu adalesizliktir!’
‘Ne var oğlum?’
‘Ben ki bu gazetenin baş sayfasını yıllarca dizayn etmiş, ‘fotoşop’u, ‘frihend’i, ‘kuark’ı yalayıp yutmuş bir adam olarak oyumun, yanımda çalışan alelade bir stajyerle eşit olmasına
isyan ediyorum!..’
Ertuğrul Bey şaşkınlık içindeyken bu defa içeri nefes nefese, üzerinde yağlı tulumu ile makina dairesi şefi girecek...
‘Beyim bir hal çaresi bulun, yoksa delireceğim!’
‘Hayırdır usta?’
‘Efendim nasıl olur da, yıllarını bu mesleğe vermiş kıdemli bir makina şefinin oyu bir bobin taşıyıcısının oyuyla eşit olabilir?’
Ertuğrul Bey’i fenalık basacak... Boncuk boncuk terleyecek... Hemen telefona sarılıp sekreterini arayacak...
‘Kızım, şoförüme haber ver hemen arabamı hazırlasın!’
‘Maalesef veremem efendim...’
‘Nasıl veremezsin kızım?’
‘Efendim şoforünüz kapıdaki güvenlik görevlileriyle ‘Ben koskoca Ertuğrul Bey’in şoförüyüm, oyum sizin gibi ‘hırtlamba’ların oyuyla eşit olamaz’ diye
kavga ediyor!’
‘Hay
Allah kızım, sen pardesümü getiriver...’
Ertuğrul Bey’in sekreteri pardesüsünü getirecek...
‘Efendim bir şey söyleyebilir miyim?’
‘Söyle kızım, söyle evladım!’
‘Yani şimdi benim, koskoca yayın yönetmeni sekreterinin oyu, bir editör sekreterinin oyuyla eşit mi olacak, bir şeyler yapamaz mısınız?’
Ertuğrul Bey artık dayanamayacak...
‘Yeteeeer... Yeter artık... Yeteeerrr... Korkunç bir
rüya olmalı bu, ben gidiyoruuuum!’
‘Nereye gidiyorsunuz efendim?’
‘Dağlara gidiyorum!’
‘Efendim ne yapacaksınız dağda?’
‘Sanane kızım... Çobanlık yapacam, çiftçilik yapacam!’
‘Ama o zaman sizin oyunuz bizimkiyle eşit olmaz kiiii?’
‘Hebere... Höbereee... Obaraaakkkk... Hoptirililayloooom... Laylayliyaylooommm!’
Sonunda gazetenin önüne bir
ambulans gelecek, Ertuğrul Bey’i bağlayıp götürecekler...
Akabinde ve detayında, her karışık olayda olduğu gibi televizyona, bir zamanlar ‘Çoban Sülü’ denilen
Demirel çıkacak ve konuşacak...
‘Ayıp olmuştur... Yazık olmuştur... Fevkalade günah olmuştur...’
NOT:
Hürriyet’teki Aysun Kayacı destekçilerine soruyorum, bu mantıkla Ertuğrul Bey’in oyu, Aydın Bey’in oyuyla eşit olabilir mi?.. Alın size devre yakıcı bi soru...
HASAN KAÇAN/STAR