Ali Bulaç'tan muhafazakar camiaya önemli hatırlatma

Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, muhafazakar camianın, "Herkes çalıyor, çalmayan mı var?" düşüncesine tepki göstererek önemli hatırlatmalarda bulundu.

Ali Bulaç'tan muhafazakar camiaya önemli hatırlatma

  • "Hizmet-hükümet gerginliğinde bir iç zaafımızı fark ettik; ahlaki olarak ciddi bir erozyona uğramışız, haberimiz yok"
  • "Söz konusu itirazları yapanların ağırlıklı olarak “dindar-muhafazakar çevreler”den oluşması asıl bünyedeki derin çürümeye işaret ediyor"
  • "Dindar yolsuzlukları bu tarz gerekçelerle tolere edebiliyorsa, toplumun başına gelebilecek en büyük felaket bu olur"
  • "Dindar kire battığında sadece kendisi değil, din de zarar görür."
  • "Seçmen oy vermeye devam ederse bu en azından ahlaki bakımdan meşru bir iş yapmamış olur"
Zaman Gazetesi Yazarı Ali Bulaç bugünkü köşesinde, hizmet-hükümet gerginliğinde iç zaafların fark edildiğini, ciddi bir ahlaki erezyon ve çürümeyle karşı karşıya kalındığını, muhafazakar camianın büyük bir ahlaki yanlış içerisinde olduğunu söyledi.

Herkes çalıyor, çalmayan mı var?" düşüncesinin fecaatin kendisi olduğunu söyleyen Bulaç, bir dindarın yolsuzlukları bu tarz gerekçelerle tolere edebilmesinin, toplumun başına gelebilecek en büyük felaket olacağını vurguladı.

İŞTE O YAZI:

KALICI HASAR

Her yaşadığımız olayın bizde bıraktığı izler olur. İzler bizim olayda tutum alışımıza göre olumlu veya olumsuz olabilir.

Bu topraklar çok kavga gördü; iktidar mücadeleleri, savaşlar, çatışmalar hiç eksik olmadı. Bu gerilim de biter elbet. Sünger, içine çektiği suyu boşaltır. Biz süngerde ne kadar tortu kaldı, ona bakmalıyız. Zararlı tortuları temizleyemeyecek olursak sünger taşlaşır.

Hizmet-hükümet gerginliğinde bir iç zaafımızı fark ettik; ahlakî olarak ciddi bir erozyona uğramışız, haberimiz yok. Ortada bir “yolsuzluk ve rüşvet” olduğu apaçık; kasalar, milyon dolarlar, Euro’lar, pahalı saatler, istifa ettirilen bakanlar, internete düşen ses kayıtları vs.

Birileri bunların tamamı yalan, sahte delil ve temelsiz suçlama olduğu inancında. Bunların sayısı çok değil. Birileri de “Tamam da, neden şimdi?” diye soruyor. Bir de “Herkes çalıyor, hiç değilse bu adamlar iş yapıyor.” sınıfında yer alanlar var.

Son iki grupta yer alanlar yolsuzluk ve rüşvetin varlığını kabul ediyorlar. Esasında küçük bir grup hariç ezici çoğunluk yolsuzluk ve rüşvetin farkında. İtirazları “Neden şimdi?” ve “Herkes çalıyor, çalmayan mı var?” noktasında toplanıyor.

      Söz konusu itirazları yapanların ağırlıklı olarak “dindar-muhafazakâr çevreler”den oluşması asıl bünyedeki derin çürümeye işaret ediyor. Sorun gerçekten derinlerde. Bir Müslüman düşünün, “Tamam yolsuzluk var, neden şimdi ortaya çıkarılıyor, yani tam seçim arefesinde, demek ki burada bir kasıt var.” diyor. Önümüzde seçim olduğu doğru, ama bir değil üç seçim var: 30 Mart belediye, Ağustos Cumhurbaşkanlığı ve Haziran-2015’te genel milletvekili seçimleri. Bu itiraza göre savcılar iki sene beklemeli, aksi halde yolsuzluk dosyalarının gündeme gelmesi partiye zarar verecek. Vahim olan şu: İtiraz edenler yolsuzluk yapanların fiillerini sorgulamıyor. Benim bakış açımdan ortada ne olursa olsun Müslüman’ın göstermesi gereken tavır şu olmalı: Hemen ve şimdi yolsuzluk iddiaları soruşturulmalıdır. Çünkü yolsuzluk ve rüşvet dine, ahlaka, hukuka ve kamuya karşı işlenmiş ağır suçtur, bu suçu hiçbir seçim dönemi erteletemez.

“Herkes çalıyor, çalmayan mı var?” itirazı ise fecaatin kendisi. Bu zımnen “biz de veya bizden olanlar da” çalabilir demektir. Yeter ki iş olsun! Eğer soruşturulmasına izin verilmeyen yolsuzluk iddialarına rağmen seçmen oy vermeye devam ederse bu en azından ahlakî bakımdan meşru bir iş yapmamış olur. Toplumun yüzde 99’u yolsuzluk yapana oy verse de, bu yolsuzluğu meşru kılmaz, sandık ve demokratik prosedür yolsuzlukla suçlananı temize çıkartmaz. Yolsuzluk yapana verilen demokratik destek, ona gösterilen hüsn-ü kabul toplumun derin bir ahlakî zaaf içinde olduğunu gösterir sadece. Bu türden bir zaafa güvenerek Burhan Kuzu’nun “Kasetler doğru olsa bile inanan yok.” demesi ve temize çıkmanın adresi olarak sandığı göstermesi nasıl bir çürümüşlük içinde olduğumuzu göstermeye yetiyor. “Politik bir komplo”nun varlığı suç fiilini mazur gösterir mi, suçlunun yanında durmamızın meşru gerekçesi olabilir mi? Bu nasıl Müslüman vicdanı?

1994-Mart ayının başlarında İskenderpaşa’da bir berberdeydim. Bizim Caima’yla pek ilgisi olmayan biri girdi ve kızgın bir  sesle “Bu sefer RP’ye oy vereceğim.” diye bağırdı. Berber “Hayrola, Refah sana göre değil.” diye sorunca şöyle dedi: “Ulan bu CHP hem çalışmıyor, hem çalıyor; ANAP çalışıyor ama çalıyor. Refahlılar dürüst, hem çalışacak hem çalmayacak!” RP’nin beş siyasî vaadinden biri “ahlakî dürüstlük ve kamunun kirlerden arındırılması”ydı. Sene 2014! Yönetimin kirlenmişliğiyle ilgili muhafazakârların söyleyebildikleri şu: “Doğru olsa bile seçmen inanmaz, çalmayan mı var? Bunlar çalıyor ama çalışıyor da!”

Diyeceksiniz ki 20 sene öncesine döndük. Hayır! Durum 1994’tekinden farklı. Şimdi “Doğru ve güvenilir (essadiku’l emin)” olması gereken “dindar”ın kirlendiği söyleniyor. Dindar kire battığında sadece kendisi değil, din de zarar görür. Dindar yolsuzlukları bu tarz gerekçelerle tolere edebiliyorsa, toplumun başına gelebilecek en büyük felaket bu olur. Anlaşılıyor ki dipte kalıcı hasar var. Suç ve günahı tolere eden toplum hakkında Allah hükmünü değiştirir (13/Ra’d, 11). Asıl bundan korkmalı.
<< Önceki Haber Ali Bulaç'tan muhafazakar camiaya önemli hatırlatma Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER