FAİLİ MEŞHUL HAYATIM
İddianameyi okudukça, ortaya konulan korkunç suç dünyasıyla ilgili söylenenleri son derece şahsıma yönelik bir
darbe olarak aldım, içim acıdı. 54 yıllık
yaşamımı boşu boşuna yaşamışım gibi hissettim.
Bir zamanlar taşıdığım idealleri düşündüm acıyla... O idealler uğruna yaptıklarımızı, arkadaşlarımı, yakın çevremde birçoğunun acıyla dolu hayatını tekrar hatırladım.
Öldürülen
gençleri, alındıktan bir ay sonra üniversiteye dönebilen genç kızın işkenceden tükenmiş vücudunu ve korkuyla
bakan gözlerini hatırladım. O gözler karşısında çaresizliğimi, sonra onlarca cenaze töreninde havalara kalkmış sol yumruklarımızı, marşlarımızı, ‘100 bin Dev-Yol militanı var’ denilmesini, bizi dövüştürmelerin yarattığı ‘Memleket iç savaşa gidiyor’ korkusunu hatırladım.
Sonra çok arzu ettirilen darbe olur olmaz, bir günde, bırakın bir günü, bir saatte ortalığın süt limana dönüşüvermesini gözlerimin önüne getirdim.
Ölenler, öldürülenler, hayatı kayanlar ve bütün bu karmaşa ortasında
ülkesi için iyi olur diye bir fikir sistematiği kurmaya çalışan bizler, iyi hislere açıktır diyerek solcu olmalar, falan filan...
Anlayacağınız; boşa harcanmış bir hayat bizimki.
Biz yaşıyoruz zannederken meğerse bir kukladan ibaretmişiz.
Hayatımız
faili meçhullerle dolu hatta kendi hayatımızın da faili meçhul. Ve bütün bunlar aklıma Ataol Behramoğlu’nun şu dizelerini getiriyor:
“Ve eğer tek bir hayatın önemi yoksa bütün bir evrenin, bütün bir geçmişin,
ve geleceğin önemli olduğunu bana kim kanıtlayabilir”...
Kukla gibi oynatmışlar bizi, kırdırdılar birbirimize, böldüler bölüştürdüler, hiç bıkmadılar...
Şimdi okuyorum da; yeni amaçları bir Türk-
Kürt ve dinci-laik iç savaşı çıkarmakmış. Bir türlü akıllanamadığımız, bu kadar kötülüğün bir toplumda olabileceğini düşünemediğimizden, yine ‘Ülke için’, yine ‘Vatanseverlik’ diyerek bu sefer düpedüz tüketeceklermiş bizi.
Çok kişisel aldım iddiaları, hayatımla oynayanlardan gerçekten nefret ettim. Boşu boşuna akan kan, gözyaşını tekrar yüreğime bastım.
Yaşlanmaya hazırlanan bir insanın, yaşamının aslında anlamsız, inandığı hemen her şeyin bir oyundan ibaret olduğunu düşünmeye başlamasının, beyne vurduğu darbenin gücünü anlatsam inanmazsınız.
Ülkeyle, hayatımla böyle oyunları oynayan insanlardan gerçekten nefret ediyorum. Suratlarını gördüğümde kaybolan ideallerimi, boşa giden mücadelelerimi hatırlıyorum...
İlk tepkim de ‘Bu kadar duygusalım diye teslim mi olacağım?’, gayet tabii ki hayır. Olmayacağım...
Artık bizleri
dindar-laik veya Türk-Kürt diye bölemeyecekler. Bu toplumun insanları kendi üzerlerine kurulacak oyunu kolay kolay yutmaz.
Bundan böyle hayatlarımızı karşıtlıklar üstüne değil, ortak noktalarımız üstüne kuracağız. Birbiriyle
kavga ettirilmek istenen insanlar, karşıdakilerle ortak noktaları arayıp bulacağız.
Ben de bu işe kafa yoracağım, yeni idealim bu.
Türkiye’nin de ihtiyacının bu olduğunu sanıyorum.
Ben dindar olmayan bir insan olarak, dindarın yaşam biçimini, özgürlüklerini savunacağım. Onlardan da aynı tavrı bekleyeceğim. Bu tavrın teorisini yapacağız önümüzdeki dönemde.
Mahkemenin sonucu ne olur bilinmez ama
iddianame daha şimdiden güzel bir sonuç verdi bence. Tahmin ediyorum ki; bu aralar benim gibi kendi geçmişiyle hesaplaşan insan sayısı çok olacak. Bu olursa aynı oyunları bir daha oynayamamalarını sağlarız gibi geliyor. Hele üzerimizdeki şu pislikleri bir atalım da; geleceğe bakarız...
SERDAR TURGUT/AKŞAM