Ajan gazetecilerle ilgili bir dönem yaşadıklarını anlatan Babahan'ın konuşmalarından satır başlıkları şöyle:
İstihbarat kurumları,
ajan gazetecilere şu adamı yıpratın der ve onlar da suçlayıcı haberleri ve yazılarıyla yıpratırlar. Biz
Sabah'ta ajan olarak bir tek
Ünal İnanç'ı bilirdik.
Hürriyet Grubu'nda ise
Fatih Altaylı'nın ve
Tuncay Özkan'ın
Milli İstihbarat Teşkilatı ile ilişkileri biliniyordu. Eski MİT yöneticisi
Mehmet Eymür onların ismini açıkladı. Fatih Altaylı ile
Tuncay Özkan, Mesut Yılmaz'ın önünde bir
tartışma yapmışlar. "MİT'te kim maaşlı, kim
gönüllü çalıştı" diye atışmışlar. Güya biri paralı,biri gönüllüymüş.
Askerlerin mesajları bize Sabah'ın
Ankara Temsilcisi
Fatih Çekirge üzerinden geliyordu.
Hürriyet devlet gazetesidir. Onların askerlerle ilişkisi çok farklıydı. Onlar askerle iç içe gibidir.
Doğan ve Sabah Grubu ayda bir buluşurdu.
Ertuğrul Özkök,
Zafer Mutlu,
Aydın Doğan, Mehmet Ali Yalçındağ,
Dinç Bilgin, Kenan Sönmez, Beyti'nin üst katında bir araya gelirlerdi.
Erbakan Türkiye'nin Başbakanı olarak gittiği Libya'da, Kaddafi'den fırça yemişti. Sonra Abramowitz Sabah'a gelip 'Türk askerlerini tanıyamıyorum. Sünepe olmuşlar' gibi laflar etti.
28 Şubat'ın organizasyonunda
Amerikan devleti adına en önemli ayak Morton Abramowitz'di.
Şeriat tehlikesi yaşandığına inanıyorduk. Ahmet Vardır,
Salih Memecan,
Can Ataklı karşıydı.
En önemli işim, yazarları tek tek sansürlemekti.
Hükümet yanlısı, asker karşıtı ise silerdim.
Çiller'e Erbakan'la
koalisyon kurdu diye çok öfkeliydik. Kendimizi ihanete uğramıştık.
ZAFER MUTLU'DAN AKIL ALMAZ MANŞET ÖNERİSİ
Neşe Düzel'le konuşan
Ergun Babahan'ın birbirinden ilginç ifşaatlarında '
şaka gibi olan' bölüm ise gerçekten
akıl almaz boyutlarda. İşte Düzel'in sorusu ve Babahan'ın yanıtı:
Yazarları çok sansürlediniz mi o günlerde?
Çoook... Bir korku atmosferi yaratılmıştı. Düşünün, 28 Şubat'ın generali
Erol Özkasnak,
Mehmet Altan için "Onu süngüye oturtup Güneydoğu'da dolaştırırım" demişti. Faşizmin ne olduğunu, o döneme baktığımda şimdi daha iyi anlıyorum. İnsanın bayağı ruhunu ele geçiriyor faşizm. Bir gün Zafer Mutlu yazı işleri toplantısına geldi,
manşeti "De-de rahatsız" yapalım dedi.
De-de mi?
Derin devlet yani... Sonra, "Bu manşet, bela çıkarır başımıza" dedi ve de-de başlığından vazgeçtik. Beş dakika sonra Fatih Çekirge Ankara'dan telefonla aradı. "De-de manşeti atıyormuşsunuz. Beni aradılar. Yapmayın" dedi. Haber anında askere gitmiş.
Ajan gazetecilerin sayısı basında çok mu fazladır?
Çok fazladır. Meşhur bir
Hayri Birler olayı vardır. Hürriyet'in Ankara bürosunda ikinci adam olarak çalışırken, esas işi açığa çıkıyor ve Hürriyet'ten ayrılıyor ve gerçek işine dönüyor. MİT'in
Diyarbakır bölge müdürü oluyor.
Bu ajan gazeteciler ne yaparlar?
Karakter suikastı yaparlar. İstihbarat kurumları, onlara şu adamı yıpratın der ve onlar da yıpratırlar. Suçlayıcı ve çarpıtma haberleri ve yazılarıyla yıpratırlar. Biz, Sabah Grubu'nda ajan gazeteci var mıydı, varsa bunlar kimlerdi, bilmiyorduk. Bir tek Ünal İnanç'ı biliyorduk. O da Ankara büroda alt kademede biriydi. Ama Hürriyet Grubu'nda Fatih Altaylı'nın, Tuncay Özkan'ın MİT'le ilişkileri biliniyordu. Biz de öyle bilinen gazeteci yoktu.
Onlar nasıl biliniyordu peki?
Eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür, onları açıkladı. Zaten geçen gün bir gazeteci arkadaşımız anlattı. 28 Şuat'tan sonra gazeteciler Mesut Yılmaz'la yemekteler. Fatih Altaylıyla Tuncay Özkan, Yılmaz'ın önünde, "MİT'te kim maaşlı, kim gönüllü çalışıyordu" tartışması bile yapmışlar birbirleriyle. Yani kendileri anlatıyorlar bunu. Güya biri paralı çalışıyormuş, biri de gönüllü. Kendi aralarında bu konuda atışıyorlar. "Sen MİT'ten para alıyorsun, yok ben almıyorum, sen alıyorsun" diye kendi aralarında tartışmışlar.
Şaka değil, değil mi bu?
Hayır şaka değil.
O dönemde Sabah'ın sahibi olan
Dinç Bilgin de, gazetelerde Ankara bürolarının çok önemli rolleri olduğunu söyledi. O dönemde diğer gazetelerin Ankara bürolarının askerle ilişkisi nasıldı?
Hepsinin askerle ilişkisi iyiydi. 2002 yılında ben Akşam Gazetesi'nin temsilcisi olarak Ankara'ya gittim. Kimi temsilcilerin generallerle samimiyetini görünce çok şaşırdım. Doğrusu o kadar içli dışlı olduklarını bilmiyordum. Bazıları generallerle tenis de oynuyordu. Öyle ilişkiler vardı yani...