Madde madde laiklere hamle ve yenilgilerini sıralayan yazar, yazısını Tevfik Fikret ve Mehmet Akif'in o ünlü dizeleriyle bitirdi.
Ey laikler
Hatırlıyor musunuz?
Gece yarısı
muhtırası geldiğinde, "
Yaşar Paşa'ya bin
selam" diyerek nasıl da rahat ve huzurlu bir uyku çekmiştiniz...
Ama sonra ne oldu?
Tayyip Erdoğan bir kez daha "Sandık
sandıklar içinde çok şanımız var" şarkısını söyleyiverdi...
Hatırlıyor musunuz?
Vicdanınız kabul etmese de "şunlardan kurtulma" uğruna "367" adı verilen o rakamsal cinliğe nasıl da umutla bel bağlamıştınız...
Ama sonra ne oldu?
Tayyip Erdoğan bir kez daha o halden anlamaz "kahrolası" sandıktan çok şiddetli bir patlamayla çıktı...
"Acı gerçek" şuydu:
Şövalyeliğe ve centilmenliğe yakışmayan tutumlar, size bir gecelik deliksiz bir uyku bahşediyordu...
Ama ya sonrası?
Sonrası "Freddy'nin kábusu" gibi bir şeydi...
Olmuyordu... Olamıyordu...
"Muhtıra" ters tepiyordu... Maalesef Yaşar Paşa'nın yapabileceği fazla bir şey yoktu...
"Hukuk oyunları" işe yaramıyordu... Maalesef "Yetenekli Bay
Kanadoğlu" ile buraya kadardı...
Önünüzde iki yol vardı:
Ya "sandıkta şan kazanma sanatı"nın inceliklerini öğrenip uygulayacaktınız...
Ya da "adama rahatlık veren küfürler" aracılığıyla her seçimde Tayyip'e şan kazandıranları aşağılayacaktınız...
Siz işin kolay yönünü, yani rahatlamayı
tercih ettiniz...
"Ayaklar baş oldu" dediniz... "Ampul kafalılar" dediniz... "Bir çuval kömüre satıldılar" dediniz... "Ayak takımı" dediniz... "Dağdaki
çoban" dediniz...
Sandığı fethetmek yerine sandığa küfretmeyi seçtiniz...
* * *
İşte bir kez daha...
Hiç ama hiç ibret almadığınız için tarihi tekerrür ettiriyorsunuz...
Yine "bir gecelik rahat ve deliksiz bir uyku" uğruna...
Bu kez "kahraman bir savcı"nın peşine düşmüş durumdasınız...
Kapatarak, yasaklayarak, uzaklaştırarak,
kalem kırarak, zorlayarak, saf dışı bırakarak...
O 1930'ların "mutluluk çağı"na kavuşmanın rüyasını görüyorsunuz...
"Ayaklar yine ayak olsun, başlar yine baş olsun" diyorsunuz...
Rakibi bir centilmen gibi eşit şartlar altında alt etmenin hazzını yaşamaktan çoktan vazgeçmiş durumdasınız...
Düdük çalsın, oyun bitsin istiyorsunuz...
Hep ama hep "ayak takımı" diyerek aşağıladığınız adamların ve kadınların tercihlerinin geçerli olduğu o kahrolası sandığın söz söyleme gününün geleceğini unutuyorsunuz...
Sandık konuştuğunda "Yetenekli Bay Kanadoğlu"nun marifetli buluşlarının püf diye sönüverdiğini unutuyorsunuz...
* * *
Ey laikler ve her daim laik kalacaklar!
Haklısınız...
Şu AKP denilen parti, kendine demokratlık yapıyor... Toplumda ikilik yaratıyor...
Güven vermiyor... İlkesizlik yapıyor... Çaktırmadan ya da çaktırarak yaptığı "dincilik" ile adı konulmamış
sokak baskılarına yol açıyor... Gettosunu terk edemiyor... Kadrolaşıyor... Tehlikeli oyunlar oynuyor... İhtirasına gem vuramıyor... Sizlerin hassasiyetlerini dikkate almıyor... Öfkenizi biliyor...
Ama unutmayın ki:
Bütün bu suçlar ve kabahatlerin hesaplaşma yeri sandıktır.
Asrı saadete dönüş artık imkánsızdır... Recep Peker zihniyeti ta 1940'larda yenilgiye uğramıştır... Her 10 yılda bir yapılan "Harç bitti / İnşaat paydos" uygulaması rafa kalkmıştır... Dünya küreselleşmiştir... "Halk plajlara hücum edince cici vatandaşın denize giremediği" günler çoktan geride kalmıştır...
Eşitlik artmıştır... Gelenekleri ve görenekleriyle yeni bir orta
sınıf peyda olmuştur... Kara kalabalıklar çocuklarını okutmuş, o çocuklar adam olmuştur...
Yani yargı kesindir:
Şövalyeliği ve centilmenliği elden bırakmamak! "Kapatacağım" diyene, "
Hayır! Kapatamazsın! Ben onu sandıkta alt edeceğim" diyebilme cesaretini göstermek... Ve AKP'nin yaptığı fenalıklar konusunda "sandığı konuşturanları" ikna etmek...
Yani Tevfik Fikret gibi söylersek...
"Çalış kendini çıkar muktedirsen sandıktan..."
Mehmet Akif gibi söylersek...
"Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol."
AHMET HAKAN COŞKUN/HÜRRİYET