Anayasa değişikliklerinin kabul edilmesini ve
halk üzerindeki vesayetin artık ucundan köşesinden de olsa yıkılmasını istiyoruz.
Özellikle yargı
sisteminde yapılan değişiklikler, “bu sistemin” canevine dokunuyor.
Onun için sistem sıkı bir şekilde direniyor.
Bizim sistemimiz öylesine çağdışı ve halk düşmanı bir sistem ki bunu açıkça savunmak “en tutucular” için bile mümkün değil.
CHP de dâhil hiç kimse bu “değişikliklere” açıkça karşı çıkmıyor.
Sistem çok daha kurnazca davranıyor.
“Değişimle göğüs göğse çarpışmanın” kesin bir yenilgi olacağını, bu sistemi savunmanın “utanç” getireceğini biliyor.
Peki, ne yapıyor?
Çok basit ama çok kurnazca bir oyun oynuyor.
Bu anayasa referandumuyla değişecek olan “sistemi” usulca bir kenara itip,
tartışmanın merkezine AKP'yi oturtuyor.
Bu anayasayı kim değiştirirse, bu değişiklikten o partinin yararlanacağını ve AKP'nin de bu değişiklikleri kendi çıkarı için yaptığını söylüyor.
Ve, “AKP'nin çıkarına olan her şey kötüdür” diyor.
Böylece, asıl
hedef “sistemin özü” iken tartışma AKP üzerine dönüyor.
AKP'nin birçok eksiği, gediği, kötü yanı, çıkarcılığı falan vardır, iyi de, anayasanın halk lehine değişmesiyle bunun ilgisi ne?
Bu anayasayı değiştirmek isteyen, sistemin özüne dokunan, bu devletin yapısını dönüştürmek isteyen ve bu istediğini gerçekleştirecek güce sahip başka bir parti var mı?
Yok.
Sistemi değiştirebilecek olan tek parti AKP ve “AKP kötü parti” olduğu için onun yaptığı her değişikliğe karşı çıkmamız lazım.
Bu mantığı böyle götürdüğünüzde her türlü değişimi önlemiş oluyorsunuz.
AKP'den başka kimse sistemi değiştirmiyor ve AKP'nin yaptığı her değişikliğe de karşıyız.
Bu tavırla “hem ilerici, hem solcu, hem demokrat” oluyor hem de değişimi kilitliyorsunuz.
Fena kurnazlık değil, değil mi?
Geçerli de oluyor.
O kadar geçerli oluyor ki
Kürtlerin partisi BDP, Şemdinli'de Kürtleri bombalayıp öldüren askerler hakkında
iddianame yazdığı için bir savcıyı meslekten atan “Hâkimler ve Savcılar Kurulu”nun yapısının değişmesinin “Kürtleri ilgilendirmediğini, bu değişiklik paketinin Kürtlere hiçbir şey vermediğini” söyleyebiliyor.
Dükkânları bombalayıp Kürtleri öldürenleri yakalamayı ve yargılamayı engelleyen bir yapının “değişmesi”, gerçekten de Kürtleri hiç ilgilendirmiyor mu?
Bunun Kürtlere bir yararı yok mu?
Buna “yok” demek çok zor olduğu için geliyoruz yeniden “AKP'nin ne kadar kötü bir parti” olduğuna.
Tamam, çok kötü parti, ne yapacağız peki, AKP “yeterince demokrat olmayan kötü bir parti” diye Kürtlerin öldürülmesini “serbest” bırakan, bu cinayetlerin yargılanmasını önleyen bir yapıyı sürdürecek miyiz?
Çin'in unutulmaz liderlerinden biri olan Cüce Teng, buna benzer bir tartışmada çok sıradan bir benzetme olmasına rağmen tarihe geçen bir açıklama yapmıştı.
“Kedinin
siyah mı beyaz mı olduğu önemli değildir, önemli olan fareyi yakalayıp yakalamadığıdır.”
AKP şöyle ya da böyledir, bu anayasa değişikliğiyle “fareyi yakalıyor” mu, yakalamıyor mu?
Yakalıyor.
AKP'yi beğenmiyorsanız AKP'yle mücadele edersiniz, “onun demokratlığını” yeterli bulmuyorsanız ondan daha demokrat olursunuz ama onun yaptığı “yararlı” bir işi “sırf o yaptı” diye reddetmezsiniz.
Tabii, sistemle bir sorununuz varsa böyledir bu, sistemle bir sorununuz yoksa, bu sistemin devamından bir çıkar umuyorsanız, siz “fareyi bırakır kedinin rengini” tartışırsınız.
Biz bu sistemin değişmesini istiyoruz, biz insanları bombalayan, öldüren kim olursa olsun yargılanabilsin istiyoruz, biz bu ülkedeki herkes eşit olsun istiyoruz, biz eşitliği reddeden bu düzen bitsin istiyoruz, halkın iradesini inkâr eden her gücün geriletilmesini istiyoruz.
Bu son paket, değişiklik isteklerimizin hepsini karşılamıyor ama önemli bir bölümünü gerçekleştiriyor.
Bu değişimlerin Türk ya da Kürt halkının “kötülüğüne” bir madde getirdiğini iddia eden varsa buyursun söylesin, hangi madde toplumun aleyhine?
Sistemi canevinden vuran bu değişimin “özünü” tartışamıyorsanız, halka “bu değişimler sizin aleyhinize” diyemiyorsanız ama değişimleri önlemek istiyorsanız siz “kedinin rengini”
koyun tartışmanın göbeğine.
Biz “farenin” yakalanmasını sonuna kadar destekliyoruz.
Türküyle Kürdüyle bu halkın, “kedinin rengiyle” mi yoksa “farenin yakalanmasıyla” mı ilgili olduğunu da referandumda görürüz.
AHMET ALTAN-TARAF