Balyoz
Belli ki karargâhta yapılan acil toplantılarla, Başbakan'la düzenlenen “zirvelerle”
Genelkurmay, Balyoz
davasında
sanık olan “adamlarını” kurtarmaya çalışıyor.
Bunu “
silah arkadaşlarını” kurtarmak için yapıyor olabilirler.
Ordunun, ne kadar kaldığı belli olmayan “prestijini” korumak için de yapıyor olabilirler.
Lakin ortada “silah arkadaşlığını” ya da “ordunun prestijini” aşan bir durum var.
Bu adamlar “
darbe” hazırlamaktan sanık.
Binlerce sayfalık
darbe planları, sunumlar, konuşmalar,
hazırlıklar, timler, krokiler var orta yerde.
“
İsrail gibi sert önlemler almaktan”, “ezmekten” bahseden konuşmalar var.
Bu konuşmaların gerçekliğini kabul eden beyanlar var.
Diyelim ki bu insanlar için dava açılmadı.
Yargı bu cesareti gösteremedi ve konu
mahkemeye gelmedi.
Böyle bir durumda bile Genelkurmay'a bu “konuyu” araştırmak düşmez miydi?
İsnat edilen suç, darbe hazırlamak.
Darbe “silahlı güçlerle” yapılır.
Genelkurmay'ın “darbe hazırlamakla” suçlanan personelini, “silahlı birliklerin” başında tutması mı yoksa bunları “
soruşturma” sonuçlanana kadar görevden alması mı gerekir?
Görevden almayı bırakın Genelkurmay bu “sanıkların” bir kısmını
terfi ettirebilmek için kıvranıyor.
Genelkurmay'ın derdi ne?
Bu binlerce sayfalık belgenin “sahte” olduğunu mu iddia ediyor?
O zaman bu “sahte” belgeleri hazırlayanları yakalasın.
Sahte ya da gerçek, bu belgeler bir askerî grubun elinden çıkmış, bu kesin.
Sahte de olsalar, gerçek de olsalar, bunları hazırlayanlar ordunun içinde.
Neden Genelkurmay bunları hazırlayanları ortaya çıkarmıyor?
Neden bunları ciddiyetle incelemiyor?
Neden işi geçiştiriyor?
Üstelik bir de dönemin MİT başkanının bir gazeteciye söylediği “
Birinci Ordu darbe hazırlıyor” lafı orta yerde duruyor.
Neden Genelkurmay o görevliye “bu lafların nereden kaynakladığını” sormuyor?
Ya da Genelkurmay aslında bu “belgelerin” ve “darbe hazırlığının” gerçek olduğunu biliyor da “darbeyi” mi suç olarak görmüyor?
Ya da “darbenin” suç olduğunu biliyor da, “darbecileri yakalamak” ordunun şanına uymaz mı diyor?
Ne diyor gerçekten bizim ordu?
Niye darbe sanıklarını kurtarmak için bu kadar hevesli?
Neden Genelkurmay sözcüsü, “sanık arkadaşlarının görev başında” olduğunu iftiharla açıklıyor?
“Görevden el çektirme” diye bir müessese yok mu orduda?
Bir
general hangi suçu işlerse işlesin görevine devam mı eder, yoksa sadece “darbe” suçuna bulaşanlar mı görevini sürdürme yetkisine sahiptir?
Genelkurmay'ın,
Ergenekon Davası'nda bir numaralı sanık olan Üçüncü Ordu Komutanı'nı korumak için de bin dereden su getirdiğini biliyoruz.
O Üçüncü Ordu Komutanı, kendisinin de sanık olduğu davanın duruşmasına gitmemiş onun yerine mahkeme binasının üzerinden uçaklar uçurmuştu.
Darbe ya da çete sanığının eline silahlı birlik verirseniz olacağı budur.
Yarın da askerî birlikler yürür mahkeme binalarının önünde.
Ciddi bir ordu, ciddi bir Genelkurmay, böyle ağır suçlamalar olduğunda, mahkemelerin sonuçlarını beklemeden sanıkları “kenara çeker”, mahkeme devam ederken kendisi de soruşturmasını sürdürür.
İşin üstünü kapatmayı denemez.
Ama bizim Genelkurmay, ordu içindeki her suçu kapatmaya uğraşıyor.
Heron skandalının üstünü örtüyor,
Dağlıca faciasını soruşturmuyor, “kâğıt parçasını” savunuyor, topraktan çıkan silahlara “
boru” diyor.
Ve, bütün bunları yaparak kendisini “suç ortağı” durumuna düşürüyor.
İçinde bu kadar kalabalık bir “sanık” kadrosu bulunan yeryüzünde kaç ordu var?
Sanığı ve “suç ortağı” bu kadar bol olan bir ordunun disiplini de, ciddiyeti de kalmıyor, kendi karakollarını korumaktan aciz bir hale geliyor,
baskına geleni “
kaçakçı”, “
kekik toplayanı” düşman sanıyor.
Baskın yiyen komutana
madalya verip, çete sanığını terfi ettirmeye uğraşıyor.
Bu ordu değişmek ve gerçek bir ordu olmak zorunda.
Disiplini, ciddiyeti, hukuka saygıyı öğrenmek zorunda.
Bizim ordu bunu anladığında kendisi de rahatlayacak,
Türkiye de rahatlayacak.
Eğer ordu bunu anlamamak için direnirse sonunda hayat ona bunu “canını acıtarak” öğretecek.
AHMET ALTAN - TARAF