Bir utanın
Çok sevdiğim, çok eski bir arkadaşımın hiç unutmadığım bir beğenme ve övme ölçüsü vardı, “utanmasını biliyor” derdi.
Utanmasını bilmek önemli bir şey.
Asker politikaya bulaşınca sadece disiplinini, saygısını, dürüstlüğünü değil anlaşılıyor ki utanma duygusunu da kaybediyor.
Yaklaşık on bir ay önce, ordunun kendi yerleştirdiği
mayınla yedi askerimiz şehit oldu.
Ordu, bunun
PKK'ya ait bir mayın olduğunu açıkladı.
Hemen
operasyon başlattı, o operasyonda da bir başka askerimiz şehit düştü.
Bu çatışmalar sırasında siyasi ortam gerginleşti, “
açılım” yaralandı.
Sonra, komutanların kendi aralarındaki
telefon görüşmeleri düştü internete.
Anlaşıldı ki daha ilk dakikadan itibaren “gerçeği” zaten biliyorlardı.
Ama yalan söylediler.
Hem de ne yalan, bütün siyasi ortamı gerecek, insanca bir adımı engelleyecek, dostluğun gelişimini baltalayacak bir yalan.
Toplumun çekeceği acılara aldırmadılar bile.
Hem kendi “suçlarını” gizlemek hem de her zaman askerin iktidarına
hizmet eden gerginliği sürdürmek için gerçekleri hiç çekinmeden sakladılar.
Medya da gerçeğin peşine düşmedi.
“Açılıma düşman” olan, bu ülkenin barışa ve demokrasiye asla kavuşmasını istemeyen medya görevlileri “açılıma” yazılarla, manşetlerle saldırdılar.
Geçen gün, Zaman gazetesi çok esaslı bir gazetecilik yaparak, o patlayan mayınla ilgili savcılığın “resmî raporunu” bulup yayımladı.
Savcılık mayının orduya ait olduğunu kesinleştiriyordu.
İnsan bir utanır, değil mi?
Kendi askerini öldürmüşsün, yalan söylemişsin, gerçekleri saptırıp operasyonlar düzenlemişsin, toplumun barışını torpillemişsin ve suçüstü yakalanmışsın.
Yoo, hiç umurlarında değil.
Dün baktım komutanlardan biri konuşuyor gene.
“Soruşturma devam ediyormuş, bu konuda yorumlar yapmamak lazımmış, beklemek gerekirmiş.”
Yahu, baştan beri bildiğiniz gerçeğin belgesi yayımlandı, ne beklemesi, ne
soruşturması?
On bir aydır bir soruşturmanın sonucuna varamıyor musunuz?
On bir ay, sizin “kendi mayınınızı” tanımanıza yetmiyor.
Peki.
On bir ayda sonuçtan “emin olamıyorsunuz” da nasıl mayının patladığı günün ertesinde “PKK mayın patlattı” diye ortaya atılıp operasyon düzenliyor, bir askerin daha ölümüne sebep oluyorsunuz?
“Kendi mayınınız olup olmadığını” anlamaya on bir ay yetmiyor da “PKK'nın mayını” olduğunu anlamaya nasıl 24 saat yetiyor?
Madem hâlâ emin değilsiniz niye ertesi gün “PKK” diye çıktınız ortaya?
Hâlâ ne yüzle bizi kandırmaya, susturmaya çalışıyorsunuz?
Hiç mi utanmayacaksınız?
Darbecilikle suçlanan bir generaliniz, “komutanıyla konuşurken nezaket dışına çıkmakla” övünür, siz suçüstü yakalandıktan on bir ay sonra hâlâ “süratle soruşturuyoruz” diye kendi halkınızı kandırırsınız.
Nasıl bir ordusunuz siz?
Hiç mi doğru söylemezsiniz?
Dağlıca'da yalan söylediniz, Aktütün'de yalan söylediniz, yakalandınız, sizi yakalayanları suçladınız.
Belgeye “kâğıt parçası”, LAW'a “
boru” dediniz.
Bir utanın, bir susun, bir kere de yüzünüz kızarsın.
Utanma duygusunu hissetmeden gerçek askerliğe dönemeyeceksiniz, bunu anlayamıyor musunuz?
Yaptıklarınızdan utanmazsanız bunları tekrarlarsınız, tekrarladıkça askerlikten uzaklaşırsınız.
Disiplini, saygıyı, dürüstlüğü unutursunuz.
“Askerin kışlasına dönmesini”, siyasetten çıkmasını, gerçek asker olmasını isteyenlere “ordu düşmanı” diyorsunuz, kim ordu düşmanı, bir düşünün.
Kim bu orduya, bu ordudan daha fazla zarar veriyor?
Darbe yapmadınız da “yaptınız” mı dedik, kendi geminizi batırmadınız da “batırdınız” mı dedik, daha önceden haberdar olduğunuz baskınlara önlem aldınız da “almadınız” mı dedik, ordunuzun içinden sayfalarca
darbe planı çıkmadı da “çıktı” mı dedik, her kazılan yerde silahlar bulunmadı da “bulundu” mu dedik, kendi mayınınızla askerleri öldürmediniz de “öldürdünüz” mü dedik?
Bütün bunları başka bir ordunun yaptığını farz edin bir an, o ordu hakkında ne düşünürdünüz?
İşte biz de onu düşünüyoruz.
Ve, “artık biraz utanın, susun ve askerliğe geri dönün” diyoruz.
AHMET ALTAN - TARAF