Gündemde üç önemli konu vardı aslında.
Ülkenin bütün sosyal ve siyasal yapısını değiştirip çağdaşlaştıracak olan “
demokratikleşme”
açılımı,
Genelkurmay Karargâhı’nda işlenen bir “suçun”
belgelenmesi ve bazı yargı mensuplarının dinlenmesi.
Bu üç olay bence birbiriyle sıkı sıkıya ilişkiliydi.
Biz, “yargı mensuplarının”
mahkeme kararıyla dinlendiği noktaya, devletin hukukun dışına çıkabildiği bir ülkede yaşadığımız ve orduya suç işleme özgürlüğünü cömertçe bağışladığımız için gelmiştik.
Geldiğimiz nokta “utanç” vericiydi.
Bazı yargıçlar, bazı yargıçların suça bulaştığından kuşkulanıyor ve onları izletiyordu.
Yargı, kendisinin bile kendisine güvenmediği bu tuhaf duruma nasıl düştü?
Öyle çok uzağa gitmeye gerek yok.
Şu son on yıla bir bakalım.
28 Şubat’ta “
darbecilerin” brifinglerine gidenlerin arasına kalabalık gruplar halinde katılan yargı mensuplarını hatırlıyor musunuz?
Gerçek bir “yargı”, darbeyi destekler mi?
Peki,
Ergenekon’un ilk ilmiğini Şemdinli’de yakalayan
genç savcının “yüksek yargıçlar” tarafından meslekten
ihraç edilişini hatırlıyor musunuz?
Bu ülkenin neredeyse bütün ciddi aydınları “yalapşap” iddianamelerle mahkemelere götürülürken, hukuk tarihimizin en ciddi iddianamelerinden birini yazmış bir savcı niye mesleğinden ihraç edildi?
Üstelik, eski bir
Genelkurmay Başkanı “o savcıyı” meslekten kendisinin attırdığını televizyonda söyledi.
Gerçek bir yargı, bir generalin emriyle “işini iyi yaptığı için” bir savcıyı cezalandırır mı?
Ya 367 rezaleti?
Öyle bir karar “yargıdan” çıkabilir mi?
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu’nun “Ergenekon savcılarını” görevlerinden uzaklaştırmak için verdikleri büyük “mücadele” ve o mücadele sırasında Kurul’un üyelerinden birinin bir Ergenekon sanığıyla görüşmesi unutulabilir mi?
Daha birçok olay sıralayabiliriz ama tabloyu görmek için bu kadarı da yeter.
Şimdi bir ülkede bir “yargı sistemi” hukukun dışına bu kadar rahat çıkarsa, açıkça hukuku çiğnerse, darbecilerin ayaklarına giderse, generallerin emirleriyle savcıları görevinden uzaklaştırırsa, o yargı sistemi kaçınılmaz olarak kuşkuları toplar.
Sonunda, yargıçların bir kısmının diğerlerini dinlettiği bir garipliği yaşarız.
Tabii, asıl soru, nasıl oldu da bu ülkenin yargısı bu duruma düştü?
Yargıyı, kendi üyelerinin gözünde bile kuşkulu hale getiren sürecin en hızlı geliştiği dönem, herhalde “
Kürt sorununun” alevlendiği dönem oldu.
Yargı, kendini “hukuktan” değil “devletten” sorumlu sandı.
Devlet, Susurluklarla, Şemdinlilerle, Ergenekonlarla hukukun dışına savrulunca, devlete bağlanmış olan yargı da hukukun dışına sürüklendi.
Eğer yargı sistemi, bir devleti korumanın tek yolunun, “o devletin hukuksuzluğunu” değil tam aksine hukuku korumak olduğunu kavrayabilseydi, n
e devletin içinden bu kadar rahat çeteler çıkardı ne de yargı bugün hepimizi utandıran bu duruma düşerdi.
Kürt savaşı sırasında devlet bir lokomotif gibi hukuk dışına yol alınca, onun kompartımanı gibi olan yargı da peşinden gitti.
Burada başka bir soruyla karılaşıyoruz.
Nasıl oldu da bir “devlet” böylesine fütursuzca hukukun dışına çıktı?
Onun cevabı da Genelkurmay Karargâhı’nda hazırlanan suç belgesinde.
O belge ilk belge değil.
Kendini “devletin gerçek” sahibi sanan ordu, “hukuk” kavramını hiç ciddiye almadı, silahın kendisine verdiği güçle ve medyanın tam desteğiyle darbeler yaptı, darbe hazırlıkları yaptı, andıçlar hazırladı, kendi halkına karşı
psikolojik savaş yürüttü, kendi içinde
JİTEM türü gizli örgütler oluşturdu, bu örgütlerdeki subaylar
cinayetler işledi.
Hukuksuzluk zinciri de böyle oluştu.
Ordu hukukun dışına çıkınca devleti kendisiyle birlikte sürükledi, o devlet de yargı sistemini aynı gölgeli alana çekti.
Bugün yargıçlar yargıçlardan kuşkulanacak hale geldiyse, bu, sistemin özündeki çarpıklığın artık saklanamaz hale gelmesindendir.
Bazı yargıçların dinlenmesinden rahatsız olanlar, bu görüntünün bir
toplum için utanç olduğunu görenler, bu utancı, “bazı yargıçların dinlenmesinden” şikâyet ederek değil, ancak orduyu ve devleti hukukun içine çekerek önleyebilirler.
Demokrasi açılımı ve ordudaki suçluların yakalanmaya başlaması aslında “yargının” da gerçekten bağımsızlaşıp, hukuka uygun davranmasının yolunu açar.
Yargıyı
kurtarma konusunda samimiyseniz, açılımı ve ordunun içindeki suçluların yakalanmasını desteklemeniz gerekir.
Aksi takdirde, yargıyı savunan değil, devletin düzeltilmesi için atılan adımları gözlerden saklamak için “yargının tuhaflığını” kullanan bir duruma düşersiniz.
AHMET ALTAN-TARAF