Gazetecilik dersleri...
Aslında içimdeki mahalle çocuğunu serbest bıraksam bu bizim oğlanlarla çok dalga geçeceğim ama...
Yaşımı başımı aldım, artık efendi olmalıyım diye düşünüyorum.
Babıâli’de suyun başını tutanlar haber “yapmamaya” öyle alışmışlar ki ciddi bir haber gördüklerinde garip bir biçimde şaşırıyorlar.
Bir
gazeteci, devletin herhangi bir kurumuyla ilgili bir yolsuzluk haberi gördüğünde ne yapar?
Önce, “bu haber doğru mu” diye merak eder.
Eğer ortada haberin belgeleri varsa, “ben bu haberi nasıl bir adım öteye götürebilirim” diye sorar kendisine.
Peki, bizimkiler ne yapıyor?
Onlar, “bu haber
Taraf’ın eline nasıl geçti?” diye soruyorlar.
Beğenmediği bir yasayı
protesto ettiği için hapse giren Waldo Emerson’un, “niye hapistesin” diye soran
arkadaşına, “sen niye değilsin” diye sorması gibi...
Bizim de o gazetelere sormamız gerekiyor.
“Niye bu haberler sizin elinize geçmiyor?”
Bizim gazete,
Türkiye’nin en yeni gazetesi.
Diğer gazetelerin imkânları ve bağlantıları bizden çok daha fazla.
Niye onlara gelmiyor bu haberler?
Çünkü onlar bu haberleri basmıyorlar.
Biz, haber değeri olan, belgelerini bulduğumuz, doğruluğuna emin olduğumuz her haberi basarız.
Kimin hakkında olduğu hiç umurumuzda değil.
Doğru olması yeter bize.
Zaten de basıyoruz.
Her haberin yanına belgelerini de koyuyoruz.
Bize, “bu haberler size nasıl geliyor” diye soranlar dönüp kendi gazetelerinin arşivlerini bir karıştırsınlar.
Ergenekon çetesiyle ilgili haberleri nasıl vermişler...
Dağlıca’da hayatları yok edilmek istenen çocuklarla ilgili haberleri nasıl vermişler...
Tuzla tersanelerinde işçilerin ölümüne göz yuman başbakanla ilgili haberleri nasıl vermişler.
O zaman anlayacaklar bu haberlerin niye bize geldiğini.
Hani kendimizi tutmasak, gazetenin üstüne, kamyon şoförleri gibi, “haset etme ne olur, dürüst ol senin de olur” diye yazacağız.
Üstelik gazete yöneten, tirajlarını artırmak isteyen gazete yöneticilerine
küçük bir sır vereyim.
Dürüst bir gazeteciliğin karşılığı var bu ülkede.
Bu dürüstlüğü fark eder etmez okuyucular kitleler halinde geliyor.
“Haber gibi haberleri” yayınlayan gazeteler istiyorlar çünkü.
Ama siz, Türkiye’nin en önemli kavşaklarından birinde çok kritik bir buluşmanın haberini verdiğinizde, diğer gazeteler bu haberin özüyle ilgilenmek yerine, bu haberin yayınlanmasına karşı çıkarlarsa...
Bu haberi etkisizleştirmeye uğraşırlarsa...
Bu haberi kendi okuyucularından saklamaya çabalarlarsa...
“Niye bu haber yayınlanıyor” diye sorarlarsa...
“Bu haberler niye size geliyor” diye de çok sorarlar.
Bize geliyor, çünkü biz yayınlıyoruz çocuklar.
Siz de yayınlayın size de gelsin...
Bakın benim bu Taraf gazetesinde çok sözüm geçiyor, varsa aranızda “ben böyle haberleri manşetten veririm arkadaş” diyen delikanlılar, ben bu gazetedeki haberleri onlara gönderirim.
O zaman böyle “haber düşmanı” gazeteciler gibi gözükmezsiniz.
Hele, haberleri karartmaya çalışan “
psikolojik savaş” elemanı gibi hiç gözükmezsiniz.
Ayrıca öyle zor bir şey değil bu.
Ben size anlatayım.
Böyle belgeli iyi bir haber gelince...
O haberi alıyorsunuz...
Sayfayı açıyorsunuz...
Tepesine yerleştiriyorsunuz.
Bu kadar kolay.
Biraz dürüstlük, biraz cesaret yetiyor.
O zaman haberler size geliyor, herkes sizden söz ediyor, tirajınız roket gibi fırlıyor.
Niye istemiyorsunuz bunu?
Siz gazeteci değil misiniz?
Hayatınızı sürekli olarak bize, “bu haberler size nasıl geliyor” diye sorarak mı geçireceksiniz.
Böyle yapmayın.
Ben iyi kalpli bir ihtiyar olmasaydım sizinle çok dalga geçerdim.
Ama rikkat dolu bir yüreğe sahibim.
Sizin bu durumlara düşmenizi istemiyorum işte çocuklar.
“Haberler saklanmalı” anlayışından vazgeçin, “haberler yayınlanmalı” anlayışını benimseyin...
Sanıyorum, bu “haberler yayınlansın” anlayışı gazeteciliğe daha uygun.
Size uygun gelmiyorsa...
Bu, belki de sizin gazeteci olmamanızdandır.
O zaman da günlerinizi “bu haberler size nasıl geliyor” diye sorarak geçireceksiniz.
Ve, ben sizin için çok üzüleceğim.
Üzmeyin beni çocuklar.
AHMET ALTAN/TARAF