Siyasetsiz Türkiye daha güzel
İÇİMDEN şunu söylemek geliyor: "Siyasetsiz Türkiye çok daha güzel."
Bir adım daha ileri gideceğim, daha da beterini söyleyeceğim.
Siyaset, Türkiye'nin içine ediyor.
Orada da durmayacağım.
İnsanlar
siyasetten uzaklaştıkça, insan sevgisini,
hayvan sevgisini, hayatın keyfini çok daha güçlü şekilde keşfediyor.
Evet son günlerde bunu düşünüyor, bunu hissediyorum.
Çünkü siyaset, insanları sahicilikten, yani kendilerinden bile uzaklaştırıyor.
Tabular yaratıyor.
Ve içinde büyük coşkular olan insanları bile tornadan geçirip, "başkalarının görmek istediği cüceler" haline getiriyor.
* * *
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Tahran'dan geliyordu.
Üzerinde, çulsuz hissi veren bir pantolon, bir
gömlek ve
ceket vardı.
Türkiye Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül nereden geliyordu?
Bodrum'da yatta geçirdiği
tatilden.
Ya
Başbakan Tayyip Erdoğan?
O da, Bodrum'da beş yıldızlı bir tatil köyünde yaptığı tatili yarıda kesip geliyordu.
Gazeteciler onu şortlu haliyle fotoğraflamışlardı.
Gidip Ahmedinejad'a sorsanız:
"Tatilinizi nerede geçirdiniz?"
Tatil mi, asla.
İranlı bir işadamının yatına biner miydiniz?
Yat mı? Haşa...
Ya güzel bir gömlek, Frank Mueller bir saat?
Kata... Şort? Sormayın bile...
* * *
Peki
Sultanahmet Camii'nde kim alkışlandı?
Ahmedinejad... Üstelik bir de "Ben Tahran'da yol kestirmezdim" diyerek yaptı yapacağını.
Bizim coğrafyamızda, siyaset dediğimiz şeyin önümüze koyduğu rol modeli budur:
Çulsuz bir Fransisken keşiş ruhu.
O nedenle bana sorsanız, Tayyip Erdoğan'ın alternatifi kimdir?
Beklentim şudur:
Ahmedinejad tarzı yeni bir rol modeli.
Yani görünüşte Tayyip Erdoğan'dan fukara, inançta Ecevit'ten mutaassıp yeni bir lider.
Bir soru daha...
Türkiye'de Ahmedinejad tarzına en yakın devlet figürü kimdir?
Dini dışarı çıkar, bir de kravat ekle, geriye kalan
Ahmet Necdet Sezer.
* * *
Türkiye, böyle bir liderlik profili, böyle dar bir dünya görüşü ve böylesine ağır bir popülizmle yönetilebilir mi?
En önemlisi, sürekli olarak birilerinin hoşuna gitmek, onların onayını almak için hayat gustosunu, yaşama keyfini iğdiş eden liderlerle bu cıvıl cıvıl ülkeyi yönetmek mümkün mü?
Bu ülkenin gözlerindeki feri söndürerek, damarlarında akan kanı yavaşlatarak,
vücut ısısını sürekli düşürerek, onu uyutarak nereye gidebiliriz?
O yüzden, sırf şahsi arzusunu tatmin için, Robin Gibb'in evinde tatilini geçirmeye giden, bunu yaptığı için en ağır hakaretlere maruz kalmayı göğüsleyebilen
Tony Blair gibi cesur liderler özlüyorum.
Hiç kimseden, hiçbir cemaatten, hiçbir mahalle baskısından korkmadan, güzel yaz gecelerinde kıyılarda eğlenen insanlara karışabilecek siyasetçileri hasretle bekliyorum.
"Bırakın cami cemaati, Ahmedinejad'ları alkışlasın. Benim ülkem hayattan keyif alan insanların, daha iyi yaşamak isteyen,
modern dünyaya daha çok katılmak isteyen insanların ülkesidir" diyebilecek liderlik vizyonu bekliyorum.
Ama ne yazık ki, siyaset bizi korkaklaştırıyor.
Cumhurbaşkanı olsak bile, bir yatta rahat rahat gezebilmeye, şortla poz vermeye cesaret edemiyoruz.
Neden?
Çünkü her cami avlusunda bizleri bekleyen bir Ahmedinejad vardır ve o daha çok alkışlanır diye korkuyoruz.
ERTUĞRUL ÖZKÖK - HÜRRİYET