1976 Muş doğumlu olan Kadim
Yaşar, şu aralar çok yoğun bir tempo ile çalışıyor. Bir yandan Tek
Türkiye’nin çekimleri için
Konya’ya giden, dublajları için
İstanbul’a gelen Kadim Yaşar, Konya ve İstanbul arasında mekik dokuyor. Birçok sinema ve dizilerde gördüğümüz ünlü
oyuncu, “Neden tiyatroyu
tercih ettiniz?” sorusuna, sanata ve özellikle tiyatroya olan aşkını, ilkokul öğretmenine borçlu olduğunu belirterek
cevap veriyor. Sorularımıza cevaplar vermeye devam ediyor Kadim Yaşar...
“ Çok ince ve kibar bir sesiniz var. Oysa Hem Abti karakterinde, hem Botan karakterinde dehşet kalın ve kaba bir ses duyuyoruz. Seslendirme de size ait olduğuna göre zorlanmıyor musunuz?
Botan karakterinde zorlanmıyorum. Net bir ses. Ama Abti karakterinin sesi, oldukça inişli çıkışlı bir ses. Abti’de zorlanmıştım, sonuçta tiyatrocuyum. Bunların eğitimini aldığımız için üstesinden geliyorum. Kendi sesimi merak eden arkadaşlara
Google+' class='textetiket' title='Google haberleri'>Google’dan Sessiz Duruş Kadim Yaşar yazıp videomu dinlemelerini öneririm. Orada
Atatürk’ün sözlerini seslendiriyorum. Altı yıllık bir dublaj tecrübem var.
Dizideki Botan’ı soruyoruz Kadim Yaşar’a, Botan nasıl biri? Şivan ile paylaşamadığı ne?
Botan, yürüttüğü davanın bilincinde olan ama aslında onu dağlara bağlayan en büyük etkeninde Doktor
Selma olduğu bir
komutan. O karşılıksız bir şekilde ama duygusallıktan uzakta seviyor Selma’yı. Onun Şivan ile bir alıp veremediği yok. Ama Botan hep şunun peşinde, Şivan Kürtçe'de
çoban demek, bir çoban nasıl olurda örgütte bu kadar büyük ve önemli bir göreve getirilir. Nasıl bu kadar çevresi ve yetkisi olur. Ona takılmış biraz. Yoksa öyle büyük bir sıkıntısı yok. Botan’ın tek derdi Selma.
Çekimleri soruyoruz Yaşar’a. Çatışma sahnelerinde yaralan oyuncuları duyuyoruz peki bu soğukta hastalanan oyuncular oluyor mu?
Elbette. Elbette oluyor. Çok zor koşullarda çekim yapıyoruz. Çok soğuk. Ve hastalanan oyuncu arkadaşlarda oluyor. Herkesin kendi çapında hastalıktan korunma yöntemi var ben bol bol limon yiyorum. Şimdiye kadar hiç hasta olmadım çekimde.
Biraz geçmişe gidiyoruz Kadim Yaşar ile. Eski büyük oyunculardan bahsediyoruz ve Kadim Yaşar, şunları söylüyor;
Erol Taş,
Şener Şen,
İlyas Salman,
Halit Akçatepe bunlar bir daha benzerini göremeyeceğimiz büyük oyuncular.
Yeşilçam’ın o zor koşullarında, büyük bir samimiyet, mükemmel bir başarı ile isimlerini Türk
Sinema Tarihine yazdırmışlar. Ve bir daha asla böyle büyük oyuncular yetiştiremeyeceğiz.
Peki neden? Sinema dünyasında teknolojik şartlar gün geçtikçe ilerliyor?
Evet,
ekonomik ve teknolojik olarak dediğiniz doğru olabilir ama sinema sektöründe büyük bir dejenere söz konusu. Samimiyet yok, rolü yapmış olmak için yapmaya başladık. Şartlar ilerledikçe, biz geriledik. O şahane oyuncular o zor koşullarda, işlerine bağlılık ve samimiyetle bu kadar büyük oldular. Yapmış olmak için yapmadılar işlerini. Bu konuda tek suçlu oyuncu demek çok yanlış olur. Magazini de suçlayamazsın. Çünkü o zamanlarda da magazin vardı. Ama seviye vardı. Şimdi
sokak kültürümüzden, ailemize, her şeyimiz dejenere olma noktasında. Bu yüzden o samimiyeti ve güzelliği bir daha yakalayamayız diye düşünüyorum.
Dizi Sektörü ile Sinemayı karşılaştırır mısınız?
Tabiî ki arasında dağlar kadar fark var. Ama bunu daha belirgin noktalardan ele alacak olursak, televizyon, her eve girmesi mecburi bir hal almış bir
iletişim aracı.
Televizyonda ne varsa onu seyretmek zorundasın. Televizyondakiler yayın akışını ayarlamış koymuş, sende izleyeceksin. Belki sırf can sıkıntısından, sadece
vakit geçirmek için. Ama sinema öyle değil. Sinema, sırf gerçekten bir şeyler seyretmek istediğin zaman, tamamen senin tercih ettiğin bir olay. Farkında olmadan ruh dünyanı, sosyal kimliğini de belli ediyorsun seçtiğin sinema türünde. Yani sinema, senin kimliğin bile olabiliyor. Bu yüzden karşılaştırılamayacak kadar başka buluyorum sinemayı.
Magazine biraz değinelim...
Şimdiler de izleyici kültürü de, oyuncu kültürü de değişti. Ben eskiden bir Şener Şen seyrederken, gidip de acaba şimdi kiminle, ne yapıyor, nerde, ne yiyor gibi soruları hiç merak etmezdim. Bizim zamanımızda çoğunlukta öyleydi. Ama TV her eve mecburi giriş yapınca, her
akşam yemeğinde en az haftada bir aynı yüzleri ekranda göre göre senin özeline, evine kadar geldi oyuncular. İster istemez de her hafta sofrana konuk ettiğin oyuncuyu da merak eder oldun. Çünkü o senin evine girmiş. Senin ailenden biri gibi. Sokakta seyirciler seni görünce “ O, Botan “ diyor, ya da başka dizilerden “ Aa ..
Polat “ bu diyor. O kadar gerçekçi buluyorlar o karakterleri çünkü dediğim gibi izleyicinin evine kadar giriyorsun.
Onlarda seni merak ediyorlar. Ben seviyeden yanayım. Merakında bir seviyesi olmalı.
Sanatçının bir yanı gizemli kalmalı. Özel hayatına girince belki hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Adı üstünde özel zaten, özeli oyuncuda kalmalı. Bu özel ekranlara taşındıkça, sanat kavramı tartışılmaya başlıyor. Bu da etik bir şey değil.
Kasım’da Pres adlı filmi gösterime girecek olan Kadim Yaşar, 04 Temmuz 2009’da dünya evine girecek. Şimdiden kendisini
tebrik edip, başarılarının devamını diliyoruz...