İŞTE O RÖPORTAJ
Cumhurbaşkanı,
Anayasa Mahkemesi’nde AKP’nin kapatılması istemiyle açılan davayla başlayan süreci değerlendirirken, “Çok sıcak bir dönem yaşadık. Herkesin şimdi oturup sakin sakin düşünmeye ihtiyacı var. Herkesin, hepimizin özeleştiriye ve empatiye ihtiyacı var. Kendi yanlışlarımıza bakarken, aynı zamanda kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak, karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini de anlamaya çalışmamız lazım” dedi
Başkentteyim birkaç gündür. Siyaset kulisinde gerilimin düştüğü söylenebilir. Etrafa yaz rehaveti hâkim olmaya başlamış.
Herkes tatile hazırlanıyor.
Politika ve AKP kulisinde, yüz çizgilerinin genellikle yumuşadığı, daha çok güler yüzlü hallerin ağır bastığı dikkati çekiyor.
Cumhurbaşkanı Gül de öyle.
Kendisi açıkça
itiraf etmese de, mimik ve jestleri öyle ki,
Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla birlikte kendisinin de rahatladığı, rahat bir nefes aldığı anlaşılıyor.
Mesajları da bu havada.
Dikkat ediyorum, daha çok ortamı soğutmaktan, normalleşmeden,
tamirat sürecinden, özeleştiri ve empatiden oluşuyor Gül’ün mesajları...
Cumhurbaşkanı Gül’le dün sabah
Çankaya Köşkü’nde bir buçuk saat sohbet ettik. Yanında medyadan sorumlu Başdanışmanı, değerli meslektaşımız
Ahmet Sever de vardı.
İlk sözleri şöyleydi Gül’ün:
“Çok sıcak bir dönem yaşadık. Herkesin şimdi oturup sakin sakin düşünmeye, dinlenmeye ihtiyacı var. Herkesin, hepimizin özeleştiriye ve empatiye ihtiyacı var. Bunu kişiler de, kurumlar da yapmalı. Kendi yanlışlarımıza bakarken, aynı zamanda kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak, karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini de anlamaya çalışmamız lazım.”
ŞİMDİ HER ŞEYİ SOĞUTMAK LAZIM
Cumhurbaşkanı Gül,
Türkiye’nin çok sıcak bir dönemi geride bıraktığını bir kez daha belirtmek ihtiyacını duyuyor.
Hemen arkasından ekliyor:
“Şimdi her şeyin soğuması, soğutulması lazım. Herkes yoruldu, hepimiz yorulduk. Ülkemiz de yoruldu. Şimdi bir yandan ortalığı soğuturken, normalleşmeye katkıda bulunurken, aynı zamanda tamir edilmesi gerekenlerin olduğunu da unutmamak gerekiyor.”
Yakın geçmişte yapılmış olan yanlışların hiç kuşkusuz farkında. Ama bu konuya girmekten özenle kaçınıyor.
Şöyle diyor:
“Yaşanmış olan süreçte kişiler de, kurumlar da çalıştı. İstişareler yapıldı. Her şey açık açık konuşuldu. Bu nokta çok önemli. Türkiye bazen zor da olsa problemlerini kendi içinde aşıyor. Çünkü artık Türkiye’de her şey açıkça tartışılıyor, açıkça yazılıyor, konuşuluyor.”
Sözlerine şunu da ekliyor:
“Kaygılarımız, tedirginliklerimiz olabilir. Ama bunların hepsini hep beraber giderebiliriz, kaygılarımızın üstesinden hep birlikte gelebiliriz.”
BÖLÜNMÜŞLÜK KONUSUNU ABARTMAYALIM
Gül, Türkiye’nin yaşadığı kutuplaşma-cepheleşme sürecinin fazla abartıldığı kanısında.
Sohbetimizin sırasında sözü yine bu konuya getiriyor.
Değerlendirmesinin özeti şöyle:
“Türkiye’de
demokrasi,
laiklik, hukukun üstünlüğü gibi konularda yaygın bir mutabakat olduğuna inanıyorum. Bölünmüşlük konusunu abartmamak lazım. Bu arada kimse kimsenin hayat tarzına karışmamalı. Bireyselliğin öne çıktığı bir dünyada yaşıyoruz. Kaygıları hep beraber giderebiliriz. Farklılıkları bir ayrışma değil, bir zenginlik, bir dinamizm kaynağı olarak görebilmeliyiz. Zaten öyledirler de...”
Dış basında yapılmış olan bazı değerlendirmelere katılmıyor. Bunların yanıltıcı bir Türkiye resmi çizdiğini belirtirken şöyle dedi:
“Sanki Türkiye kendi içinde köklü olarak,
siyah beyaz bölünmüş bir
ülke olarak gösterildi bazı dış analizlerde. Bu bizim ülkemize büyük haksızlık. Ayrıca gerçeği yansıtmayan bir durum...”
AB İPİNE SARILALIM
Bir buçuk saatlik sohbetimiz sırasında Cumhurbaşkanı Gül, şu sözcüklerle sık sık oynadı:
Demokrasi...
Hukukun üstünlüğü...
Özgürlükler düzeni...
Laiklik ve laik hayat tarzı...
Piyasa ekonomisi...
Cumhurbaşkanı Gül, bunların çizdiği çerçevenin aynı zamanda Türkiye için bir çağdaşlaşma yolu olduğunu da belirtirken, bir noktayı sürekli vurguladı:
Türkiye’nin AB yolu...
Nasıl ki
Başbakan Erdoğan, çarşamba gecesi Anayasa Mahkemesi kararının açıklanmasından sonra yaptığı konuşmada Türkiye’nin AB yolunun geri dönülmez bir yol olduğunu belirttiyse, dün sabahki sohbetimizde Cumhurbaşkanı Gül’ün söylemine de
Avrupa Birliği damgasını vurdu.
Bir ara kendisine, “Türkiye AB ipine mi sarılmalı?” diye sorunca, “Evet” dedikten sonra şöyle devam etti:
“
Avrupa Birliği’yle bütünleşmek bir devlet
politikasıdır, stratejik bir karardır. Ancak AB rölantide gitmez, hızlandırmak lazım.”
AB İÇİN TOPYEKÛN SEFERBERLİK
Bunu biraz daha açmasını söyleyince şöyle devam etti:
“AB hedefine kararlılıkla sarılmak gerekiyor. Parça parça reform süreci olmaz. Türkiye’yi AB hedefine kilitleyerek topyekûn bir reform sürecine sokmak, Türkiye’de topyekûn bir reform seferberliği başlatmak gerekiyor. Bunun için güçlü bir irade, sıkı bir takip ve herkesin katılımını sağlayacak bir kararlılık gerekiyor. Hedefimiz Türkiye insanının
refah düzeyini, hayat standardını yükseltmekse, insanlarımızın hayat kalitesini iyiye götürmekse başka çaremiz yok.”
Cumhurbaşkanı Gül, “AB yoluna güçlü bir irade”yle sahip çıkılmasının altını çizerken şunları ekliyor:
“Dünyayı yeniden keşfetmek gerekmiyor. AB projesi büyük bir değişim projesi. Kriterleri, standartları belli. Topyekûn bir değişimin yolu, insanımızın hayat kalitesini iyileştirmenin yolu bunların benimsenip uygulanmasından geçiyor. Demokrasiydi, laiklikti, hukukun üstünlüğüydü, özgürlükler düzeniydi. Herkes genel olarak bunları telaffuz ediyor. Ama iş belli kriterlere gelince, onların uygulanmasına gelince, bir kısmı yan çiziyor. İşte bu nedenle topyekûn bir reform seferberliği şart AB yolunda...”
KIBRIS’TA İNİSİYATİF ALMALIYIZ
Yazılmaması kaydıyla konuştuklarımız da oldu Cumhurbaşkanı Gül’le.
‘Geçmişin yanlışları’na da kısaca değinildi.
Ergenekon’dan söz edildi. Başbakan Erdoğan’la Anayasa Mahkemesi kararı öncesindeki ‘Çukurcuma Zirvesi’ne şöyle bir dokunuldu.
Kıbrıs ve
Ermenistan’la ilişkiler,
Erivan’da 6
Eylül’deki milli maç üzerinde de durdu Gül...
Kıbrıs’la ilgili olarak 2004’te ‘çözümsüzlük çözüm’dür
siyasetinin bir yana bırakılmasıyla AB yolunun nasıl açıldığını, müzakere sürecinin başlamasından Türkiye’nin kazançlarını bazı örneklerle anlattı Cumhurbaşkanı Gül.
Bu arada ben, Kıbrıs konusunun yine Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin arasına girdiğini, 2004’teki gibi güçlü bir siyasal kararlılığın gerektiğini belirtince şu karşılığı verdi:
“Problemleri biriktirmekten kaçınmak lazım. Elbette çıkarlarımızı feda etmeyeceğiz. Ama çözümsüzlüğü savunmak yerine, yakın geçmişte olduğu gibi, çözmek için inisiyatif alarak yola devam edilmesidir doğru olan...”
TÜRKİYE’NİN “SOFT POWER”I VAR
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin demokrasi ve AB yolunda yürümesinin önemini belirtirken şunları da söyledi:
“Bizim ülkemiz sui generis bir ülke. Yani Türkiye, eski deyişle, nevi şahsına münhasır bir ülke. Demokrasisi, hukukun üstünlüğü ve laik rejimiyle çevresine de, Arap ve
İslam dünyasına da
hizmet ediyor, katkı yapıyor. Bir başka deyişle, bizim ülkemiz bir ‘soft power’a, yani ‘yumuşak güç’e de sahip...”
Cumhurbaşkanı Gül’le dün sabahki bir buçuk saatlik Çankaya sohbetinin özeti böyle.
HASAN CEMAL- MİLLİYET