Abant Platformu'nun toplantısına katılan Avukat Rojbin Tugan, toplantıya damga vuran isim oldu.
Kürtler bu
ülkede yaşamak için direniyorlar
Dil ve diğer kültürel hakların toplumda ne kadar kullanılabildiği Abant’ın Kürt Sorunu toplantısında eleştirildi.
Kürtlerin her şeye rağmen bu ülkede yaşamak için direndiklerinin fakat bir türlü çözümün bulunamadığı vurgulandı. Özellikle dil ve
insan hakları konusunda görüşlerini dile getiren
Hakkarili
avukat Rojbin kişisel yaşantısından verdiği örneklerle duygusal bir hava oluşturdu.
“Daha ilk okuldayken benim yüreğim parçalandı” diyen Rojbin, “Türk
sınıf arkadaşlarımız
doğal olarak başarılı idiler, biz ise onlara yetişmek için dilimizden ve kendimizden vaz geçmek zorundaydık.” dedi. Küçük yaşlarda evlerinin basıldığını ve eşyalarının nasıl görevlilerce dağıtıldığını anlatan Rojbin “biz Kürt idik ve vardık… Dilimiz ve kültürümüz vardı.” ifadesiyle kendi kültürü ve hakim kültür arasındaki çekişmeye dikkat çekti. Bugün gelinen nokta itibariyle Kürtleri gittikçe
Türkiye’den uzaklaştığına dikkat çeken Rojbin operasyonların Kürt çocuklarını bu ülke geleceğine
dinamit koyar hale getirdiğinin altını çizdi. Hayatından kesitler verirken duygulu anlar yaşayan Rojbin “Neruzlarda yaşadıklarımızı biz biliyoruz. Nezruzda polislerin kendilerine taş atan çocuklara ne muamele ettiklerini anlatamam sizlere.” dedi.
Kürtlerin hala bu ülkede yaşayabilmek için ciddi bir direnme gösterdiklerini hatırlatan Rofbin
Başbakan’ın bölgeye yaptığı ziyeretin büyük umutları da beraberinde getirdiğine vurgu yapan Rojbin, “
halk Tayyip Erdoğan’ın ‘geçmişte büyük hatalar yapıldı’ demesini bile büyük bir umut olarak gördüler fakat arkası gelmedi.” eleştirisi yaptı. Rojbin
İstanbul’da da olsa yaşanan kimi sıkıntıları ve kabul edilmeme halini İstanbul’da bir taksiye binip Hakkarili olduğunu söyleyince “in arabadan” muamelesi gördüğünü esefle aktardı.
Katılımcıların birçoğu Rojbin’in bu görüşüne
destek verirken söz alanlar oldu:
Muhammed Atar: Türkiye otoriter bir milliyetçilikten hızla uzaklaşmalıdır. Kürtler de şiddeti reddetmeli demokrasine inanmalıdırlar. Günümüzde bazı toplantı ve bildirilerde Kürtlerin kullandığı bazı kelime ve tabirlerden dolayı suçlanıyor,
mahkeme ediliyorlar. Fakat bu kelimelerin tarihi birer gerçekliği var. Eğer bir
modelden bahsedeceksek, kesinlikle demokratik ve özgür bir ortam şart. Bu ortam yoksa doğru bir model de çıkmaz.
Mehmet Metiner: Çözüm aranıyorsa her birimizin dilimize dikkat etmemiz lazım. Çözümün bir dili olmak zorundadır. Eğer bu toplantıdan bir çözüm çıksın istiyorsanız konuşma ve ifadelerde bir dil bir üslup bulmak zorundayız. Yaşanmış tecrübeler ve acı deyimlerin varlığı bir çözüme gidilebileceğini gösteriyor.
Bejan Matur: Biz burada hepimiz
Türkçe konuşuyoruz ama Türkçe konuşuyoruz.
Irak’taki halklar
Kürtçeyi de diğer dilleri de
Saddam’a rağmen biliyorlardı ve çok kültürlülük korunabilmişti. Ama biz böyle bir imkandan mahrumuz.
Bu insanların kendi dilleri önündeki engellerin açılması nasıl sağlanabilir? Var olan
sistem bunu sağlayamıyor ama düşünmek lazım. Bugün mahkumların bile
aile yakınlarıyla konuşamama sıkıntısını aşamadık. Temelde dinin sıkıntıları aşabileceği gibi bir reçete sunuldu. Ama din
baskı altında tutulsa da kendini revize eden bir yapıya sahip. Fakat dil öyle değil.
İhsan Dağı:
Kürt sorununu dillendirdiğimiz dönemlere baktığımızda son on yıldır tartıştığımız ortaya çıkıyor. Bu kadar kısa bir zaman zarfında bir an evvel çözüm bekliyoruz. Henüz yeteri kadar algılayamadığımız bir meseleye çözüm arıyoruz. Henüz insanlar kavramlar üzerinden suçlanıyor ve ceza görüyorsa demek hala meseleyi rahatlıkla tartışamıyoruz. Türkiye cumhuriyeti kendini kuran milli kültürlerin üzerinden bir silindir gibi geçti. Fakat geçemedi gibi ortaya çıktı ve bugün şimdi işte o kurucu kültür tekrar ortaya çıkmaya başlıyor. Bu yeniden hatırlamaya ihtiyacımız var. Çözüm ararken hemen ortaklıkları dile getiriyoruz. Bence farklılıklara değinmek gerekiyor. Şu an aktif olan çözüm devlet kardeşliği ile bu sıkıntıyı çözemezken bir de din kardeşliğiyle çözüm arıyoruz. Aslında aynı yolu izlediğimizin farkında değiliz.
Toplantıya katılan herkesi Hakkari'ye davet eden Tugan, "Gelin orada ne yaşandığını görün. Sivil olarak Hakkari'ye bir
gezi düzenleyin gerçeklerle yüzleşin" dedi.
Tugan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Burada bulunan Türkler’den çocuğu Türkçe bilmeyen kimse yok sanırım. Ama çocuğu Kürtçe bilmeyen çok Kürt var. Benim anlattıklarım, bir
denizin küçücük bir damlası. Benim anlattıklarıma üzülenler, Hakkari’ye
sivil olarak gelsin. Sadece Hakkari'de 43 bin kişi yerlerinden edildi. Türköne bir duygu simetrisinden bahsetti. Bu istatistiklere bakılarak nasıl bir simetri olabilir. 5500 faili meçhulden kaçı Türk acaba, şehit cenazesinden bahsediyorsunuz. Doğru, ama biz bunun daha fazlasını yaşıyoruz. Birliktelikten umudumuzu kesmiş olsa idik burada olmazdık. Biz dilimize gem vurduk, sizleri incitmemek için. Aslında bunları bilmeniz gerek. Duygulardan arınmış bir siyasetin yaratılmasından söz ediliyor. Ne kadar çok
bilim adamı rapor yayınlamış. Siz gerçekten orada nasıl bir tablo olduğunu bilmiyorsunuz.
Başkale liisesinde şubat ayından bu yana 43 çocuk dağlara gitti. Kürt çocuklarına
terörist olmaktan başka seçenek sunmalı.
Şiddet hepimizi boğacak bir deniz haline geldi. Keşke nevrozda yaşananları görme imkanı olsa idi. Ben tiyatro eğitimi almadım. Sadece 1996'dan bu yana Hakkari'de avukatlık yapıyorum."