AKP seçimleri ya kaybetseydi?

Zaman gazetesi yazarı Mümtazer Türköne, yerel seçimler sonrası çarpıcı bir değerlendirmede bulunarak seçimin aksi bir şekilde sonuçlanması karşısında ortaya çıkması söz konusu olabilecek tehlikeli tabloya vurgu yaptı

AKP seçimleri ya kaybetseydi?

Türköne, AKP'nin bu seçimde beklediğinin altında bir oyla çıkması durumunda büyük skandalların yaşanacağını ve belkide seçim sonucunun halka ulaşmayacağını belirterek, 'Allah’tan kazanmış da, ülkeyi tüketecek bir kaosa sürüklenmemişiz.' dedi. AKP'nin seçim kaybetmeyi sindirecek bir durumda olmadığının altını çizen Türköne, seçim sonucunu şu şekilde yorumları: 'AKP’nin bu seçimleri kazanmasının mümkünmüş, ama kaybetme ihtimali mevcut değilmiş.'


Genel kanaat, AK Parti’nin 2009 seviyesinin altına düşmesi halinde seçimi kaybetmiş olacağı yönünde idi.

Ya öyle olsaydı; iktidar partisi seçimi kaybetseydi? Olabilir miydi? Seçim dediğiniz, siyaset pazarına partilerin tezgâhlarını açıp birbiriyle rekabet etmeleri. Her siyasî parti, her aday iddiasından bir şey kaybetmeden sandığa kadar bütün marifetini sergiliyor. Pazarı temaşa eden halk, önceki kanaatlerinin üzerine mukayeseye girişiyor ve birini tercih ediyor. Oy vermek, artıları ve eksileri yan yana koyup bir hesap yapmak ve mukayeseli olarak toplamda kimin üstün geldiğine karar vermek. Adı üzerinde seçim. Seçim yapabilmek için birden fazla alternatif gerekiyor. Sonunda oylar sayılınca kimin kazandığı, kimin kaybettiği ortaya çıkıyor. Seçimi tarif etmek için sıraladığım cümleler normal ve doğal olanı, yani kitaplarda yazanı yansıtıyor. Acaba ne ölçüde normal ve doğal bir seçim yaşadık? Test etmek için “ya kaybetseydi?” sorusuna cevap aramak lazım.

Seçimi kaybetme endişesi Başbakan başta olmak üzere, AK Parti kadrolarına da egemendi. Siyasetin iddia işi olduğunu bilen Erdoğan bu konularda hata yapmaz; çıtayı “birinci parti” olmaya yerleştirince bu endişenin bütün kampanya dönemi boyunca sürdüğü ortaya çıktı. İşte bu yüzden iktidar kadroları iki tedbir aldı. Birincisi devlet iktidarının sağladığı araçları, fütursuzca sonuna kadar kullanmak; ikincisi seçim günü sandıklara müdahale etmek. Birincisi her seçimde her iktidar partisinin yeteneği nispetinde alışkanlığı olduğundan, murakabesi muhalefet partilerinin görevi. RTÜK’ten kampanya döneminde çıkan kararların, muhalefetin elini-kolunu bağlamaktan ve iktidar desteğinin önünü açmaktan ibaret olması bu yüzden şaşırtıcı değil. Siyasî reklamların da dahil edileceği seçimin finansmanı sorunu nazara alındığında “30 Mart’ta ne ölçüde adil ve eşit bir seçim yaptık?” sorusu ciddi ve makul cevaplar bekliyor.

Sandığa müdahale, demokrasinin iffetini doğrudan ilgilendiriyor. Aynı anda 41 ilde elektrik kesintisi tesadüf olamaz. Sandık sonuçlarına binlerce itirazın yapılması da, tartışmalı onca seçime rağmen alışıldık bir durum değil. Cihan Haber Ajansı başta olmak üzere, sandık sonuçları ile ilgili sağlıklı bilgiye ulaşım sağlayan kanalların siber saldırılara maruz kalması bir “B Planı”nın parçası olmalı. Twitter ve YouTube yasakları ve internetin seçim öncesinde kullanılamaz ölçüde yavaşlaması, “seçim kaybetme senaryosu”nun tedbirleri gibi görünüyor. Demek ki AK Parti’nin bu seçimden beklediğinin altında bir oyla çıkması durumunda düpedüz maraza kopacak ve önümüze herhangi bir seçim sonucu gelmeyecekti. Allah’tan kazanmış da, ülkeyi tüketecek bir kaosa sürüklenmemişiz. AK Parti seçim kaybetmeyi sindirecek durumda değilmiş. Sonuç: AK Parti’nin bu seçimleri kazanması mümkünmüş, ama kaybetme ihtimali mevcut değilmiş.

Gelelim seçim sonucuna...

Halkın tercihini küçümseyenlerin doğru yolu bulmaları ve demokrasinin bir aktörü haline gelmeleri imkânsız. Halkın doğru tercih yaptığını, döviz fiyatları üzerinden takip edebilirsiniz. Siyaset nasıl bir hesap-kitap işi ise seçmenin sandığa attığı oyu da bir muhakemenin eseri. Bu muhakemenin “çıkar hesabı”na dayanması son derece meşru ve makul. Seçim sonuçlarına bağlı olarak döviz fiyatları düşmüşse, ekonomik istikrar beklentisi yükselmişse halk çıkarına uygun doğru kararı vermiş demektir. Sofrasından eksilecek ekmeği garanti etmedikçe, halkın tercihini yargılayamazsınız. Halkın hata yaptığını düşünmek ne ölçüde yanlış ise seçim sonuçlarının Başbakan’ı ve hükümetini yolsuzluk ithamları karşısında akladığını öne sürmek o ölçüde demokrasinin doğasına aykırı. Seçmen zihninde bir “hata” ve “sevab” tasnifi yapıp, her birimin bireysel hayatındaki karşılığına göre bir yekün çıkartıyor ve kararını veriyor. “Seni yolsuzluk ithamları karşısında aklıyorum” diye sandığa giden bir seçmen tahayyül edebilir misiniz? Onun yerine “yolsuzluklar gerçek olsa bile” diye söze başlayıp “ya AK Parti kaybederse?” diye kendi kaybedeceklerini kafasında evirip-çevirip sandığa giden vatandaşların dünyasını anlamak lâzım.

<< Önceki Haber AKP seçimleri ya kaybetseydi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER