Sinir ucundan notlar
Batı
demokrasisi:
Coğrafya, eğitim ve gelir seviyesi; tarihi, teknolojik, bilimsel,
ekonomik gecikme ile gerilikleri; kültür, din, alışkanlıklar, çatışmalar, komşuları, herhangi bir
Avrupa ülkesinden daha fazla ve karmaşık (Akdenizli,
Balkan,
Kafkas, Karadenizli, Avrupalı, Doğulu,
İslam) aidiyeti... şu bu.
Birçok Batılı, zaten "farklı" olan
Türkiye ve ahalisinin nasıl olup da kendileriyle "aynı" sayılabileceğine kökten
itiraz ediyor.
Ne tuhaf ki, "Batılı önyargı" burada da bir kısmımızın tıpatıp yargısı zaten.
Fakat bir de şu var:
Tamam, şikâyetçi olduğumuz üzre, burada
demokratikleşme seviyesi olgun bulunmuyor, hâlâ düşünce suçu vesaire tartışılıyor, haklar ve özgürlüklerde sıkıntı ve kısıntı mevcut.
Lakin, Türkiye'ye tepeden
bakan hangi Batı demokrasisinde, "
seçmen" in önünde onca seçenekle hem de yaz sıcağında yüzde 80'i bir daha aşmış "
seçime katılma oranı" var?
2002 seçiminden hemen önce Fransa'nın en çok satan gazetesi benimle de bir sorucevap yapmıştı: "Geri" Türkiye'de, "ileri Batı" ya göre demokrasi düzeyi daha düşük görünse de, demokratik hareketliliğin daha kıpır kıpır olduğunu, değişme ve değiştirme arzusunun daha dinamik sayılabileceğini söylemiştim. O seçim, bir "
isyan" gibi ana partileri
tasfiye edince, bir daha
röportaj yaptılar ve demek istediğimi daha iyi anlayıp anlatarak bu kez ilk sayfadan yansıttılar.
Bu "demokrasi dinamiği" nin yönünü, samimiyetini, tutarlılığını, niteliğini beğenmiyor olabilirsiniz; ama "hala anlamayanlar" ın bilmesi gereken budur:
Bu "Doğu demokrasisi", merkezi tasfiye edebilen seçimleri, yüksek
katılım oranları, yüzde 46 dersleri, hatta geçirmediği tezkereleri ile nice "Batı demokrasisi" nden daha hareketli ve arzulu.
Yine tuhaf ama, onca
terör,
terörle mücadele, şehit, ölü
terörist ve acıya, nefrete, tahriklere, tezgahlara, milliyetçi, etnik şovenizmlere rağmen,
İngiltere ve İspanya'ya dahi taş çıkartırcasına, bir anda temsil sorununu onarıp milliyetçi partinin yanı sıra "20'den fazla
bölge milletvekili "ni de Meclis'e sokabilen bir "şey" bu.
Aslında, hakikaten sol olmak isteyenin çok iyi anlaması ve bu dinamiği yakalayamadıkları için dövünmesi gereken de bir tablo bu.
Aslında, "cumhuriyetçiler" in de dövünmesi değil, tüm geri kalmışlıklara rağmen cumhuriyetin demokratik olgunlaşmasıyla, daha kapsayıcı olmasıyla övünmesi de gereken bir şey bu.
ABD desteği: Seçim sonucunu AB ve ABD desteği ile açıklamak da bir yol oldu. Bir kere, AB bir bütün değil; içinde binbir eğilim ile bir sürü mücadele var. Tuhaftır ama oradaki kimi sol ve
Yeşil partinin tam tersine,
Sarkozy, Merkel türü zihniyetler AKP'ye özellikle önyargılıydı.
ABD desteği meselesi ise karışık; aslında da açık.
Şu anda
yönetim düzeyinde dahi "en az iki ABD" mevcut.
Doğru; ABD yönetiminin daha klasik, daha bürokrat cumhuriyetçileri bu iktidarı destekliyor.
Afganistan,
Irak işgallerini, muhtemel
İran saldırısını,
Suriye ve
Lübnan hesaplaşmalarını planlayan;
İsrail sağına ve Siyonizm'e en yakın duran, Türkiye'yi Irak cehennemine, sürekli savaşlara, İran'la çatışmaya,
Sünni-Şii hesaplaşmalarına çekmek isteyen; ilk
Bush döneminde çok etkinken şimdi az kenarda kalan en azgın "neo-muhafazakâr"
şebeke ise AKP'den aşırı nefret ediyor.
Onlar, kızmayın ama, Silahlı Kuvvetler'de bazı isimlere, kimi "
Cumhuriyet mitingi" düzenleyicisine daha yakın oldular. Ve ne tuhaftır ki, "anti-ABD" olan milliyetçilerin, ulusalcıların ciddi kısmı bu çelişkilerini görmezden, bilmezden, duymazdan geldi.
"İçten pazarlıklı, ABD ve İsrail gölgesinde antiemperyalizm" in bir ucunun vardığı yer ise, "
Ümraniye bombacıları" ile "hücreler" oldu!
Bombaların vardığı yer ise şimdi yargı konusu.
Ama iddia doğru ise; "Cumhuriyetçi bombacılar" ın ilk bombaladığı yerlerden biri bizzat "Cumhuriyet" miş!
Çok eğitimli bir okurun "tahsilsiz" babasından aktardığı sözü de bir duysanız:
"Madem halk çok cahil ve kandırılıyor, o zaman o halkı kandıramayan sizler ondan da cahil ve ahmaksınız!"
UMUR TALU/SABAH