Taraf Gazetesi'nin yayınladığı ve Milli Güvenlik Kurulu'nun 2004'te aldığı “Fethullah Gülen ve Nurculukla mücadele” kararı yeni bir tartışma başlattı. Bu belgeler sonrası bazı gazeteler ve köle yazarları ilginç haberler ve yazılar yazmaya başladı. Bu gerçek olmayan haberler ve yazılar üzerine özel bir çalışma yapan Zaman Yazarı Bülent Korucu, 2006 yılında değişen Terörle Mücadele Kanunu'nu (TMK) ve bugün yaşanan tartışmaların perde arkasını masaya yatırdı. İşte Bülent Korucu'nun hazırladığı arşivlik yorum haber...
Taraf Gazetesi'nin yayınladığı ve Milli Güvenlik Kurulu'nun 2004'te aldığı “Fethullah Gülen ve Nurculukla mücadele” kararı yeni bir tartışma başlattı. Başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere AK Partili kurul üyelerinin de imzaladığı belgenin, ‘konjonktürel olduğu ve uygulamaya konulmadığı savunması yapılıyor. İzah ve savunma maksatlı bazı haber ve açıklamaların gerçeği yansıtmadığını da kayıtlara geçirmek gerekiyor.
Akşam Gazetesi'nin ‘Başbakan sayesinde beraat ettiler' haberi bunlardan biri. (Vakitli vakitsiz konuşan başka bir gazete daha var ama zikretmeye değmez.) Çok sayıda köşe yazarı da aynı minval üzerine yazı kaleme almış. Fethullah Gülen'in yargılandığı ve hukuk tarihinin en kara sayfalarından birini oluşturan davadan söz ediliyor. Metnin hukuk açısından irdelemesine birazdan geçelim. Ama öncelikle üslup sorunlu, sanki Fethullah Gülen suçluymuş, mahkûm olmak üzereymiş, kişiye özel çıkarılan bir kanunla kurtarılmış havası veriliyor. Davayı gazetelerden takip edenler bile oluşturulmaya çalışılan algının haksızlığını bilir. İddia Prof. Dr. Adem Sözüer'e dayandırılıyor. TMK kısaltmasını ‘Türk Medeni Kanunu' diye açan bir hukuk seviyesinin söylenenleri doğru aktardığından şüpheliyim.
TMK'DA BÜYÜK TUZAĞI, ZAMAN DEŞİFRE ETTİ
Gelelim hukuk ve yasama sürecine. Evet 2006 yılında Terörle Mücadele Kanunu (TMK) değiştirildi. TMK değişikliği konuşulduğu günler yaşadığımız zamana çok benziyordu. AK Parti, askerin baskısı ve bürokrasideki vesayetçi zihniyetin telkinlerine aldanmış görünüyordu. Ankara'da gazetecileri toplayan İkinci Başkan Orgeneral İlker Başbuğ'un şu sözleri süreci başlatıyordu: "Terörle Mücadele Kanunu gözden geçirilmeli, ihtiyaca cevap verecek hale getirilmelidir. Batı ülkelerinde olanlar olsun, yeter. Örneğin; İngiltere'de yasaklanmış bir örgütün renklerini taşıyan bir rozet bile takamazsınız. Teröristin resmi veya sesi, radyo ve televizyonlardan verilemez. İngiltere'de polisin yetkilerinin artırılması düşünülmektedir. Ülkemiz, terörü öven, onu yücelten yayınlarla dolu. Terör örgütünü öven kitaplar ise raflarda yer almakta ve rahatlıkla satılabilmektedir. Örgütün propagandasını yapan kuruluşlar, kişiler ve sivil toplum örgütleriyle mücadele edilmelidir. Örgütün sahip olduğu veya örgütün mesajlarını yayan yandaş medyanın rahatça yayın yapmasını ve dağıtılmasını önleyecek tedbirler alınmalıdır. Bölücü terör örgütü yanında, irticai ve yıkıcı bölücü diğer örgütler de gözden ırak tutulmamalı. Hukukun yetersiz olduğu yerlerde etik ve ulusal değerler vardır." Hürriyet Gazetesi, 'AB tipi terör yasası' başlığı ile yeni düzenlemenin işaret fişeğini çakıyordu. Sabah ise “İşte terörü boğacak yasa” diye sevinç izhar ediyordu.
Hazırlanan taslak büyük tuzaklar içeriyordu. Zaman Gazetesi 8 Eylül 2005 tarihinde ‘TMK taslağında yer alan tedbirler sıkıyönetim dönemini hatırlatıyor' manşetiyle çıktı. Terör tanımının genişletilerek herhangi bir terör ve şiddet eylemine başvurmayanların bile potansiyel suçlu haline geleceği yazılıyordu. Devam eden günlerde yine manşetlerle konu gündeme getiriliyordu. Düşüncenin tekrar suç kapsamına alındığı, 141,142 ve 163 gibi maddelerin hortlatıldığı vurgulanıyordu. Bazı AK Partili yetkililer ise haberleri şiddetle reddediyor, haklardan geri adım atmanın düşünülemeyeceğini vurguluyordu. Haberler üzerine sivil toplum örgütleri harekete geçti. Başta hukuk birlikleri olmak üzere hükümete ve bürokrasiye yoğun bir kamuoyu baskısı yöneldi. Akabinde AK Parti iktidarı hatasını anladı ve hem kendini hem de tabanını hem de ülkeyi yakacak tasarıyı geri çekti. Bugün kimi AK Parti'lilerin övündüğü Terörle Mücadele Kanunu'nun hikâyesi de kısaca böyle. Türk Ceza Kanunu yenilenirken de benzer tartışmalar yaşanmış, yine Zaman'ın uyarıları ve sivil toplumun harekete geçmesiyle hükümet önemli yanlışların kıyısından dönmüştü.
AK PARTİ KAPANMAKTAN KURTULDU
Son tahlilde Zaman'ın öncülük ettiği tepkilerle şekillenen kanunda terör örgütü kurma, yönetme ve üye olma suçlarından cezalandırma için ‘cebir ve şiddetle baskı, sindirme veya tehdit yöntemlerini kullanma şartı' getirildi. Yani ‘silahsız terör örgütü' garabetine son verildi. Avrupa Birliği müktesebatına uyumlu hale getirildi. Bu düzenleme başta AK Parti olmak üzere herkesin lehine idi. Kapatma Davası sırasında AK Parti'nin savunmasını kurduğu en sağlam tezlerden biriydi. Parti kapatma konusunda Venedik Komisyonu raporuna atıf yapan savunma, ‘şiddet ve teröre bulaşmadığı' için cezanın uluslararası normlara aykırı olduğunu vurguladı. “Söz konusu eylemin bir terör eylemi niteliğinde olması durumunda 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda belirlenen unsurlar dikkate alınarak belirlenecektir.” savunmadaki bu cümle düzenlemenin AK Parti'nin işine ne kadar yaradığını gösteriyor. Ayrıca İlhan Cihaner'in Erzincan'da AK Parti'ye dönük soruşturma girişimi de bu sayede hayata geçirilememişti.
DÜZENLEME GÜLEN'E YARADI MI?
Düzenleme Fethullah Gülen'e ise şöyle fayda sağladı: Ankara 2 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi 10 Mart 2003'te davanın 4616 sayılı kanun kapsamında ertelenmesine ve 5 yıl suç işlenmemesi halinde davanın ortadan kaldırılmasına karar verdi. Rahşan Affı diye bilinen 4616 sayılı Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası 22 Aralık 2000'de kanunlaşmıştı. Yaklaşık üç yıl daha yargılamayı sürdüren mahkeme mahkûmiyet veremeyeceğini anlayınca bu ertelemeyi cezaya dönüştürmüştü. İyi niyet olsa kanun çıktığında erteleme verilir ve 2005'te dava ortadan kalkardı. Gülen'in avukatları ertelemeyi kabul etmeyip yargılamanın devam etmesi ve sonuçlandırılmasını ısrarla talep etti. Fakat her defasında ret cevabı aldı. Mahkemenin erteleme kararı herhangi bir suç tespiti, mahkûmiyet ya da af şeklinde yorumlanamaz. Bu sadece bir psikolojik baskı ve profesyonelce bir algı operasyonuydu. 2006'da TMK değişince avukatlar yeniden mahkemeye müracaat etti ve yargılama tamamlanarak beraat kararı verildi. İlgili dairede oy birliği ile onanan karar, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca da tasdik edildi. Mahkemenin geciktirme çabalarına rağmen kanun değişmese bile en geç 2008'de Gülen hakkındaki dava ortadan kalkacak ve suç isnadı tamamen düşecekti.
Kısacası TMK değişiklikleri AK Parti'nin iftihar edebileceği icraatlarının başında gelir. Ve bundan önce kendisi olmak üzere pek çok mağdur istifade etmiştir. Sıralamaya koyarsak Gülen epey alt sıralarda yer alır.
GÜLEN’İ AK PARTİ Mİ KURTARDI ?
Taraf’ın yayımladığı MGK belgesini savunmak isterken, hem tarih hem de hukuk tekniği açısından ağır yanlışlar yapılıyor. Sanki Fethullah Gülen suçluymuş, kişiye özel kanun çıkarılarak kurtarılmış havası veriliyor. Mahkemeyi gazetelerden takip edenler bile oluşturulan algının haksızlığını bilir. TMK değişikliği, Gülen’in hukuk tarihine kara leke olarak geçen yargılamasında psikolojik rahatlama ve algı düzeltme işine yaradı.
Terör tanımı, finansmanı ve örgüte yardım kavramları pek çok masumu tehdit eder şekilde taslakta yer alıyordu. AB de tepki verdi.