İnsan,
Hitler’in Kavgam kitabının yasaklandığı şu günlerde “nereden çıktı bu
kamplar” diye sormadan edemiyor.
Atatürkçü Düşünce Derneği,
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde oldukça önemli bir rol oynadı. Bu rol genel ivmesini “laik
Cumhuriyet” temasına oturttu ve kendini en belirgin biçimde,
İstanbul,
Ankara,
İzmir gibi büyük ve bazı
küçük illerde yapılan çok katılımlı “Cumhuriyet Mitingleri”nde gösterdi.
Tabii bu süreç bir yandan “
laiklik” temeli ve önemi üzerine ADD’nin duruşunu betimlerken, öte yandan, hiçbir zaman isim zikredilmese de AKP hükümetine ve Cumhurbaşkanı
adayı
Abdullah Gül’e muhalefeti tanımladı.
Karşılık olarak da özellikle medya ve bazı
toplum kesitlerinin eleştirilerine uğradı. Bu eleştirilerden ADD yöneticileri de zaman zaman paylarına düşenleri aldılar. Derneğe yöneltilen eleştirilerin başında ise bu tutumun gayr-ı demokratik olduğu, kendini bir
sivil toplum kuruluşu olarak tanımlayan ADD’nin aslında fazlasıyla “resmi” bir konumlandırma içinde olduğu temeline dayanıyordu.
Dernek kurucu ve yöneticilerinin büyük kısmının genellikle son derece laik fikirleri ile temayüz etmiş ve yine bir kısmının da asker kökenli olmaları da -başta
dernek başkanı
emekli Orgeneral Şener
Eruygur olmak üzere- bu bakışı pekiştirdi.
Cumhuriyet Mitingleri’nin ve 22 Temmuz seçimlerinin ardından ise ADD’nin ismi aynı sıklıkla anılmaz oldu. Ta ki gazetelere yansıyan bir başka habere kadar. Bu haber ADD’nin “
gençlik kampları” ile ilgiliydi.
Habere göre Dernek, ücretsiz düzenleyeceği bir kampta gençlere Atatürkçülük
dersleri verecek, emekli askerler tarafından yönetilen kampta gençler, askeri düzende hareket edecekti. Yine kampta sıkı kurallar uygulanacak, sabah 07.00’de kalkılıp
spor yapılacak ve mıntıka temizliği gerçekleştirilecekti.
Kamp alanındaki tüm işler, yine kampa katılan gençler tarafından yapılacak, 24
Ağustos’ta
Afyon’da düzenlenecek olan kampta Ercan Çitlioğlu ve
Alparslan Işıklı da gençlere ders verecekti. 3 günlük kamp boyunca gençlere, ‘Çağdaş
Türkiye’nin
Temel Sorunları Hakkında Atatürkçü Çözüm Önerileri’, ‘Tam
Bağımsızlığın Dayandığı Temel İlkeler ve Çağdaş Uygulama Esasları’, ‘Büyük Taarruzun Planlanması ve İcrası’ konularında seminerler verilecek.
Kamp nizamnamesi
Hal böyle olunca bu kampta tam olarak ne yapılacağı da ilgi çekti ve ADD’nin kendi internet sitesinde de duyurulduğu gibi neler yapılacağı da kamuoyuna duyuruldu.
Birkaç madde şöyleydi: Saat 07.00’de kalkılacak, spor yapılacak, seminerlere geçilecek. Saat 23.00’te yatılacak. Kamp süresi boyunca hazırlanan programa uyulması zorunludur.
Hiçbir kampçı izin almaksızın kamptan ayrılamaz. Kampçıların hangi çadırda kalacakları ve kimlerle kalacakları
yönetim tarafından belirlenecektir. Çadırlarda sigara içmek, kamp alanına
izmarit atmak yasaktır. Kampta yapılacak tüm işler ve güvenlik, yapılacak görev dağılımı ile kampçılar tarafından sağlanacaktır.
Bu maddeler ilk bakıldığında hemen göze çarpan daha doğrusu hissedilen, oldukça “disiplinli” bir programın yapıldığıydı. Hatta bazı basın organları bu hali açık biçimde “sertlik” olarak tanımladı.
Esasen
gençlik kampının yapılacağını duyuran ve ADD Genel Sekreter Yardımcısı
Abdurrahman Kurtaslan tarafından dernek şubelerine gönderdiği yazıda, gençlik kampının amacı da oldukça sert ifadelerle belirtiliyordu, ‘Büyük Taarruzun 85’
inci yıl dönümünde, tarihi mekanda, ulusal tarih bilincini vermek üzere, ADD üyesi gençler ve ADD üyesi olmaya aday gençler arasında
dayanışma duygularını geliştirerek, ülkemizin ulusal bağımsızlığının korunması çerçevesinde aynı çelikleşmiş iradeyi ve kararlığı yaratmak’.
Doğrusu hem kamp programı hem bu davet oldukça askeri tonlamalar içeriyor. Tabii gençleri eğitecek hocaların seçimi de ilginç. ‘Teröre Karşı Mücadelede ADD’nin katkısı ne olmalıdır’ konulu sunum yapacağı duyurulan Prof. Dr. Ercan Çitlioğlu gibi.
Daha doğrusu hoca seçiminde bir sorun yok ama bu dersin bir gençlik kampında ne anlatacağı garip.
“Kamp” ne demek?
“Gençlik kampları” kavramı aslında hiç de yeni veya bilinmeyen bir şey değil. Dünyanın birçok ülkesinde gençlik kampları düzenleniyor ve büyük katılımlar oluyor.
Türkiye’de de birçok örneği mevcut. Özel veya resmi kurumlar zaman zaman gençlik kampları düzenliyor. Fakat bu gençlik kampları genellikle, yaz dönemine ve
tatile denk düşen, bir kısmı tatil imkânı olmayan gençleri sosyal
yardım programları içinde ağırlayan, bir kısmı yine gençlerin sosyal faaliyetler ve eğitim eksiklerini tamamlamaya yönelik ama aynı zamanda yine ağırlıklı olarak tatil olanakları sunan kamplar.
Bu kamplarda gençler bir yandan “okul dersleri” ile ilgili eksiklerini tamamlarken -ki bir kısım gençlik kampları neredeyse tek bir amaca yönelik olabiliyor;
yabancı dil kampları gibi- bir yandan da yine programlanmış biçimde tatil,
deniz ve eğlence fırsatları sunuyor.
ADD’nin gençlik kampı ise yapısı itibariyle bunlardan daha farklı olduğunu hissettiriyor. Gençlere belli bir siyasi doktrin ve bu doktrine bağlı olarak neler yapılması gerektiğine ilişkin teorik bilgiler de sunuyor.
Peki bu kötü mü?
Hayır. Çünkü ADD, bu ideolojik konsepti Atatürkçülük ana felsefesi üzerine kuruyor. Verilen bilgilerin bu doğrultuda olması sorun değil. Sorun gençlik kamplarının bu şekilde tasarlanmış olması.
Zira şu veya bu ideolojik eğitimin gençlere kamplar eliyle verilmesi fikri dünyada da pek
taraftar bulmuyor. Bunun iyi bir eğitim yöntemi olup olmadığı tartışmalı olduğu gibi, bir ideolojinin “kamp formülasyonu” ile verilmesinin tatsız örnekleri de çok.
Son örnek Rusya…
En yakın örnek Rusya. Bu konudaki haberlere göre Devlet Başkanı
Vladimir Putin, iktidarını güçlendirmek için gençleri kullanmaya karar verdi. Ülkenin dört bir yanından topladığı 14-25 yaş arası genç Ruslar’ı “güçlü ve bağımsız Rusya” idealini korumaları için yetiştiriyor, sonra da iş vaatleriyle kendi adına çalıştırıyor. Rusça’da “bizim” anlamına gelen ve
açılımı “Genç Demokratik Antifaşist Hareket” olan Nashi ordusunda yetişen gençlerin sayısı onbinleri buldu.
Dünya Nashi ordusunun gelişimini endişeyle izlerken gençlere her geçen gün yenileri katılıyor. Putin’in gizemli sağ kolu Vladislav Surkov tarafından kurulan Nashi örgütünün mensupları, “aynı ideallere sahip büyük bir
aile” olmak için her yaz 2 hafta ücretsiz kampa gidiyor. Gençler her sabah kalkıp koşuya çıkıyor, egzersiz yapıyor.
Her gün 3 ayrı konferansa katılıyorlar.
Konferans başlıkları “Rusya’nın gücü”, “Rusya’yı yıkmak isteyenler” ya da “Rusya tekrar dünya lideri olacak” gibi konular oluyor. Toplantılara katılmak mecburi... Herkesin bileğinde manyetik bileklikler var. Bunları kapıda okutup içeri giriyorlar. Üç kez konferansa gelmeyenler herkesin içinde aşağılanıp kamptan atılıyor. Evlerine dönmelerine de yardımcı olunmuyor. Ayrıca herkesin Nashi sembolü olan kırmızı tişörtler giymesi şart koşuluyor.
The
Times’a konuşan bir genç kız “Böylece orduyu da etkileyebiliyoruz” diyor. Nashi’nin ana hedefi
Ukrayna ve
Gürcistan’da yapılan Batı destekli devrimlerin Rusya’da meydana gelmesini engellemek. Bu yüzden geçen yıl
Moskova’da 10 bin kişiye bedava
telefon dağıtarak devrimden şüphelenirlerse kendilerini aramalarını söylediler. Nashi Sovyet döneminden kalma bir heykeli kaldıran
Estonya büyükelçisini de tartaklamıştı.
Nashi kampındaki kız ve erkek öğrencilerin tamamına askeri eğitim de veriliyor. Kamptan
mezun olduklarında ordunun içinde çalışacakları için
silah kullanmayı mutlaka öğreniyorlar. Gençlere “Rusya’yı savunurken her türlü yönteme ihtiyaç duyabilirsiniz” uyarıları yapılıyor.
Hitler gençlik ordusu kurmuştu
Tabii gençlik kuruluşlarının veya kamplarının pek anımsanmak istemeyen bir eski örneği daha mevcut. Bu örnek Nazi dönemine ait.
İkinci Dünya Savaşı ve
Yahudi katliamının mimarı
Adolf Hitler’in 1933 yılında iktidara gelmeden hemen önce kurduğu gençlik ordusu. Adı “Hitler Gençliği” olan gruba 12- 24 yaş arası gençler alınıyordu. Kamplarda Nazi propagandası öğretiliyor ve bağımsız
Almanya için savaşmaları öğütleniyordu. 1938’de bu gençlerin sayısı 730 bine kadar çıkmıştı. “Jungsturm Adolf Hitler” bu kuruluşlarda Nazi propagandası yapılıyor ve fiziksel ve ideolojik olarak gençler eğitiliyordu.
İYİBİLGİ