Zaman Gazetesi Washington Temsilcisi Ali H. Aslan Twitter yasağının dünyada etkisini şöyle anlattı: "Kısacası ABD, Türkiye’ye yavaş yavaş küme düşmüş bir demokrasi muamelesi yapıyor. Basın ve ifade özgürlüğü açısından zaten gri listede bulunan hükümet, Twitter yasağıyla artık kara listeyi garantiledi." Zaman Gazetesi Brüksel Temsilcisi Selçuk Gültaşlı ise; "AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana Avrupa’da Türkiye’nin bu kadar rezil edildiği bir dönem olmadı. Avrupa’nın bu kadar sert tepkisinin iki temel sebebi var diye düşünüyorum." diyerek o sebepleri yazdı.
Ali H. Aslan "Obama gerçekten hayret ediyor..." başlıklı yazısında, Erdoğan hükümetinin Twitter yasağı ile Türkiye’yi geriye götüren eylemlerine birini daha eklediğini belirtti. Aslan yazısına şöyle devam etti:
Üstelik Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, öncesinde bunu meydanlardan bağıra bağıra ilan ederek tüm sorumluluğu üstüne aldı. Uluslararası camianın tepkisini umursamadığını öne süren Erdoğan’a inanmak güç. Aksine, imajını içeride ve dışarıda daha fazla bozabilecek bazı bilgi paylaşımları yapılabileceği endişesiyle sansür girişimi yapmış olsa gerek. Ancak maksadının tam tersi hasıl oldu. Ne Twitter’ı tam anlamıyla engelleyebildi. Ne de eleştirileri azaltabildi. Aksine artırdı. İtibar erozyonunu ise heyelana dönüştürdü. Dahası, muhalefet kervanına şimdiye kadar çekimser duran Obama yönetimini de sokmayı başardı!
Amerikan yönetimi ve bizzat Başkan Barack Obama, uzun zamandır Erdoğan’dan rahatsızdı zaten. Ama dışarıya fazla renk vermemeye çalışıyorlardı. Bu hem Obama yönetiminin pasif dış politika anlayışından, hem de Türkiye’nin vazgeçilmez stratejik öneminden kaynaklanıyordu. Gezi olaylarındaki haşin ve antidemokratik tavırları Erdoğan’ın Washington’daki imajında çok büyük kırılmaya yol açtı. Rüşvet ve yolsuzluk skandalı sürecinde irtikap ettiği hukuk cinayetleri tuz biber oldu. Buna rağmen, kamuoyuna aşırı hırpalayıcı beyanatlar vermekten kaçındı Amerikan makamları. Ta ki diktatörlük kokan Twitter yasağına kadar… Tepkinin boyutlarına bakılırsa, Erdoğan’ın Obama yönetiminin sabrını iyice taşırdığı anlaşılıyor.
ERDOĞAN’A HİTLER İMASI?
Obama’nın arkadaşı ve ABD’nin BM Büyükelçisi Samantha Power’ın eleştirel tweet atması ve bunun Ankara Büyükelçiliği’nce retweet edilmesi de, yönetimin tepkisini kayda geçirme gayretinin diğer bir göstergesiydi. Belki en anlamlı tepki ise Dışişleri’nin resmi Twitter hesabından geldi. Bir üst düzey yetkilinin internet özgürlüğünü savunan ve Türkiye’yi de diplomatik dille eleştiren yazısı ‘21. yüzyılın kitap yakması’ hashtag’iyle paylaşıldı. Sosyal medya, ABD’nin Erdoğan’a Hitler iması yaptığı yorumlarıyla çalkalandı.
Kısacası ABD, Türkiye’ye yavaş yavaş küme düşmüş bir demokrasi muamelesi yapıyor. Basın ve ifade özgürlüğü açısından zaten gri listede bulunan hükümet, Twitter yasağıyla artık kara listeyi garantiledi.
Beyaz Saray, bundan böyle (istemese dahi) kendi sivil toplumundan gelen tepkilere kayıtsız kalamayacak, eleştirilerini sürdürecektir. Washington’da dış politika çevreleri zaten Erdoğan ve hükümetine güvensizliklerini üst üste yazdıkları raporlarla, akademik toplantılarla ortaya koyuyorlardı. Son olarak düşünce kuruluşu Bipartisan Policy Center, zehir zemberek bir rapor yayınlamıştı. Obama, bazı liberal sempatizanlarınca bile, şimdiye dek Erdoğan’a fazla müsamahalı davranmakla eleştiriliyordu. Nitekim Beyaz Saray, bu tür telkinlerin de etkisiyle kademe kademe mesafe koymuştu. Son gelişmelerden sonra Başbakan’a karşı çok daha soğuk bir tavır içine girilecektir. Kırım krizinden sonra Rusya’yı dengeleme turuna çıkan Obama’nın Ankara’yı atlayarak Avrupa’dan Riyad’a geçecek olması, tesadüf değil.
Ali H. Aslan yazısının devamında Washington’da puan kaybeden tek Türk siyasi liderin Erdoğan olmadığını, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan gibi isimlerin de büyük hayal kırıklığına yol açtığını belirtti.
Selçuk Gültaşlı ise; "Erdoğan bitmiş, Gül intihar etmiş, Arınç sükût etmiş" başlıklı yazısında, "Paralel yapı uydurur, HSYK’yı değiştirir, nefret söylemini zenginleştirir, attığı yalan ve iftiralarda sınır tanımaz ama bunu yapamaz diye düşündükleri için, Twitter yasağına tepki tsunamiye dönüştü Brüksel’de." cümlelerini kullandı. Gültaşlı şöyle devam etti:
17 Aralık’tan bu yana Türkiye’de demokrasinin altı oyulurken sustuğu için Brüksel’de çok ağır eleştirilerin hedefi olan Türkiye dostu Carl Bildt bile artık dayanamadı. İsveç Dışişleri Bakanı Erdoğan’ı sadece kendisine değil, Türkiye’ye zarar vermekle itham etti. Pragmatik ABD bile Ortaçağ Avrupa’sına mı, Hitler Almanya’sına mı atıf yaptığı muğlak olan açıklamasıyla, yasağı barbarlara mahsus ‘kitap yakma’ eylemlerine benzetti. Türkiye Cumhuriyeti dünyanın en baskıcı rejimleri liginde hak etmediği yeri Twitter yasağıyla almış oldu.
AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana Avrupa’da Türkiye’nin bu kadar rezil edildiği bir dönem olmadı. Avrupa’nın bu kadar sert tepkisinin iki temel sebebi var diye düşünüyorum.
Birincisi, 17 Aralık’tan bu yana sürekli aptal yerine konan, zekası tahfif edilen, yolsuzluk yapılmadığını ancak paralel yapı tarafından darbeye maruz kaldığı için demokrasiyi kurtaran tedbirler aldığı tezlerine maruz kalan ve diplomatik nezaket çerçevesinde ‘not ettik’ demekle yetinen Brüksel’in sabrı internet kanunu ve HSYK ile taşma noktasına gelmişti. Twitter yasağı ile taştı.
İkincisi ve daha önemlisi, Erdoğan’ın kendilerini kandırdığı kanaatinin güçlenmesidir. 21 Ocak’ta Brüksel’i ziyaret ederek AB liderlerini hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve bağımsız yargı konusunda temin eden Erdoğan, Ankara’ya döner dönmez verdiği sözlerin tamamını unutmuştur. Ergenekoncu ve ulusalcı çevrelerin 2002’den bu yana Erdoğan’ın AB sürecini araçsallaştırdığı, kendi iktidarını tahkim etmek için istismar ettiği tezine itibar etmeyen Brüksel, 17 Aralık’tan sonra, 10 yılda yapılanların 3 ay içerisinde geri alınması ve aralarında Dink’in katillerinden misyoner canilerine kadar birçok Ergenekoncunun serbest bırakılması ile ulusalcıların haklı olabileceğine inanmaya başlamıştır.
Erdoğan, Twitter yasağından sonra Brüksel nezdinde bitmiştir. Sürecin en büyük kaybedeni Cumhurbaşkanı Gül’ün de intihar ettiğine dair yaygın bir kanaat var. 17 Aralık’tan bu yana iki yanlış, bir doğru söyleyen; yanlışlarının da doğrularını götürdüğü Gül’ün Batı’ya şirin görünme hamleleri olarak görünen Twitter yasağına karşı gösterdiği tepkiler ‘siyasi oportünizm’ algısını tahkim etmiştir. Brüksel’de herkes Türkiye’yi dünyaya rezil eden Twitter yasağının en büyük sorumlusunun Gül olduğunu bilecek kadar akıl ve izan sahibidir.
Cinnet geçiren iktidarı tedip etmesi beklenirken Gül, HSYK ve internet kanunlarına attığı imzalar ile suç ortağı olmuştur. Avrupalı bürokratların şu tespiti kahredici ama doğru: Arap Baharı başladığında Mısır’a örnek gösterilen Türkiye, 17 Aralık’tan sonra kendine Mısır’ı model seçti.