Sabancı,
Mersin Sanayici ve İşadamları Derneği (
MESİAD)
hizmet binasının açılışında yaptığı konuşmada, AB'ye tam üyelik müzakerelerinde sekiz başlığın askıya alınması yönündeki
komisyon kararının, 2006 AB liderler zirvesinde onaylandığına dikkati çekerek, ''adil olmayan bir yaklaşım'' sergilendiğini belirtti.
AB içinde bir grup
ülkenin, verdikleri sözlerin arkasında durma iradesini gösteremediğini ve geçmişte yaptıkları hataları örtbas etmeye çalıştıklarını ifade eden Sabancı, şöyle devam etti:
''AB,
Kıbrıs sorununun çözümünü güçleştiren adımı,
Annan Planı iki toplumda referanduma sunulmadan önce
Güney Kıbrıs'a üyelik garantisi vererek almıştır. Ardından,
Kuzey Kıbrıs'ta izolasyonun kaldırılması sözünü vermiş ve tutmamıştır. AB, Kıbrıs'taki çözümsüzlükle yakından ilgili olan limanlar sorununun arkasına gizlenen bir kaç üye ülkenin, süreci yavaşlatma veya yönünü değiştirme politikalarına teslim olmuştur.''
Türkiye için sürecin devam etmesinin önemli olduğunu ifade eden Sabancı, dönemsel etkilerle ortaya çıkan bu tür
krizlerin çözümlenebileceğini vurgulayarak, ''Yeter ki, AB sürecinde inisiyatifi ele alalım, aktif bir biçimde çözüm arayalım. Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin, hem tek tek ülkeler hem de birlik bazında AB ekonomisini, sosyal hayatını, huzur ve güvenliğini ve si
yasal istikrarını geliştireceğini, bıkmadan, usanmadan anlatalım'' diye konuştu.
Bazı
Avrupalı politikacıların kısa vadeli çıkarlar doğrultusunda hareket ettiklerini, özellikle
Almanya-
Fransa ekseninde Türkiye'ye karşı bir direnç yaratmaya çalıştıklarını ifade eden Sabancı, şöyle devam etti:
''Avrupa iş dünyasının Türkiye'de önemli yatırımları var ve bunlar her geçen gün artıyor. Avrupalı iş adamı Türkiye'nin
genç, canlı, hızla yükselen ve jeostratejik pozisyonu olan bir
pazar olduğunun farkında. Bu yüzden de Türkiye'nin
AB üyeliği güçlü biçimde destekleniyor.
Türkiye'nin, hızla gelişen bir pazar olarak
Gümrük Birliği içinde yer alması, Avrupa'nın büyük ekonomilerinde ciddi istihdam yaratmış durumda ve yaratmaya da devam edecek. Dünyanın hızla gelişen stratejik sektörlerinde, enerjide,
bilişim,
finans ve telekomünikasyonda Türkiye cazip bir ülke konumundadır.
Avrupa'nın
Rusya dışındaki
alternatif enerji kaynaklarına ulaşabilmesi, Türkiye koridorunu etkin kullanabilmesine bağlı. AB'nin kendi iç güvenliği sağlayabilmek için, organize suç, yasa dışı göç ve terörizm konularında Türkiye'nin güçlü desteğine ihtiyaç var. Türkiye bu desteği şimdiden vermeye başlamış durumdadır.''
AB'Yİ NEDEN İSTİYORUZ?
Sabancı, Türkiye'nin AB üyeliğini istemesinin temel nedenlerini ise şöyle açıkladı:
''Her şeyden önce, küreselleşmenin yarattığı sert
rekabet ortamında, bize en yakın güçlü kampın içinde yer almanın en akılcı, en
doğal açılım olduğunu düşünüyoruz. Avrupa, bize sadece coğrafi olarak değil,
ekonomik olarak da yakın. İhracatımızın yarısını Avrupa'ya yapıyoruz. Şirketlerimiz her geçen gün Avrupa'daki faaliyetlerini artırıyorlar, istihdam yaratıyorlar. Avrupa'da hatırı sayılır bir Türk nüfusu barındırıyoruz.
Siyasetimize, ekonomimize, sosyal hayatımıza belirli standartların gelmesini arzu ediyoruz. Hem siyasette, hem ekonomide istikrarı sağlayarak, sürdürülebilir bir
büyüme içine girmeyi ve Türkiye'nin her yönüyle gelişmiş bir ülke olmasını istiyoruz. AB, amaçlarımızı gerçekleştirmek için yegane referans noktasıdır.''
TÜRKİYE VE GÜÇLÜ AVRUPA
Sabancı, AB'nin, ABD ve
Japonya gibi dev ekonomilerin, Çin,
Hindistan ve Rusya gibi yükselmekte olan yenilerin karşısında, birliğini korumak, pekiştirmek ve sorunlarını çözerek genişleyebildiği kadar genişlemekten başka çaresinin olmadığını vurgulayarak, şöyle konuştu:
''Türkiye'nin kendi çıkarları açısından bakıldığında, elbette küresel rekabet gücü daha da artmış, verimli kurumsal yapıları olan ve siyasal anlamda uyum içindeki güçlü bir Avrupa'nın üyesi olmak anlamlıdır. Burada, önemli olan, yol boyunca yaşayacağımız değişikliklerin, bu süreçte bir kayıp yaratıp yaratmayacağıdır.
AB, insan haklarına saygılı, gelişmiş bir demokrasidir, derin bir piyasa ekonomisidir, önemli ve etkin bir siyasi entegrasyondur. Bu nedenle, AB uyumu bağlamında her alanda gerçekleştirilen reformlar, gelişmişlik yolunda Türkiye'nin gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Ne yapıyorsak Türkiye'nin siyasi ve ekonomik anlamda gelişmiş bir dünya ülkesi olması için yapıyoruz ve bu tüm tarafların kazanmasına müsait bir süreçtir.
AB'nin dönem başkanlığını yeni devralan Almanya'dan beklentimiz,
teknik açıdan hazır olan tüm başlıklarda müzakereleri açması ve Kıbrıs'ta izolasyonların kaldırma konusunu sonuçlandırmasıdır.''
Sabancı, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde kısa vadeli gelişmelere odaklanmadan, masada oturmanın getirilerinden maksimum ölçüde yararlanarak, tam üyelik hedefine doğru yürüyüşünü kesintisiz biçimde sürdürmesi gerektiğini de vurgulayarak, ''Türkiye'nin AB'ne ne kadar ihtiyacı varsa, AB'nin de dünya sahnesindeki rolünü koruyabilmesi için Türkiye'ye o kadar ihtiyacı var'' dedi.
TÜRKİYE EKONOMİSİ
Sabancı, Türkiye'nin 2001 yılında yaşanan kriz ertesinde uygulanan ekonomik program sayesinde 2002-2005 döneminde yılda ortalama yüzde 7,5 civarında büyürken, aynı dönemde enflasyonun da yüzde 70'lerden yüzde 8 seviyesine indiğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Konsolide
bütçe dengeye kavuşturuldu.
Kamu borç stokumuz milli gelire oranı ciddi biçimde azaltıldı. Bu dönemde,
faizlerin gerilemesi sayesinde ekonomi genelinde güven ortamı yeniden tesis edildi,
tüketim ve yatırımlar canlandı.
Yüksek büyüme oranlarının bir yan etkisi olarak, son yıllarda giderek artan cari açık yapısı itibariyle Türkiye'nin sürdürebilir ekonomik büyümesi için bir risk faktörü haline geldi. Yüksek cari açığın azaltılması için, makro istikrarı tehlikeye atmayacak ve diğer temel ekonomik göstergelerde bozulmaya neden olmayacak bir çözüm, ancak uzun vadede
üretim yapısındaki değişmelerle mümkün olabilir.''
Türkiye'nin
kalkınma hedefine başarıyla ulaşabilmesi için ekonomik büyümeden vazgeçmek gibi bir politikasının olmayacağını anlatan Sabancı, şunları kaydetti.
''Geçen yıl
Mayıs ayında, ABD'nin faiz oranlarını arttırması sonucu, mali piyasalarda ciddi bir dalgalanma yaşandı. Faiz, kurlar olumsuz etkilendi, ama, kamu dengelerdeki iyileşme ve
banka sistemindeki güçlenme, bu dalgalanmayı fazla
hasar olmaksızın atlatmamızı sağladı. Bu dalgalanmaya rağmen, Türkiye'nin ekonomik performansının, geçmiş dönemlerle karşılaştırıldığında, eşine az rastlanır bir iyileşme gösterdiği açıktır.
Ancak, bu performansın rekabet içerisinde bulunduğumuz diğer
gelişmekte olan ülkelere kıyasla belirgin bir üstünlük sağlayacak bir boyutta olmadığı da görülmektedir.
Küresel koşullar gelişmekte olan ülkeler arasında rekabeti daha fazla arttırıyor ve karmaşık hale getiriyor. Bu yüzden, son yıllardaki kazanımların yitirilmemesi için orta ve uzun vadeli büyüme stratejilerinin bugünden itibaren tasarlanması ve etkin bir biçimde uygulamaya konulması gerekiyor.''
SEÇİM EKONOMİSİ
Sabancı, ekonomideki başarılı performansın devamının, sağlanmış olan ekonomik ve
siyasi istikrarı korumaya bağlı olduğunu da belirterek, ''
Ekonomimizde makro değerlerinde sağlamış olan belirgin iyileşmeyi sürdürmek ve daha da ileri götürmek durumundayız. Bunun için ekonomik istikrarı sağlayan en önemli unsurlar olan mali disiplini ve bütçe dengesini titizlikle korumaya devam etmeliyiz,
seçim ekonomisine geçit vermemeliyiz'' dedi.
Yapısal reformların ve özelleştirmenin hız kesmeden sürdürülmesi,
yabancı sermayenin önünün açılması ve
kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin devamının zorunluluk olduğunu söyleyen Sabancı, ''Türkiye bu noktalara kolay gelmedi. Çok kaynak sarf ettik, çok bedel ödedik. Bu süreci yeniden yaşayamayız. Ekonomik ve siyasi istikrar içinde, reformları kararlılıkla sürdürerek, Türkiye'nin önünü açmak zorundayız'' diye konuştu.