51 yıl sonra tarihi itiraf!

51 yıl sonra CHP'li iki tanık ve ilçe savcısı ilk defa konuştu. CHP'nin bugünkü muhalefet anlayışının şifreleri bu tarihi itiraflarda saklı.

51 yıl sonra tarihi itiraf!

CHP, seçime beş ay kala orduyu ve halkı neden kışkırtmak istiyor. 17 Şubat 1960 Kayseri Yeşilhisar olayları DP'yi sandıkta değil sokakta devirme planının parçasıydı. 51 yıl sonra CHP'li iki tanık ve ilçe savcısı ilk defa Aksiyon'a konuştu. CHP'nin bugünkü muhalefet anlayışının şifreleri bu tarihi itiraflarda saklı. CHP'nin muhalefet anlayışı, 1960 darbesi öncesinden pek farklı değil. CHP, seçime beş ay kala tıpkı 27 Mayıs öncesinde olduğu gibi halkı sokaklara, orduyu da adeta göreve çağırıyor. Bugün olduğu gibi CHP, 11 yıllık Menderes iktidarının bir baskı rejimine dönüştüğünü iddia ediyor, iktidarı sandıkta değil gayrimeşru yollarla devirmenin planlarını yapıyordu. 1960 darbesine zemin hazırlayan provokasyonlar 17 Şubat'ta Kayseri Yeşilhisar'da başlamıştı. Ardından sokak hareketleri ve öğrenci olayları ülke hızla darbeye sürüklendi. Peki CHP'nin rolü neydi, bugünkü olaylarla nasıl bir bağlantısı var? 27 Mayıs'ın ilk adımı sayılan Kayseri'deki olayların 51'inci yılında, dönemin Yeşilhisar savcısı Saim Dinçaslan başta olmak üzere CHP İlçe Başkanı Mustafa Ünal'ın oğlu Ahmet Ünal ve Adnan Menderes'e suikast planlamak için Ankara'ya kadar giden Bekir Küpeli ilk kez Aksiyon'a konuştu. Bu üç isimden Yeşilhisar olaylarında en ön saflarda yer alan Bekir Küpeli CHP yönetimi tarafından kullanıldığını kabul ediyor: "Partinin menfaatçileri, başa güreşenleri, sokak adamı değil bunlar. Partiden hedef bekleyenler nasip bekleyenler, menfaat elde edecek, iş elde edecek kişiler. Gençleri kullanıyorlar. Gençler de kırıyor, döküyor. Hatta insan vurmaya kadar teşebbüs ettirdiler, fakat biz vurmadık." Yeşilhisar olaylarını soruşturan emekli Savcı Saim Dinçaslan ise Yeşilhisar olaylarıyla başlayan darbe hareketlerine Adnan Menderes'in inanmadığını ancak Tayyip Erdoğan'ın inanıp önlem aldığını anlatıyor: "Menderes her zaman gücünü devletten değil, milletten aldığı için ve millete ters bir iş yapmadığını bildiği için böyle bir ihtimali düşünmüyor. Ama Tayyip Bey düşünüyor. Tarih tekerrür etmesin diye tedbirlerini almaya çalışıyor." Kayseri'ye 65 kilometre mesafedeki Yeşilhisar ilçesinde bir silahtan çıkan 3 kurşun gecenin sessizliğini bozar. 27 Mayıs darbesin işaret fişeği atılmıştır. CHP ilçe başkanı, DP ilçe başkanına herkesin gözü önünde ateş eder. Bir üst katta silah seslerini duyan genç savcı hemen olay mahalline inip Ünal'ı gözaltına alır. Halk Partililer, Ünal'ın salıverilmesini isteyerek ayaklanır. Yargılama sürecinde gerilim iyice artar. Evlerin camları kırılır, bazı provokatörler devreye girer, hükümet konağına yürünür, polis linç edilmek istenir. Bazı gazeteler ve CHP lideri İsmet İnönü, iktidarı Halk Partililere baskı yapmakla suçlar. Menderes ise tam tersine Halk Partisi'nin yıkıcı faaliyetlerde parmağı olduğunu düşünmektedir. CHP heyetleri ilçeye gelir. İnönü de Kayseri'den sonra Yeşilhisar'a gelmek ister ancak daha vahim olaylar çıkabileceği endişesi ile izin verilmez. İnönü'nün sert bir şekilde protesto edildiği Uşak ve Topkapı olaylarından sonra (Nisan-Mayıs 1959) Kayseri'de yaşananlar, CHP'lilerin darbe isteğini iyice artırmıştır. Ardından üniversite öğrencileri sokağa dökülür, Harp Okulu Kızılay'da yürür. 27 Mayıs 1960 sabahı radyodan okutulan bildiride, "Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran, son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla TSK memleketin idaresini eline almıştır." denmektedir. Darbeciler, halkın oyları ile iktidar olmuş DP'nin meşruluğunu kaybettiğini ile sürmekte, Anayasa ve kanunları ihlal ile anti-demokratik yollara başvurmak, muhalefeti sert tedbirlerle sindirmek ve hatta ortadan kaldırmaya çalışarak dikta yönetimi kurmak" ile suçlamaktadır. Kayseri Yeşilhisar olayları da Yassıda'da yargılama konusu yapılır. Celal Bayar ile Adnan Menderes'in yanı sıra eski Kayseri milletvekillerinin ve eski Kayseri Valisi'nin de içinde bulunduğu 13 sanığın, 2 Nisan 1960'ta İnönü'nün Kayseri gezisinde seyahat özgürlüğünü kısıtladığı ileri sürülür. Bayar ve Menderes'in fiilleri, Anayasayı ihlalin maddi vakası olarak değerlendirilir. Kayseri milletvekilleri hakkında tutuklama kararı kaldırılır. Vali Ahmet Kınık, general Kemal Çakın ve milli emniyet müfettişi Aziz Ronabar ise 4'er yıl, 2'şer ay ağır hapis ve kamu hizmetlerinden sürekli men cezasına çarptırılır. Türkiye'yi 27 Mayıs'a sürükleyen olayların patladığı Kayseri Yeşilhisar'ın genç savcısı Saim Dinçaslan'dır. 17 Şubat'ta Şehir Kulübü'nde CHP'li Mustafa Ünal'ı tutuklaması bir kıvılcım olmuş, Ankara'ya sıçrayan bir yangına dönüşmüştür. 27 Mayıs darbecisi subaylar, "Darbe yapmada Yeşilhisar olayları bizi cesaretlendirdi." diyeceklerdir. Saim Dinçaslan, ilerlemiş yaşına rağmen olayları en ince detaylarına kadar hatırlıyor. Yassıada duruşmalarının radyo yayınlarını kaydettiğini söylüyor. "Bir parti ile gönül bağım yok. Bir tek gönül bağım demokrasi ve hukuk. Hayatımda da bunu yaşadım." diyor. Bugüne kadar bu olayları anlatmamasının sebebine gelince şöyle konuşuyor: "Türkiye'nin bu acı günlerini hatırlamak beni çok üzüyor, Türkiye bunu yaşamamalıydı. Bizim kurtardığımız Kore nerede şimdi, biz neredeyiz? Durumumuz böyle olmamalıydı. Bunlardan ders almak gerekir. 27 Mayıs neticeye ulaşmış bir darbe ama ondan sonra da bu hevesliler zaman zaman bu işleri düşünmüş, düşünmekle kalmayıp ileri de gitmişler. 12 Eylül de bir darbedir. Çıkan belgelere göre bugün de yapmaya çalışıyorlar. Yaşanmış olaylar bunların olabilirliliğini gösteriyor." Saim Dinçlaslan'ın anlattıkları, Ergenekon ve Balyoz darbe planlarındaki bilgiler ile son günlerde yaşananlardan sonra daha da önem kazanıyor. Seçim ve yatırımları konuşan bir ülkenin provokasyonlar ve medya eliyle iki ayda nasıl darbeye sürüklendiğinin hikâyesi var bu cevaplarda. -Bütün olayları başlatan sizin tutuklamanız. CHP'li Mustafa Ünal'ı neden tutukladınız? Eskiden belediye başkanlığı yapmış, sonradan da Halk Partisi ilçe başkanı olan Mustafa Ünal isimli bir zat bir akşam kulüpte belediyenin zabıta memurları ve belediye reis vekili ile münakaşa ediyor. Biraz da içkili. İleri-geri bir kavgaya tutuşuyorlar. Ondan sonra da "İsmet Paşa'nın dediği gün geldi." diyor, eve gidiyor. Gece 11 buçuk gibi yastığının altından tabancasını alıyor, kulübe tekrar dönüyor, münakaşa ettikleri DP'lilere silahını doğrultarak dört-beş el ateş ediyor. Allah'tan isabet ettiremiyor, üç santim sağına, beş santim soluna gitmiş kurşunlar. -O sırada siz neredesiniz? Bina, hükümet binası aynı zamanda. Aşağısı kulüp, ben en üst katta kalıyorum, silah sesini duyunca indim aşağı, ne var hayrola diye. İlçe başkanının yüzünde sıyrık var. Santrale haber gönderdim, doktoru çağırdım, Mustafa Ünal'a bir şey oldu sandım önce. Soruşturunca anladık ki Ünal'ın ateşini önlemek için sandalye ile karşı koymuşlar, mesele ondan ibaretmiş. Tahkikatı o şekilde tamamladık. Küçük yer, olay önemli. Sabah baktım ki odanın kapısına dört-beş kişi gelmiş. Halk Parti'nin ileri gelenleri ve iki de DP'li adam bulmuşlar bekliyorlar. 'Görüşmek istiyoruz.' 'Ne görüşeceksiniz?' 'Bu işi kapatın.' 'Benimle görüşülmesi mümkün de değil, caiz de değil. Herkes kanuni kaderine razı olmak gerekir.' dedim. Amme davası açılmış, herkesin gözü önünde işlenmiş bir olay var. Sorgusunu sabah yapıp nezarete aldık. -Olay kapanmış oldu mu? İlçe merkezine Halk Partililer devamlı ziyarete geliyorlar. Bu arada Adnan Menderes olayın içyüzünü araştırmak için emniyet genel müdürü, jandarma genel komutanı ve Kayseri valisinin de içinde olduğu bir heyet gönderdi. Halk Partisi heyeti de geldi. Aynı güne rastlayan bir gündü herhalde. -Halk Partililer ne istiyordu? Mustafa Ünal'ın serbest bırakılmasını istiyordu. Hatta CHP milletvekillerinden Sırrı Atalay, "2 ay sonra İçişleri Bakanı olacağım. Emeklilik maaşından mahrum ederim sizi!' diye oradaki kaymakam başta olmak üzere hepimizi tehdit etti. Sanki hukuksuz olay olmuş gibi konuşmalar oluyor. Bunu meydanda herkesin içinde konuşuyor. Peşin hükümle gelmişler, sanki ilçe başkanı haksızlıktan tevkif olmuş gibi. -Neden olayları büyütüyorlar? Halk Partisi de yavaş yavaş iktidara namzet. Mustafa Ünal daha önce aday olmuş, kazanamamış, kıdemli bir aday. Adaylığı düşünen birçok Halk Partili de onun bu duruma düştüğüne içinden seviniyor, bu artık aday olamaz diye. Onun yerine kendilerinden birinin aday olması yarışına girişiyorlar. Ünal suçu nedeniyle çıkamayacak. Onun için de hem ona hem de onun çevresine yakın olmanın çabası içinde olayı büyütüyorlar. Acaba biz mukabil bir iktidar partisinin adamını bu şekilde tahrik edip ona bir suç işletebilir miyiz diye düşünüyorlar. Nitekim her gece elektrikler sönünce DP'nin ileri gelenlerinin camlarını taşlıyorlar. Beş-on tane adam bulmuşlar... -İlçede olaylar mı başladı birden? Yeşilhisar'da o tarihe kadar olay yok, suçüstü durumu yok. O tarihte bir de jandarma bölgesiydi orası, polis teşkilatı yoktu. Sonradan 1946'da ilçe oldu. İlçe teşkilatına polis teşkilatından polis geliyor, fakat her yerde olur, ilçe merkezine kurulan polis teşkilatına biraz da beceriksiz polisleri veriyorlar. Bu olay da büyüyor çoğalıyor, polisin yetersizliği de sıkıntı oluyor. O tarihte ilçeye iki-üç tane biraz daha kıdemli işe yarar polis memurları geliyor. O polis memurları her gün evi taşlanan kişilerin aldıkları bilgilere göre ihbarı değerlendirip üç-dört kişiyi karakola alıyorlar. İfadeleri alındıktan sonra, bunlar şartlanmış ve öğretilmiş kişiler ki, Mehmet Bozkurt isminde birisi, karakoldan çıkınca kapıda bekleyen yakınlarıyla beraber 'beni dövdüler, bana sövdüler' diye yaygara koparmaya başlıyor. O sırada o gün de cuma. Millet cumadan dağılmış. 'Bunlar bizi dövenler' diye bağırınca halk polis memurlarının üzerine hücum ediyor. Hatta birini yıkıyorlar, linç edecekler. Zannediyorum orada jandarma da hiç müdahale etmiyor, seyirci kalıyor. Üst teğmen bir-iki el ateş ediyor. -Polis kalabalığı yatıştırmada yetersiz mi kaldı? Bunlar hükümet binasına da yürümek istiyorlar. Kaymakam kalabalığı görünce 'Bu ne? Dağılın!' diyor. Bu sefer kaymakamın üzerine yürüyorlar. Kaymakam kendini kurtarmak için oradaki jandarmalardan birinin süngülü tüfeğini alıyor. O sırada hükümet binasının içine gelecekler. Ben yukarıdayım, hakim de... Meydanda olanları görüyoruz. Ben onlara dedim ki: 'Taşkınlık yapmayın, dağılın.' Onlar içeri girecekler, küfrediyorlar, dövecekler, sövecekler, çılgınca bir nümayişle tepki gösteriyorlar. -Polis kalabalığın üzerine ateş etti mi? Polis ateş etmiyor, edecek durumu da yok. -Organize mi kalabalık? Organize tabii, organize edilmeden mümkün değil. -Tespit edebildiniz mi bunları? Bir kısmını edebildik. Polis de yetersiz gelince... Allah'tan Askerlik Şubesi'nin kapısı hükümet binasının hemen girişinde. Şube başkanı iki süngülü adamı çıkarıyor, basiretli davranıyor, hükümet binasına girilmesini önlemiş oldu. Ben Kayseri'yi arayıp emniyetten yardım istedim. Yeşilhisar'da böyle bir durum var, polis etkisiz hale getirilmiş durumda, acele jandarmayı yetiştirin dedim. 5 saate geldiler. Onlar da bu işin ciddiyetini yeterince anlamamış ya da toparlanamamışlar. -Sonra ne oldu? Topluluk dağılmaya başladı ama başka bir olay daha yaratıyorlar. Mehmet veya Halil diye biri bir silah attı diyorlar. Aslında bu da yalan. Öyle birine silah attırma veya yamamak isteniyor. Bu sefer o kişiyi yakalamaya çalışıyorlar. O kişi herhalde kendi partilerinden olmayan biri, bir karşı taraf arıyorlar. "Silahı atan DP'li" diyorlar, onu arıyorlar. O kaçmış oluyor güya. -Aslında silah atılması yoksa hedef ne? Birinin ateş ettiğini ileri sürerek birine yamamaya çalışıyorlar. Etkisiz hale getirdikleri polisi alıp bunun evine gidiyorlar, bulamayınca dolabına bakın, karısının yatağına bakın, diyerek tahrik ederek tacizde bulunuyorlar. Adamın hiç haberi yok. Adam bulunamayınca 'karının koynundan çık gel' diye hakaret ediyorlar, ev masumiyetini hiçe sayarak tahrik ediyorlar. Onların hesabı şu; baskın şeklinde gelince adam silahı alacak, karşı çıkacak, suçüstü yaratacaklar. O şekilde evlere saldırmaya başladılar bir-iki eve daha girdiler. -Tahrikçileri tespit edebildiniz mi? Kayseri'den de biraz daha takviye geldi. Biz de bu olayda işe karışanların tespitini yaptırıyoruz. Jandarma komutanı o zaman binbaşıydı, 27 Mayıs'tan sonra general, 12 Eylül'de İçişleri Bakanı oldu. Selahattin Çetiner... Olaylara karışanları tespit ettik. İfadeleri aldık ve dava açtık haklarında. Bu davayı açınca tabii siyasi bir gerginlik de oldu, büyütüyorlar. Davanın Ankara'da görülmesini bakanlıktan talep ettik. Dava Ankara'ya bir hafta içinde intikal etti. Kayseri'ye ilçe başkanının adam vurma teşebbüsü olayı gitti. -İnönü, Kayseri'ye gelmek istiyor? İsmet Paşa bir grup Halk Partili ile Kayseri il kongresine katılmak istiyor. Bahri Yazır isminde bir albayı Kayseri il başkanı yapacak. -Vali neden karşı çıkıyor? Vali Ahmet Kınık, siyasi gerginlik nedeniyle, kanunun kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak bir süre toplantıların yapılmasını erteliyor ve İsmet Paşa'ya telgraf çekiyor. "Paşam, Kayseri'de durum gergin. Siyasi toplantılar bir süre yapılmasın diye karar verdik. Siz de keşke gelmeseniz." diyor. İsmet Paşa, "Örfi idare mi var? Kimse bizim gelmemizi engelleyemez." diye 15-20 milletvekili ile Kayseri'ye hareket ediyor. Himmetdede, şehre 20 kilometre uzaklıkta büyük bir istasyondur. Tren orada mutlaka durur. Tren durduğu sırada resmi bir tebligat yapılsın, belki telgraf az bulunmuş, ulaşmamıştır diye kendisine vilayetin aldığı toplantı yasak kararı vali muavini ile iletiliyor. Tebligat sırasında bir tartışma oluyor. Kayseri'ye kongre yapılmasa da geliyor. Kayseri'den Yeşilhisar'a da uğrayıp öyle dönmek istiyor. -Valilik ne cevap veriyor? Yeşilhisar'da iki olay birden olmuş, belediye reisinin vurulması, sonra onu takip eden olaylar... Dumanı üstünde bir yer. İsmet Paşa oraya gelmek isteyince, gitmeyin diyorlar. Gitmem-giderim derken İncesu kavşağı var, Ürgüp'e gidiyor ve oradan Ankara'ya dönüyor. Kısa süre sonra 27 Mayıs oluyor. Aynı gün, 27 Mayıs günü, hemen, bu isyan halinde olan, hükümeti basmaya yeltenen sanıklar serbest bırakılıyor. -Nasıl bir kararla? Karar marar yok, emirle... Hukuk bitmiş, ihtilal hükümeti duruma el koymuş. Belediye başkanı davasını da Adapazarı'na verdiler. Oradan da Mustafa Ünal'ı serbest bıraktılar. -Neden büyük hadiseleri tetikliyor Kayseri? Biz gazetelerden, radyolardan işitiyoruz. Sağda solda olay çıkarılmak isteniyordu, ufak tefek olaylar büyütülüyordu. İsmet Paşa, Uşak ve İstanbul Topkapı'da protesto ediliyor, biraz daha büyütülerek planlı devam ediyor olaylar. -24'ünde olay oluyor, 25'inde Ulus gazetesinde "Polis halka ateş açtı" diye manşet oluyor? Manşet, olayı daha büyütüyor. Polisin halka ateş ettiğini görmedik. O da belki kendilerine göre tertip olabilir, bilemeyeceğim. -"İsmet Paşa'nın beklediği gün geldi" sözü neden söyleniyor? 'Size ve iktidarınıza son vereceğiz' anlamında söyleniyor. Sonunda öyle oluyor. Bu tür olaylar bir araya getirilerek bir darbe ortamı hazırlandı. Bu olaylar peş peşe yaşandı ve ondan sonra da darbe yapıldı. -Ülkede darbe ortamı var mıydı? Hiç öyle bir ortam yoktu! -Yeşilhisar'da var mıydı? Yeşilhisar'da CHP ilçe başkanı olayı olmasa her şey normal, orada partizanlığı gerektirecek, paylaşılamayan bir şey yok. -'Kooperatif seçimlerini CHP kazanmış, DP hazmedememiş' manşetleri var? Kooperatif seçimi olmuş, iktidar partisi hiç katılmamış, Halk Partisi mensupları seçilmişler. Hiç öyle bir çatışma yok, ihtilaf yok, paylaşılamayacak bir pasta yok. Halkın mağduriyetine mucip bir durum da yok. -Siz Halk Partililerle görüştünüz mü? Turhan Feyzioğlu (dönemin CHP milletvekili ve anayasa hukuku profesörü) oradaydı. Onu görünce dedim ki 'Burada hukuk dışı bir durum yok. Bir hukuk adamı olarak tetkikinize amadeyim. Bir yolsuzluk, bir haksızlık yapılmışsa siz daha iyisini yaparsınız.' dedim. O benim elimi sıktı, heyetin içinden ayrıldı gitti. -Tahkikat komisyonu neden kuruldu? Hükümet, tedbirleri yetersiz görüyor. 10-15 milletvekili gittikleri yerde ne paşa ne emniyet müdürü ne de genel müdür tanıyor. '2 ay sonra hükümeti devralacağız, biz geleceğiz' gibi çıkışlarla neredeyse ne emniyet ne adliye görev yapamaz hale gelmiş. Bu kadar çaresiz bırakılınca tahkikat komisyonunu kurmak lüzumu hissedilmiş olabilir. Darbeden önce de zaten kaldırıldı. -İhtilale zemin hazırlayan olaylar mı bunlar? Neler, neler? 27 Mayıs'tan sonra ve arifesinde öyle haberler çıktı ki harp okulu bombalanacak, talebe hareketlerinde binlerce talebe öldürülmüş, et kıyma makinelerinde çekilmiş, Et Balık Kurumu'nun buzdolabında saklanmış... Yine binlerce talebe öldürülmüş, Konya asfaltının altına gömülmüş, Celal Bayar'ın İsviçre'de 103 milyonu var gibi bir sürü haber yayımlandı. -Kaynak ne bu haberlerde? Kaynak, aynı merkezler... -İnandılar mı? İnanmasalar da içlerinde buna gerçekten inanmış gözükenler vardı. Belki de darbe yapmak isteyenler bunu var kabul etti. Basın her zaman her yerde kamuoyu oluşturmada samimi ve dürüst davranmazsa kötü olaylara alet olabiliyor. -Yeşilhisar'da muhabir var mıydı? Hiç gazeteci gelmedi, görmedik. Oradaki şahıslar, gazetelerin muhabirliğini de yapmış olabilir. Kendi senaryolarını gazetelere intikal ettirmiş olabilirler. -Halk bu yayınlara inandı mı? 1960'tan bu yana hep seçim yapıyoruz, halkın hiç onları tasvip ettiğini, kabullendiğini gördük mü? Halk hiçbirine inanmadı, hiçbirisi olmadı ki inansın. Bütün Türkiye 27 Mayıs öncesi ve sonrasını yaşadı gördü, bu işe bu işin heveslilerinden ve pay çıkaranlardan başka doğru diyen oldu mu? 27 Mayıs, Türkiye'nin en az 50 yıl geri kalmasının nedeni olmuştur. Halen demokrasinin rayına oturtulamamasının sebebi 27 Mayıs'tır. -Yassıada'da bu olaylar dava konusu oluyor ve Başbakan Adnan Menderes seyahat özgürlüğünü engellemekle suçlanıyor. İller Kanunu'nu çıkaran İsmet Paşa'nın kendisi. Yetkiyi veren o. Kanunda diyor ki siyasi gerginlik ve olay çıkma ihtimali varsa, orada yetkililer gereken tedbiri alır. Nedir bu? Kongre yapılması bir olayın çıkmasına sebep olabilir. Onun için de kongreyi erteliyor. İsmet Paşa "Ben Yeşilhisar'a gideceğim" diyor. Peki orada bir olay çıkması muhtemelse, bu yetkiyi kullanmak, hürriyeti tahdit sayılır mı? Gelse birisi orada İsmet Paşa'ya bir suikast yapsa, hadiseler çıksa, o zaman mülki amiri mesul etmezler mi? Suikast tertipleseler ve önleme imkanı olmasa dünya çapında bir hadise sayılmaz mı? O şartlar var orada, neden geliyorsun? Daha bir hafta, 10 gün olmamış, o hadiselerin üzerine gidip ne elde edeceksin? Kurt ne demiş kuzuya: 'Suyu bulandırdın, ben seni yiyeceğim'... Kuzu demiş ki 'Ya ben suyu bulandırmadım, ta aşağıdan içtim'... 'Olsun, suyu sen bulandırdın, seni yiyeceğim'... Kuzu yenmeye karar verilmiş, su bahane yani. -Menderes neden önleyemedi darbeyi? Menderes her zaman gücünü devletten değil, milletten aldığı için ve millete ters bir iş yapmadığını bildiği için böyle bir ihtimali düşünmüyor. Ama Tayyip Bey düşünüyor. Tarih tekerrür etmesin diye tedbirlerini almaya çalışıyor.

AKSİYON HABERLERİ İÇİN TIKLAYIN

<< Önceki Haber 51 yıl sonra tarihi itiraf! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER