Tedmur Hapishanesi Mahkumları Derneği Başkanı Muhammed Nebih Osman, hapishanede yaşanan işkenceleri anlattı.
"Hapishanede unutamadığım olaylar arasında, ‘Yunus Yunus’ adlı bir doktorun hapishaneye gelişi var. Üniversitede aynı sıraları paylaştığı mahkumlardan korkunç bir şekilde intikamını aldı. Onlara işkence ederek teker teker öldürdü. Hapishanede arkadaşlarımın biri işkenceye dayanamayarak, ona işkence yapan gardiyanı engellemeye çalıştı. Bunu gören gardiyanın yanındaki iki polis arkadaşımı tutup yere yatırdılar ve herkesin önünde, sadece nefsini müdafaa etmeye çalıştığı için boğazını kestiler."
Hapishanede kendilerinin sürekli götürüldükleri "Sert tuvaletler" adı verilen yerler olduğunu ifade eden Osman, şunları söyledi:
"Orada başımız lağıma sokuluyordu. Tuvaletlere gidişte ve dönüşte yol boyunca polisler, mahkumları vücutları morarana kadar döverlerdi. Günlük sayımlarda da işkence yapılırdı. Koğuşlar, mahkum çokluğundan dar kaldıkları için uykunun kendisi de bir işkenceye dönüşürdü. ‘Sert tuvaletlerden’ veya sayımdan koğuşlarına dönenlerin bazılarının eli kırılmış veya başı yaralanmış oluyordu. Bazıları ağrının şiddetinden yürüyemiyordu bile."
"Sakalımı yaktılar"
Muhammed Nebih Osman hapishanede, insanların şahsiyetlerine hakaret edildiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:
"Hapishaneye girdiğimde unutamayacağım bir olay yaşamıştım, o da gördüğüm aşağılama ve bakır tellerle dövülmemdir. En çok zoruma giden, başçavuşun, hapishane müdürü Faysal Ganim'in talimatıyla beni yere yatırması ve botlarını sakallarımla temizlemesidir. Tıraş günü ise sakalımı ateşle yaktılar. Bundan dolayı yüzüm yaralandı. Aslında bana acı veren yüzümün yakılması değildi, bilakis İslami kimliğimin sembolü olan sakalıma saygısızlık yapılmasıydı."
1980'li yılların başındaki tutuklamaların çoğunun Müslüman Kardeşler Teşkilatı'na(İhvan) yakın olma gerekçesiyle yapıldığını hatırlatan Osman, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tutuklandığımda 26 yaşındaydım ve Mühendislik Fakültesi son sınıf öğrenciydim. Hiçbir mahkemeye çıkarılmadan 1978'den 1993'e kadar 15 yıl tutuklu kaldım. Dışarısıyla irtibat sağlamak imkansızdı. Hapishanede kaldığım 15 yıl boyunca ailemle görüşemedim. Hapishane yönetimi mahkum yakınlarından ziyaret imkanı karşılığında yüksek miktarda altın talep ederdi. Altını da mahkumun annesinden isterdi. Bu yüzden fakirlerin görüşebilme imkanları yoktu. Ayrıca eşyalarımız hapishane görevlileri tarafından devamlı çalınırdı. Hapisten benden önce çıkan bazı arkadaşlarımdan, hayatta olduğum bilgisini aileme ulaştırmalarını istedim. Onlar, katil Rıfat Esed'in 1980 yılında Tedmur Hapishanesi'nde gerçekleştirdiği katliamda ağabeyimin şehit edilmesinden sonra, acaba yaşıyor muyum yaşamıyor muyum diye tam emin değillerdi ve tereddüt içerisindeydiler. Hapishanede geçirdiğim bunca yıldan sonra ailemle karşılaşmam çok büyük bir sürpriz olmuştu."