İŞTE YUSUF ACAR'IN O YAZISI
Çocukları korkutuyorsunuz!
Geçen hafta yazdığım Hocam Davutoğlu veya Bir Talebenin Hayal Kırıklığı yazısına farklı tepkiler aldım. Ama bunların arasında öyle bir tanesi vardı ki elimi kolumu bağladı. Ne diyeceğimi bilemedim!
İlkokul 3. sınıfa giden kızım yazımı görünce, “Baba artık yazmasan, seni de tutuklarlar diye korkuyorum” dedi. Suspus oldum, konuyu geçiştirdim. Sadece kızım değil, birçok çocuk ortada delil bile olmadan tutuklanan / gözaltına alınan gazetecileri ve polisleri, siyasileri eleştiren sıradan vatandaşları görüyor. Geçen hafta kızımı okula almaya gittiğimde arkadaşlarının “Hidayet Karaca hâlâ hapiste mi?” sorularına maruz kaldım. Çocuk dünyalarında anlam veremiyorlar böylesi hukuksuzluklara. Yarın kendi babalarının da hapse düşebileceği korkusu kaplıyor minik yüreklerini. Artık o kadar sıradanlaştı ki adalet ve hukukun çiğnenmesi, hiç de uzak değil bu ihtimal...
Geçen hafta Buğra Gürdoğan adlı bir vatandaş önce sokak ortasında makul şüpheden üst aramasına maruz kaldı. Yetmedi gece yarısı evi basıldı, saatlerce gözaltında kaldı. Evindeki Kur’an-ı Kerim’e ve Peygamber Efendimiz (sas) ile ilgili kitaplara suç delili olarak el konuldu.
Pazar günü gazeteci Mehmet Baransu’nun evine polis baskın yaptı. Evinde 12 saate yakın arama yaptı. İktidarın hiç hazzetmediği ve bunu açıkça ifade ettiği Baransu Emniyet’teki sorgusunun ardından gözaltına alındı. Nasıl bir etkiye maruz kaldığını bilemediğim savcı, ifade bile almadan onu tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk etti. Mahkeme de bekleneni yaptı, Baransu’yu tutukladı. Hem de daha önce yargılanıp beraat ettiği devletin gizli belgelerini ifşa ettiği suçlamasından…
Bilmem kaçıncı kez polislere operasyon düzenlendi. Onlarca polis yine gözaltına alındı, büyük bir çoğunluğu yine serbest bırakıldı. Az bir kısmı mahkeme sevk edildi. Muhtemelen daha önce İzmir, Ankara ve birçok şehirde yapılan negatif algı oluşturma amaçlı operasyonlardaki gibi hepsi serbest kalacak.
Geçen sene sahur operasyonuyla tutuklanıp aylardır haklarında iddianame hazırlanmayan ve bin türlü hukuksuzluğa maruz kalan polisleri ve onların ailelerini de hatırlayalım. Yolsuzluk, rüşvet ve terör davalarının üzerine korkusuzca giden savcı ve polislerin görevlerinden el çektirilip sürüldüklerini de unutmayalım. Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarıyla ilgili yaptığı haberlerden dolayı adliye kapılarında sorgulanmanın gazeteciler için artık “mesleğin fıtratı” haline geldiğini de görelim.
Evet, çocuklarımız sizin inşa ettiğiniz korku imparatorluğunun kâbuslarıyla babaları hakkında korkuyorlar. Ama biz karanlığın en yoğun olduğu zamanın, aydınlığın en yakın olduğu an olduğu inancıyla ümitlerimizi şahlandırıyoruz. Şahlandırıyor ve zalimin kelepçesinden değil, ancak haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olarak çocuklarımızın ve nesl-i âtinin yüzüne bakamamaktan korkuyoruz!