KCK/
PKK yapılanması,
eylem türleri ve kirli, derin ilişkileriyle farklı bir
örgüt profili çiziyor. Sıradan bir gerilla hareketi olmaktan çıkan örgütün tüm ayakları sürekli hareket ve
gelişim hâlinde. Hem silahlı çatışmayı sürdürüyor hem kendilerine örtülü
destek veren siyasetçilerin üzerindeki baskıyı sürdürüp olmadık işler yaptırıyor hem de
topluma karşı
psikolojik harekât uyguluyor. İddiaya göre, KCK/PKK, Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP)
Anayasa Mahkemesi tarafından bir an önce kapatılmasını istiyor. Bunun için de parti temsilcilerini, KCK ile irtibatını güçlendirecek şekilde yönlendiriyor. Çünkü, bir
Kürt partisi daha kapatılırsa oluşacak mağduriyet psikolojisi örgüte yarayacak. Hatta KCK, partinin kapatılması için mayıs ayını milat olarak seçti.
Mayısa kadar ya
dava açılmış olacak ya da parti, kapatılmayı sağlayacak eylemlerin içine çekilecek. Bu yönde talimatlar çoktan verildi. BDP'li siyasetçilerin “Ben de KCK'lıyım” diye kendini ihbar etmesinin altında yatan sebep bu.
Diğer taraftan yargı organlarının yürüttüğü
KCK operasyonlarının devam edeceği söyleniyor. Alınan bilgilere göre, Abdullah
Öcalan'ın
avukatlarını da kapsayan operasyonların perde arkasında ilginç bilgiler var. Adı geçen avukatlar, Öcalan-
Kandil-
Avrupa arasında KCK'nın talimatlarını taşıyan kişilerden oluşuyor. Özellikle
İrfan Dündar, yurtdışında olduğu için yakalanmayan Mahmut Şakar gibi kişiler avukat operasyonunun ‘
kilit isimleri' konumunda. Öcalan ile Dündar'ın 120, Mahmut Şakar'ın 74 görüşme yaptığı tespit edildi. Görüşmelerin çoğunda eylem kararı alındı ve sonrasında birtakım saldıralar gerçekleşti. Öcalan'ın Haziran 2004'ten itibaren avukatlar aracılığıyla KCK'nın silahlı kanadına saldırı talimatları verdiği artık kesinlik kazanmış durumda. Gözaltına alınan avukatların içinde Öcalan ile görüşmeyenler olsa da, çoğu KCK yapılanmasındaki ‘Hukuk birimi' içinde yer alıyor. Öcalan'ın vekâlet verdiği avukat sayısı aslında 250 civarında ve önemli bölümü KCK yapılanmasında ismi geçmeyen kişilerden oluşuyor.
KCK'nın örgüt şemasına bakıldığında operasyonların kimlere yapılacağı anlaşılıyor. KCK'nın ovadaki vesayetini sağlamanın vasıtası görülen kişi ve kurumlara karşı yeni operasyonlar yapılacağı söylenebilir. Zira bazılarına göre sıradan bir şema olarak nitelendirilen yapılanmanın unsurları bir bir harekete geçiriliyor. KCK/PKK bu şekilde canlı tutuluyor. KCK-BDP ilişkisinin bir an önce ortaya konulup partinin kapatılması örgütün istediği bir şey.
Diyarbakır'da görülen KCK davasında çıkacak bir karar BDP'nin örgütün yan kuruluşu olduğunu ortaya çıkaracak, dolayısıyla partiyi suçlu konumuna getirecek. Bu sonuçların doğuracağı problemler hesaba katıldığında Türkiye'nin önümüzdeki süreçte yine KCK üzerinden bir kaosun içine sürüklenmek istendiği ifade edilebilir.
Peki, bazı siyasiler ve gruplar tarafından eleştirilen KCK operasyonları gerçekten haksız mı? Sorunun cevabını bulmak için, gözaltına alınan veya tutuklananların geçmişlerine bakmak gerekiyor. Mesela Öcalan'ın avukatlığını yapan hukukçuların önemli kısmının KCK sözleşmesinde geçen yemini ettikleri belirtiliyor. Aslında sorulması gereken soru şu: KCK yapılanması nasıl oldu da bir anda çok sayıda
dernek,
vakıf ve
sendika içinde yer alabildi ve bazı kişiler üzerinden örgütü yönlendirmeye başladı? Bunun için biraz geriye gitmekte fayda var. Abdullah Öcalan'ın 1999'da yakalanıp tutuklanmasından sonra örgüt bir bocalama dönemine girdi. Fakat, artık adına
Ergenekon denen yapılanma daha önce PKK ile zayıflayan ilişkisini yeniden tesis etmeye başladı. ‘1999 Ergenekon-Analiz-Yeniden Yapılanma'
belgelerinde geçen ‘
terör örgütleri ile
işbirliği' maddesi bu dönemde ortaya çıkıyor. Bu sürede dokunulmayan Ergenekon kendisini 2001'den başlamak üzere yeniden yapılandırdı. Son olarak 2002 yılında mevcudiyetini resmileştirdi. Bu belgelerin hepsinde ‘faydalanılması gereken
terör örgütleri' listesinde PKK hep bir numara oldu. Bir iddiaya göre, Ergenekon yapılanması örgütün yeniden yapılandırılması için harekete geçti ve bazı subaylar örgüte katıldı. 2001'de dağdakiler dâhil şehirde yaşayan 300 kişilik bir PKK'lı listesi güvenlik birimleri tarafından dönemin
Adalet Bakanlığı'na sunuldu. Hatta o tarihte birçok kişi örgüte
yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle gözaltına alınıp tutuklandı; ama tuhaf bir şekilde serbest bırakıldı. Örneğin bu kişilerden biri şu anda PKK'nın medya ayağının önemli ismi olan Baki Gül'dü. 300 kişilik listedeki kişiler hakkında somut
deliller olmasına rağmen işlem yapılmadı, yapılanlar ise düzeltildi. Tuhaf bir el, 2001'de hazırlanan 300 PKK'lı listesini sümen altı etti. Aksiyon'un yıllar sonra ulaştığı listede ilginç isimler var. Bugün adı KCK ile anılan ve yapının ‘
beyin takımı' olarak geçen kişilerin ismi ön planda. O listede adı geçenlere yönelik herhangi bir hukuki işlemin yapılmamış olması PKK'yı yeniden toparlamaya yetti. 2002 örgütün yeniden dirildiği yıldı. Sonrasında 2004'te çıkartılan ‘savaş' kararı ile KCK/PKK güçlenerek ortaya çıkan bir yapı oldu.
Bugünkü neticeden dönemin Adalet Bakanlığı sorumlu tutuluyor. İşin ilginç tarafı, şu anki KCK davasında adı geçenlerin yüzde 90'ı 2001'deki listede yer alıyor. Bu kişiler KCK'nın ana damarlarını oluşturan mevkilerde görevli. Yine güvenlik güçleri tarafından 2010'da hazırlanan 300 kişilik bir başka listede aynı kişilerin adı geçiyor. Ancak bu kez iş şansa bırakılmadı. Bazı şahıslar KCK operasyonlarında gözaltına alınırken bazılarının ismi yerel güvenlik birimlerine ve gümrük kapılarına verildi. Bu isimler aynı zamanda İnterpol'e bildirildi. Listede
Aleviler üzerinde ayrıca çalışılmış. KCK'lıların yüzde 40'ının Alevi kökenli olduğu ileri sürülüyor. Özellikle
Tunceli kökenli Alevilerin örgütteki varlığının artması ayrı bir
tartışma konusu. Kripto Ermeniler olarak işaretlenen isimler de dikkat çekiyor.
Psiklojik savaşı yöneten üçlü
KCK/PKK yapılanmasının kendi yayın ve medya organları aracılığıyla psikolojik savaş yürüttüğünü söylemek mümkün. Bu savaşı veren, çoğu zaman bazı
sivil toplum oluşumlarına yönelik kara
propaganda yapan ve KCK'nın yayın akışını düzenleyen üç isim ön plana çıkıyor: Baki Gül, Mustafa
Karasu ve Duran
Kalkan. Bu kişilerin ortak noktaları bir hayli fazla. Örgütte ‘
yönetici' adına birçok açıklamayı bu kişiler yapıyor. Bu şahıslar özellikle
Fethullah Gülen Hareketi'ne yönelik başlattıkları kara propaganda ile
Kürtler üzerinde etkili olmaya çalışıyor. Üç kişinin derin kadronun bir parçası olması ve birlikte çalışması dikkat
çekici.
Duran Kalkan ve
Mustafa Karasu, PKK'nın kuruluş aşamasında yer alan ve
Ankara Grubu olarak bilinen ekipten. Özellikle Karasu'nun Ergenekon bağlantısı, tanıklar ve birtakım belgelerle sık gündeme geldi. Örgütün şahin kanadını
Cemil Bayık ile birlikte bu kişiler yönetiyor. Fakat örgütte sevildikleri pek söylenemez. Hem Kalkan hem de Karasu'nun muhtemel bir operasyonda Türk güvenlik güçlerinden çok, kendi militanları tarafından öldürülmekten korktuğu belirtiliyor. Bu aynı zamanda onların sağ ele geçirilmesini istemeyenlerin de beklentisi. Derin devlet ve KCK/PKK, üç kişinin sağ ele geçirilmesi durumunda örgütün bütün karanlık ilişkilerini ortaya dökmelerinden korkuyor ve bu yüzden tetikte bekliyor. Dolayısıyla bu kişilerin hayatta kalma şansları neredeyse yok gibi.
Derin kanatla birlikte çalışan ancak pek bilinmeyen diğer isim Baki Gül ise ‘Derin' kadronun önemli ayağını oluşturuyor. PKK yanlısı TV ve gazetelerde boy göstermesiyle tanınan Gül'ün geçmişinde izah etmekte zorlandığı karanlık noktalar bulunuyor. Sümen altı edilen 300 kişilik listede adı kırmızı kalemle çizilenlerden. Gül'ün karanlık ilişkileri örgüt içinde de biliniyor.
Tunceli merkeze bağlı Okurlar nüfusuna kayıtlı 1974 doğumlu Gül'ün adı ‘derin kadronun basıncısı' olarak geçiyor. 2001 yılında adı listede olmasına rağmen
Kuzey Irak'ta gerçekleştirilen basın konferansına katıldığını tanıklar anlatıyor. Zaman zaman kırsalda bulunan, örgüt kamplarını dolaşan Gül, ‘PKK medyasının her şeyi' olarak da anılır. 2004 yılında hakkında örgüt üyeliğine dair çok sayıda belge ve delil olmasına rağmen adliyede serbest bırakılması kafaları karıştırdı. Çünkü kendisinden daha az örgüt bağlantılı olan arkadaşları tutuklanıp cezaevine gönderilirken, o ‘gizli el'in kurtardıkları arasındaydı.
Alevi-Sünni çatışması!
KCK/PKK içinde başlayan ve giderek derinleşen diğer bir
kavga Alevi-Sünni çatışması. Derin Alevi kanat çözüm istemiyor ve sürecin bu şekilde devam etmesinden yana. Örgütte hayli etkili konumda olan Aleviler KCK/PKK yapılanmasını da şekillendirecek güce sahip. Ancak Sünni PKK'lılarla son dönemde araları açılıyor. Önce Zazalarla çatışmaya giren Aleviler onları örgütten uzaklaştırmayı başardı. Şimdi ise Sünni örgüt mensuplarını sindirmeye çalışıyorlar. Kendilerinden yana olmayanları yetkisizlendiren Derin Alevi kadro şu anda örgütün tek hâkimi durumunda. Onlar KCK'yı yönlendirdiği gibi, örgüt adına resmî görüşmeleri de yapıyor. Mustafa Karasu isminin sık sık görüşmelerde geçmesi boşuna değil.
KCK yapılanması şeması içinde siyasi alan kısmında yer alan
Kürdistan Aleviler Birliği, tam bir örgüt okulu olarak çalışıyor. KCK bir dönem
DHKP-C'nin etkili olduğu ve kullandığı Alevi vatandaşlarımızı aynı yöntemle kullanıyor. Daha çok “Ali'siz Aleviliği” savunan ve
İslamiyet karşıtı bir propaganda yürüten örgüt, Alevileri, dinî duygularını istismar ederek örgüte kazandırıyor.
İstihbarat birimleri, son dönemde örgüte katılanların dinî-mezhebî profilini çıkarmış. Buna göre, örgüte katılanların yüzde 60'ı Alevi kökenli, yüzde 35'i Sünni, yüzde 5'i ise diğer dinlere mensup. Aslında bu durum geçmişten beri devam ediyor. 300 kişilik listede Tuncelili ve Alevi olarak geçenlerin sayısı ise 25.
KCK, Kürtleri fişliyor KCK/PKK yapılanmasının
kent meclislerine bağlı mahalle örgütlenmeleri adı altında istihbarî bilgi toplama dışında bölgede yaşayan Kürt vatandaşları da bir bir fişlediği ortaya çıktı. Operasyonlarda ele geçirilen dokümanlar arasında çok sayıda kişiye ait özel bilgilere ulaşıldı. Bu bilgiler Diyarbakır merkeze gönderilmek üzere her ilin Kent Meclisi tarafından tanzim ediliyor. 28 Şubat'takileri aratmayan türden
fişlemeler dikkat çekici ayrıntılar içeriyor. Örneğin, bir şahısla ilgili fişlemede maaşı, kaç çocuğu olduğu, çocuklarının yaşı, hangi okula gittikleri, bir cemaat veya vakıfla ilgisi olup olmadığı gibi bir dizi soruya
cevap aranıyor. A. isimli şahıs hakkında tutulan fişleme raporunda şöyle deniyor: “Bu Kürt bizden değildir. Kendisi Kürt, karısı Kürt ve
yerli olmasına rağmen örgüte yardım ve destekte bulunmuyor. Üç çocuğu var. Bir çocuğu … cemaatine ait
okuma salonuna gidiyor. Ama büyük kızı bir yere gitmiyor, biz bunu kullanabiliriz. Ayrıca
aile namaz kılıyor ve x televizyonlarını seyrediyor. Küçük oğulları girdiği sınavlarda başarılı oluyor, xx dershanesine devam ederse gerçek bir Kürt olmaktan çıkacaktır. Bu ailenin en az bir ferdini kazanmalıyız.” Kişilerin ne zaman eve girip çıktıkları, hangi komşularıyla samimi oldukları dahi fişlemelerde yer alıyor.
Gizlenen listeden bazı isimler 2001 tarihinde hazırlanan, dağdaki teröristleri kapsayan ancak onlara yardım eden veya onlarla irtibatlı olanların da yer aldığı listede ilginç isimler bulunuyor. Bugün KCK yapılanmasında da bu isimleri görmek mümkün. Söz konusunu listede şu anda örgütten ayrılanlar da var. Bunlardan biri
Osman Öcalan. Hâlen geçerli olan isimlerden bazıları ise şöyle: Zübeyir Aydar, Remzi
Kartal, Rıza Altun, Duran Kalkan, Murat
Karayılan, Ali
Haydar Kaytan, Gülüşan Sever,
Sakine Cansız,
Nilüfer Koç, George Aryo,
Gönül Tepe, Nuriye Kespir,
Muzaffer Ayata,
Sabri Ok, Makbule Eksen, Dündar
Alparslan, Cemil Bayık, Mustafa Karasu, Dursun Ali Küçük, Pınar
Yıldırım, Mustafa Okçu, Suna Parlak, Rukiye İncesu, Baki Gül, Reşat Ok, İrfan Dündar, Mahmut Şakar, Osman Özçelik, Hüseyin
Cengiz, Fatma Gül, Mehmet Gündüz,
Nedim Seven, Ruhşen Mahmutoğlu,
Hamit Bayram, İsmet Öğet, Fehmi
Atalay, İsmail Nazlıkul (
Kasım Engin), Nurettin Demirtaş, Sebehat Tuncel,
Bengi Yıldız, Nejdet Atalay, Lokman
Özdemir.
HAŞİM SÖYLEMEZ