'
Darbe travması' yüzünden, kimi hâlâ
soğuk suyla duş alamıyor, kimi de karanlık olduğu için sinemaya gidemiyor.
Kocaeli Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Enstitüsü araştırma görevlisi
psikolog Nesligül Nihal Olgun, 2 yıllık bir çalışmayla 12
Eylül darbesinden sonra 1 ile 120 ay arasında cezaevinde kalan ve işkence gören kişilerde travmatik stres belirtilerini ve depresif tavırları araştırdı.
Araştırma kapsamında
İstanbul,
Ankara ve İzmit'te yaşayan 6'sı kadın toplam 32 kişiyle görüşüldü.
İŞKENCECİYİ SESİNDEN TANIDI
Araştırmaya katılanlar, cezaevlerinde falaka, elektrik verme,
ölüm tehdidi, gürültülü
müzik ve marş dinletme, dayak, askı, basınçlı su gibi işkence yöntemlerine maruz kaldıklarını anlattı. Hatta bir katılımcı, yıllar sonra işkencecisini sesinden tanımış. Kimisi de ilk kez paylaşmış yaşadıklarını. Araştırmanın sonunda 2 kişiye travma sonrası stres bozukluğu, iki kişiye de depresyon tanısı konuldu. 12 kişide de travma sonrası stres bozukluğunun ve depresyonun güçlü belirtileri tespit edildi. Araştırmada,
12 Eylül'ün insanlar üzerinde bıraktığı izler ise şöyle sıralandı:
-Yaşadıkları işkencelerden yıllar sonra bile haki
renk (asker yeşili)
kıyafet giyemiyorlar.
-
Arabesk müziğe tahammül edemiyorlar.
-Soğuk suyla duş alamıyorlar.
-
Sinema gibi karanlık yerlere giremiyorlar.
-Bazı katılımcılarda, yıllar sonra bile elektrik fobisi sürüyor.
-Sık sık rüyalarında tutuklandıklarını veya işkenceye uğradıklarını görüyorlar.
'İNSANIN AKLINI ZORLUYOR'
Ruhsal travma alanında uzman olan Nesligül Nihal Olgun sonuçları şöyle yorumladı: "Kayıplar, deprem,
tecavüz gibi pek çok öykü dinliyoruz. Ama dinlediğimiz bu işkence öyküleri insan aklının sınırlarını zorlayacak cinsten. Ne kadar uzman olursanız olun, etkilenmemek mümkün değil. O dönem yaşadıkları olaylar bugünkü
yaşam kalitelerini olumsuz etkilemeye devam ediyor."