Paşa'nın, Yassıada'ya götürülürken de yanında olan 'kırmızı valiz'de yıllarca sakladığı notlarda, darbecilerin yaptığı zulümler ve çekilen acılar ilk elden anlatılıyor.
O, emrinde on binlerce askeri olan bir Genel
kurmay Başkanı. 26'ı
Mayıs'ı
27 Mayıs'a bağlayan geceyi bakın nasıl anlatıyor. "Saat 3.30...
Çankaya'dan Cumhurbaşkanı,
yaveri Yarbay M.Tayyar'ın
telefonu ile uyandım.
Köşkün arkasından sesleri gelen tankların
emniyet birliklerine ait olup olmadığı soruluyordu. Eşim rahatsızlığı nedeniyle Almanya'da hastanede olduğundan evde yalnızdım. Saat 3.45'te emir
subayı
Binbaşı Abidin Serpil,
Harp Okulu'nun 2
1 Mayıs günü olduğu gibi nümayişe başladığını
Genelkurmay dahil bütün binalara
Harp Okulu'ndan nöbetçiler konduğunu ve bize ait otomobillerin çıkmasına müsaade edilmediğini bildirdi. Örfi İdare, Garnizon,
Merkez ve Tümen Komutanlık telefonlarından
cevap alınamıyordu. Çankaya'ya yaver Yrb. Tayyar'a telefon ederek Sayın Cumhurbaşkanına "Harp Okulu'nun nümayişe başladığını, görünüşe göre Örfi İdare, Emniyet ve Merkez Komutanlığı birliklerinin pasif kaldıklarını, Köşk arkasındaki tankların Harp Okulu nümayişçilerinin gösterisi olabileceğini, arabam olmadığından evden çıkamadığımı; Muhafız Komutanı
Albay Osman Köksal'a
savunma için emir verilmesini" bildirdim. Saat 4.30 olmuştu. Bu esnada
Veteriner General Burhanettin Uluç bir Harp Okulu subay talebesi ile kapıya gelmişler, benim telefon muhaverem (görüşme) esnasında kapı açılmadığından, dipçikle kapıyı kırmaya başlamışlardı."
Örfi İdare ve Genelkurmay Karargahı'nda tıpkı
Çankaya Köşkü gibi kuşatıldığını öğrendiğinde Erdelhun Paşa'nın endişeleri de artmıştır. Derhal Çankaya Köşkü'nü arayarak elindeki kuvvetleri hareketlendirmek, hiç olmazsa Cumhurbaşkanı, Muhafız Alayı Komutanlığı'ndaki askerlere savunma emri vermek ister. Ne yazık ki Muhafız Alayı Komutanı Kurmay Albay Osman Köksal da cuntacı ekibin içindedir. Komiteci albay, ne kendisini ne Cumhurbaşkanı Bayar'ı dinler.
Erdelhun, cuntanın başlattığı darbenin en sıcak dakikalarını, yaşandığını anlar. Devletin kurumları Çankaya Köşkü, Genelkurmay Karargâhı,
Başbakanlık,
Meclis ve
sıkıyönetim komutanlıkları işgal ediliyordur. Evinden çıkmaya hazırlanırken cuntacıların kapısını kırarak içeriye girdiği Erdelhun Paşa, kendi el yazısıyla kaleme aldığı notlarında gözaltına alınma hikâyesini şöyle anlatır. "Esasen çıkmağa hazırlandığımdan elimde şapkam vardı. Harp Okulu'na gideceğim söylendi. Pekiyi dedim. Fakat General (Uluç) koluma girmek istedi, reddettim.
Kapımın önünde bir tank ile bir Tomksav top ve makineli tüfekli jeeplerin sıralanmış olduğunu gördüm. Bu esnada
teğmen, 'Satılmış adam!' diye bağırdı ve Tomsunu (yarı otomatik
silah) bana tevcih etti (yöneltti). Jeepe binince General (Uluç), 'Dün Genelkurmay'da konuştuk ne idi, neler söyledin?' Harp Okulu öğrencisini göstererek, 'Bunları mı vurduracaktın?' dedi. Teğmen de 'Sen bize geçen sene hükümete
destek ve imara yardımcı olmamızı söylemiştin' diye ekledi. General (Uluç) 'sen konuşma!' diye onu susturdu."
Bir grup cuntacı daha birkaç saat önce emri altında bulundukları Genelkurmay başkanının tek kelime etmesini bile istemez. Bakışlarda nefret vardır. Eller silahların tetiklerindedir. Konutun kapısındaki koruma subayları da cuntacılara direnemez.
Askerî cip, Paşa'yı Harp Okulu'na götürmek üzere yola çıkar. Ardından yaşananları Erdelhun'un kaleminden okuyalım: "Harp Okulu'na gelince kapıda Okul Komutanı olarak General Sıtkı Ulay, Tomson'lu duruyordu. Jeepten inince o günün modası olan kola girmek pozunu General (Uluç) tatbik etmek istedi. Ben, 'Okul Komutanı, bu da ne demek!?' dedim. O da Veteriner Paşasına 'Boş veriniz,
general serbest gitsin' dedi. Bu suretle Harp Okulu şeref salonuna alındım. Derhal üstümde ne varsa, para ve saat;
gömlek hariç her şey alındı."
Cuntanın 'lider ol' teklifine red: Hayatım pahasına bu döneklik kabil olmaz
Gün ağarmış, radyoevinden okunan bildiriyle tarihe kara bir leke olarak geçen,
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk darbesi ilan edilmiştir.
Erdelhun'un valizinden çıkan el notlarından belki de en ilginci darbecilerin silah zoruyla gözaltına alıp günlerce Harp Okulu'nda zorla tuttukları Erdelhun Paşa'ya daha ilk gün 'darbenin başına geç' teklifi yapmalarıdır. Erdelhun, o gün aldığı teklifi notlarında şöyle anlatıyor: "27 Mayıs günü öğleye kadar bazı subaylar gelerek bu hareketin benim tarafımdan yapılmasının beklendiğini ilettiler. Fakat benim körü körüne hükümete bağlılığımın bu neticeyi verdiğini, kendime yazık ettiğimi iki saat içinde her şeyin olup bittiğini söylediler. Pek sevdiğim ve takdir ettiğim
sınıf arkadaşım
emekli bir
korgeneral de 15-20 kadar subayla birlikte benim radyoya giderek beyanat vermemi, ihtilalcilere iltihakımı ve bu işin başına geçmemi teklif etti."
Silahların gölgesinde bile
demokrasi vurgusu yapan Erdelhun Paşa, sınıf arkadaşına bir gün önce Genelkurmay Karargâhı'nda subaylara anlattığı Silahlı Kuvvetler'in seçilmiş hükümetlerin emrinde olduğu sözlerini hatırlatır. Erdelhun'a
kulak verelim: "Bu ilgisine teşekkür ettim, fakat 15-20 saat evvel, yani dün Genelkurmay'da ihtilal aleyhine konuştuğumu ve böyle bir hareketi asla tasvip etmediğimi söylediğimi ve halen mevkuf olup, ne sıfatta olduğumu bile bilmediğimi, hayatım pahasına da olsa böyle bir dönekliğin kabil olmayacağını söyledim ve reddettim."
Darbeci subayların Erdelhun'a bu teklifi yaptıkları saatlerde en büyük korkuları
Ankara ve
İstanbul dışındaki komutanların karşı bir müdahale ile onları derdest etmesidir. Dönemin 3.
Ordu Komutanı Ragıp Gümüşpala'nın "Şayet başınızda benden daha kıdemli bir ihtilal lideri yoksa 3. Ordu'ya Ankara'ya yürüme emrini verir, isyanı bastırırım." sözleri cuntacıları daha da korkutur. Cuntacılar, Kara Kuvvetleri'nde ayrılarak emeklilik hesabı yapan
Cemal Gürsel'i İzmir'den uçakla getirerek cuntanın başına geçmeye ikna ederler.