Ortalık toz-
duman;
siyaset altüst halde... Sağ, sol, ileri, geri kalmadı; her şey birbirine girdi.
Abdullah Gül'ün konuşmaları -özellikle Gül'ün türbanla ilgili sözleri-
Abdüllatif Şener'in
aday olmama kararı,
İlhan Kesici, Lütfullah Kayalar gibi adları merkez sağ siyasetle birlikte anılagelmiş kişilerin
CHP'den,
Ertuğrul Günay, Zafer Üstgül,
Reha Çamuroğlu gibi isimlerin AKP'den aday olmaları, normal sayılacak, siyasetin cilvesi denilerek izah edilecek bir durumla karşı karşıya olmadığımızın işareti.
Peki olan ne derseniz... Cevabım şu:
Fazla altı çizilmemekle birlikte AKP'nin önceki gün çıkardığı aday listeleriyle gerçek anlamda değişim sürecine girdiğini söyleyebilirim.
Tayyip Erdoğan'ın bugüne kadar el üstünde tuttuğu kadro ve zihniyet dokusuyla yola devam edemeyeceğinin, tavır ve üslubunda ısrarlı olursa kendisiyle birlikte Türkiye'yi de ciddi sıkıntıya sürükleyeceğinin farkına vararak kökten bir değişiklik kararı aldığı anlaşılıyor. Kökten değişiklik kararı diyorum zira aksini düşünmek Tayyip Erdoğan'ın bile bile başına büyük dert aldığı manasına gelir. AKP'ye katılan yeni isimlerin partiye sadece 'vitrin' oluşturmak için davet edildiklerini, siyasette fazla etkili olamayacaklarını düşünmek akla ziyandır.
Kariyerinde CHP Genel Sekreterliği olan
Ertuğrul Günay'ın bazı şeylere '
evet' dese şu an
Baykal'ın en yakınındaki kişi konumunda olacağını bilmek, onun Erdoğan'dan temel bazı konularda söz almadan AKP saflarına geçtiğini düşünmeye mani. Bu, diğerler adaylar için de geçerli. Yani verilen sözler tutulmadığında ya da
ümitler boşa çıktığında cemaat disiplini gereği susup oturacak, küsüp sessizce geri çekilecek kişiler değil bunlar. Öyle bir durumda, şüpheniz olması ki Erdoğan siyasi hayatında şu ana kadar yaşamadığı, hatta aklına hayaline getirmediği, CHP hırçınlığını mumla aratacak sertlikte bir iç muhalefetle karşılaşır. Gemileri yakıp gelmiş insanın hedefine ulaşmaktan başka ne seçeneği olabilir ki... Bugüne kadar içinde yer aldıkları camiaya tercihlerini AKP'den yana kullanmakla ne kadar isabetli karar verdiklerini göstermelerinin tek yolu, savundukları değerler istikametinde Türkiye'nin ciddi mesafe kaydetmesini sağlamak...
Sonuç: 23 Temmuz'daki AKP herhalde bugünkünden çok faklı olacak... Tayyip Erdoğan bir kere daha
iktidar şansını elde ederse, gelişmenin bu yönde olacağını yaşayıp göreceğiz. Örneğin
Bülent Arınç ve ona yakın isimler silinip gitmeyecekler belki, ama şüpheniz olmasın ki iyice kenara çekilecekler...
Toz/duman tablosunun bir diğer önemli hadisesi merkez sağdaki
birleşme girişiminin suya düşmüş olması.. Neden böyle oldu diye uzun uzadıya düşünmeye gerek yok.
Gerek Mehmet Ağar'ın gerekse
Erkan Mumcu'nun hukukla başlarının hoş olmaması doğurdu bu sonucu. İki lider 'Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'ndan muaf, kafamıza göre takılsak nasıl olur' dediler zahir.. Oysa Ağar'ın da Mumcu'nun da birikimine itimat edebileceği bir
hukukçu yanı başlarındaydı: Tuncer Enginertan. Kahve muhabbeti düzeyinde başlayan işin ne netice vereceğini sorsalar kendilerine bugünkü trajikomik tabloyu anlatırdı herhalde. Şimdiden sonra DYP (Partinin yeni adı DP mi YDP mi karıştı) ve
ANAP hüsrana uğrarsa şaşırır mısınız?
CHP'ye gelince.
Bu
seçim şüpheniz olması ki Deniz Baykal'ın siyasi hayatı açısından belirleyici nitelikte olacak. Şayet CHP sandıktan muhalefet partisi konumunda çıkar, AKP yine tek başına hükümet kurabilecek çoğunluğu elde ederse, bilin ki Baykal açısından
deniz biter... Zaten bunun farkında olduğu içindir ki Deniz Bey kazanmak için gözden çıkaramayacağı hiçbir şeyin, hiç kimsenin olmadığının bütün işaretlerini verdi. Rahmetli
Bülent Ecevit de 1977 seçimleri öncesi benzer bir sıkıntı yaşamış, liste hataları yüzünden kıl payı farkla seçimi kaybettikten sonra, kabaran iktidar beklentisine
cevap vermek için AP'den
transfer olan 11 milletvekiline
bakanlık vaat ederek siyasi hayatının en içine sinmeyen
kabine listesini hazırlamak zorunda kalmıştı... Deniz Baykal'ın kimseye kapıyı kapatmak istememesini, GP konusunda son ana kadar gel-git yaşamasını, Süleyman Demirel'e yaptığı ziyareti vs. bu çerçevede okumak lazım..
Nihayet MHP...
Bu seçim şayet üç partiyi TBMM'ye taşıyacaksa, üçüncü parti MHP olacak. Partisini sokaktan çeken Bahçeli kurulduğundan bu yana ilk kez MHP listelerinde slogan değil proje üretebilecek, özellikle dış
politika, ekonomi, sosyal politika alanında deneyimli, kamuoyunun tanıdığı isimlere yer verdi.. Ne
ittifak arayışlarına girdi, ne güç odaklarına güven verme ihtiyacını hissetti.
MHP için bugünden şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bahçeli
Meclis aritmetiği imkân verdiği takdirde CHP'yle
koalisyon kurmakta tereddüt etmez.
Avni Özgürel/
Radikal