Denizlili Vedat
Oruç (33) çevresinde olup bitene duyarlı bir
avukat. Lisansını
Marmara Üniversitesi’nde, yüksek lisansını da
İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin Uluslararası Ticaret Hukuku ve
Avrupa Birliği Bölümü’nde tamamlamış. Halihazırda İstanbul’da serbest avukatlık yapıyor. Bizi Oruç’un
Kadıköy’deki ofisine çekense tüm bunlardan farklı bir yönü; koleksiyonculuğu ve koleksiyonundaki birbirinden değerli tarihî eserler.
Vedat Oruç mesleğinden gelen bir tazyikle önceleri
Osmanlı dönemine ait kadı kararları, hukuk kitapları, vekâletnameler, hisse senetleri, Sened-i Hakani denen
padişah tapularını biriktirmeye başlamış. Ardından da Osmanlı’ya ve değişik ülkelere ait
haritalar...
Cumhuriyet’in ilk döneminden de
TBMM Matbaası’nca basılmış ilk
kanun kitapçıklarını, Sicil-i Kavanin ciltlerini, özel noter yazılarını toplamış. Hatırı sayılır bir koleksiyona sahip olsa da o kendini “koleksiyoner” olarak görmüyor; “Bizimki bir amatör merakla başladı.”
“Nasıl başladı?” diyoruz. “Hikâyesi elbette uzun.” diyor ama mesleğinin kazandırdığı bir kolaylıkla da bir çırpıda anlatıyor: “Rahmetli dedem
Ramazan Oruç’un dayısı âlim bir zatmış. El yazması epey kitabı varmış. 1916
doğumlu dedem Ramazan Oruç 7-8 yaşlarına geldiğinde okuması için ona bazılarını
hediye etmiş. Dedem o kitaplar vasıtasıyla okumayı öğrenmiş. 2000 yılında, 84 yaşında
vefat ettiğinde birçoğunu defalarca okumuştu. 1800’lerden kalma bu el yazması eserleri bana bıraktı dedem. Bu sayede tarihî eserlere merak saldım.” Vedat Oruç
genç yaşta tutulduğu bu meşguliyeti İstanbul’da mesleğe ilk adımını attığı dönemde de sürdürmüş.
Beyoğlu Tünel’deki
İstanbul Barosu’nun Staj Eğitim Merkezi’nden her çıkışında civardaki sahaflara dalar, yeni düşen eserleri cep harçlığını feda ederek toplarmış. İlk işine Kadıköy
Moda’da başlar. O dönem Moda’daki sahaflar ikinci adresi olur. 1950 sonrasıyla ilgilenmediğini aktarıyor Vedat Oruç. Hâlihazırda elinde 1750 yılına ait eserlerin bulunduğunu ifade ediyor: “Yakın dönemi toplamaya gerek görmedim. Şimdilik 300 yıllık bir serüven benimkisi. Bu yolun ilk adımında olduğumu kabul ediyorum.”
Ona göre bilinenin aksine bu işlerde her zaman büyük paralar söz konusu olmuyor: “Öyle cep yakan paralardan da bahsetmiyorum ben. 4-5 yıl kadar önce
Gürcistan’a gitmiştim.
Başkent Tiflis’teki bir
pazar yerinde Sovyet dönemine ait madalyalar satan bir pazarcıdan, 1916 basımlı iyi korunmuş 1 Osmanlı Lirası’nı çetin pazarlıklar sonucu 9-10 dolara aldım. O parayı gördükten sonra orada bırakamazdım zaten. Yani anlayacağınız öyle çok paralar da harcamıyorum.”
ZELLİÇ BİRADERLER BASMIŞ
Oruç’un elindeki haritarlardan biri dikkatimizi çekiyor. 1923 yılına ait “
Türkiye’nin
Adli Teşkilat Haritası”nı elde etme çilesini bize zevkle anlatıyor: “Kadıköy’deki sahaf Ruhi Bey’e ara sıra uğrarım. Bir gün “Abi senin dikkatini çekecek bir şey buldum”dedi ve dükkanda aramaya başladı; ben de haritayı kaçırmamak için başından ayrılmıyorum. O gün bulamadık. Üzerinden 15 gün geçince ümitlerim de kesilmişti; tabii bu arada Ruhi Bey’i gün aşırı arıyorum. 15 günün sonunda, bulduğunu ve gelip alabileceğimi söyledi. Hemen haritayı aldım, çerçeveletmeden önce de taratarak dijital arşivime kaydettim.”
Orta hâlli meraklının cebini yakmayacak bir meblağa aldığını söylemekle yetinip detayına inmiyor. Hâlihazırda
Adalet Bakanlığı’nın arşivinde olup olmadığını öğrenemediği bu haritanın, dönemin Adalet Bakanlığı tarafından Osmanlı’da ferman gibi devlete ait önemli belgeleri basan Zelliç Biraderler Matbaası’nda bastırıldığını belirtiyor.
Dönemin Türkiye sınırlarını baz alan (mesela
Hatay o günlerde sınırlar içinde değil) haritada tüm ülkedeki müstakil
cinayet mahkemelerinden ticaret mahkemelerine, sulh hâkimliğinden başmüfettişliklere kadar tüm adli makam ve kadroların detayları veriliyor. Haritadaki kadro ayrışmaları farklı renklerle sağlanıyor. Sadece mahkemeler değil, hukuk okulları, barolar ve müfettişlik mektepleri de farklı simgelerle il il yansıtılıyor. Özellikle bugünlerde var olmayan ‘müstakil cinayet mahkemeleri’nin o dönemlerde aşiret sisteminin daha katı işlediği Doğu
Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaştığı, Ege ve Marmara bölgelerinde de ticari mahkemelerin fazlalığı dikkat çekiyor. Hangi ilde kaç hâkim ve adli personelin bulunduğu da net bir şekilde görülüyor. Ege Denizi’ne o dönemde “Osmanlı
Adalar Denizi” dendiğini, Hatay’sız Türkiye sınırının nasıl çizildiğini de görebiliyorsunuz Türkiye’nin Adli Teşkilat Haritası’nda.
Haritayı her görenin ilk olarak 86 yıl önce il ve ilçesinde hangi mahkemelerin bulunduğuna baktığını anlatıyor Avukat Vedat Oruç. En çok da ‘müstakil cinayet mahkemeleri’nin merak edildiğini vurguluyor. Oruç, haritada o günkü şartlara rağmen çok ince ayrıntılara girildiğini, doğru okunabilmesi için de işaret dizini ve
harf tanımları verilmesinin çalışmanın değerini arttırdığını söylüyor. Haritaların, oluşturulduğu dönem hakkında sadece coğrafi ve fiziki açıdan değil, sosyokültürel açıdan da ipuçları verdiklerini hatırlatıyor.
Meşguliyetini “çöpe giden tarihe hak ettiği değerin verilmesi” açısından önemli buluyor Vedat Oruç. Hukuk tarihi üzerine belgeler toplamayı misyon edindiğini ifade ediyor. “Bu eserler eski olduğu için değil, ait oldukları tarihi bize yansıttıkları için değerli.” diyor.
Abdülhamid Han’ın şahsi tapusu da onda
Koleksiyonununda İkinci
Abdülhamit Han’ın
Halep, Şam,
Kudüs, Musul,
Süleymaniye gibi kentlerdeki arazilerine ait bazı tapular da var. Oruç, Abdülhamid’in Osmanlı topraklarında neft yağı (petrol) arayan İngilizleri izlettiğini ve çalışma yapılan arsaları parasını ödeyerek satın olarak bunların yabancılara geçişine engel olmaya çalıştığını hatırlatıyor. Daha sonra bir şekilde savaş hukukuna tabi kılınan bu yerler Sultan’ın elinden çıkartılmıştı. Henüz hepsini tercüme edememiş olsa da, Han ile ilgili belgeleri almaktan geri durmuyor.
Erdoğan Şimşek (Harita Mühendisi):“Etkili bir tematik harita”
Türkiye’de
modern anlamda haritacılık 1900’lerin başlarında başlamış. İlk yıllarda Almanlara, 1940’lardan sonra da Fransızlara haritalar hazırlatılmış. O yıllardaki haritaların en belirgin özelliği renkli ve zengin görsellikleriydi. Bu tür görsel ağırlıklı haritalara “Tematik Harita” deniliyor. ‘Türkiye Adli Teşkilatı Haritası’ da bir tematik harita. Adalet Bakanlığı tarafından 1923 yılında öz kaynaklar kullanılarak hazırlanıp basılmış olması çok önemli. Bununla birlikte içerdiği sembol ve şekiller oldukça dikkat
çekici. Ama her biri de ayrı bir bilgi sunuyor. Adli Teşkilatı Haritası gereksiz detaylardan arındırılmış ve sıradan bir vatandaşın bile anlayabilmesini sağlayacak sadelikte hazırlanmış.
İstatistik ve konum verileri kullanılarak, haritada farklı veriler sembol ve renklendirmeler ile iyi bir şekilde ilişkilendirilmiş. Adli malumatın dışında sınır bilgileri; il, ilçe, kıta sahanlığı sınırları ve komşu ülkelerle ilgili sınır bilgileri de veriliyor. Harita lejantı (Harita Anahtarı) ile kadro dağılımını gösteren ölçek de renklendirme sayesinde vurucu hâle getirilmiş. 1923 basımlı Adli Teşkilat Haritası nitelik bakımından günümüzde etkin kullanılan Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS) tabanlı çalışmaları hatırlatıyor bize. GIS sistemi, istatistik verileri ile konum verilerini ilişkilendirerek harita üzerinde sunulmasına imkân sağlar. Adli Teşkilat Haritası’nda da istatiksel verileri, mekan ve konumla birlikte veriliyor.
MESUT ÇEVİKALP -AKSİYON