5 Temmuz 1991'de kaçırılıp iki gün sonra cesedi bulunan eski Halkın Emek Partisi (HEP)
Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'ın eşi, 19 yıl sonra Zaman'a çarpıcı açıklamalarda bulundu. Şükran Aydın'ın yaşadıkları, cinayetlerin neden aydınlatılamadığını gözler önüne seriyor. Eşinin öldürülmesinden sonra şikâyetçi olarak
emniyete giden Şükran Aydın, dönemin Diyarbakır
Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ (1996'da
Susurluk kazasında öldü) tarafından sorgulanmış ve ölümle tehdit edilmiş. Cinayetin ardından 5 yıl boyunca
JİTEM tarafından yakın takibe alındığını belirten acılı eş, 1991'den bugüne kadar tam 60 kez gözaltına alındığını söylüyor. Her gözaltına alındığında evi de aranan Şükran Hanım, "Eşimle çekilmiş bir tek fotoğrafım dahi kalmadı. Hepsini
aramalarda aldılar, bir daha geri vermediler." diyor.
Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın, 5 Temmuz 1991 günü gece 24.00 sularında kendilerini polis olarak tanıtan bir grup tarafından 'ifadesi alınmak üzere' evinden alındı. Eşi Şükran Aydın o gece yaşananları şöyle anlatıyor: "
Kapı çalındı. Vedat gidip, kapıyı açtı. Yaklaşık 5 dakika sonra gelerek bana, 'Siyasî Şube'den polisler gelmiş, beni şubeye kadar götürecekler, merak etme.' dedi. Kapının önünde uzun boylu, zayıf, saçları seyrek ve dağınık, sarışın, elinde
telsiz olan biri duruyordu. Onun dışında iki kişi daha ellerinde uzun namlulu silahlarla bekliyordu."
Bu ayrılış, Şükran Aydın'ın kocasını son görüşü oluyor. Şükran Aydın, içeri girer girmez eşinin
avukatı Hüsniye Ölmez'i arayıp durumu kendisine bildiriyor. Avukat, hemen Diyarbakır
Emniyet Müdürlüğü ile irtibata geçiyor; ancak emniyet, Aydın'ın gözaltında olmadığını söylüyor. Ardından başta
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, Vilayet Savcılığı, Jandarma
Alay Komutanlığı'na kadar tüm
sivil ve askerî birimlere başvuruda bulunuluyor. Ancak, hiçbir kurumdan Aydın hakkında bilgi elde edilemiyor. 7 Temmuz 1991'de
Ergani-
Maden yolu üzerinde bir
ceset bulunuyor. Kafatası parçalanan ve vücudunda 8 kurşun deliği bulunan ceset, birkaç saat içinde defnediliyor. Bir gazetecinin olayı duyması, soruşturmanın seyrini değiştiriyor. Ceset çıkarılarak tespit yapılınca Vedat Aydın'a ait olduğu belirleniyor. Diyarbakır'a getirilen Aydın'ın cenazesi 10 Temmuz 1991 günü defnedildi. Cenazede kalabalığın üzerine ateş açıldı, 3 kişi öldü. Eşinin ölümünden sonra çok daha dramatik bir süreç yaşadığını söyleyen Şükran Aydın, o günleri şöyle anlatıyor: "Eşimin ölümü ile ilgili şikâyetçi olduğumuzda ifade için emniyette 9 buçuk saat tuttular. İfademi Susurluk kazasında ölen Hüseyin Kocadağ aldı. Soruşturmayı o yürütüyordu. Eşimi devletin öldürdüğünü söyledim.
Tehdit ettiler. 'İfadeni değiştirmezsen seni de ortadan kaldırırız.' diyorlardı; ama değiştirmedim. Emniyetten çıktıktan sonra benim savaşım başladı." Şükran Aydın'ın anlatımına göre eşinin ölümünden sonra kendisine yönelik
izleme hiç bitmemiş. Aydın, 60 kez gözaltına alınıp sorgulanmış. Her seferinde evine de
baskın düzenlenerek arama yapılmış. Evdeki pek çok şeye el konulmuş. Öyle ki, eşiyle çekilmiş bir tek fotoğrafı bile bulunmuyor şimdi. 5 yıl boyunca JİTEM'in Toros
marka aracının oturdukları binanın önünden eksik olmadığını söylüyor: "Her
akşam gelir kendilerini göstere göstere beklerlerdi. Eşimin annesi gelir, dua okur kapımıza üflerdi. Çok korkuyordu. Susurluk süreci ile birlikte takibat yavaşladı."
Şükran Aydın da eşinin ölümünün bir dönüm noktası olduğunu düşünüyor. Vedat Aydın cinayetinden sonra Güneydoğu'daki
faili meçhul cinayetlerde bir anda artış olduğunu söyleyen Şükran Hanım, yaşanan son gelişmelerden sonra yeniden harekete geçeceklerini, gerekirse Ankara'ya gideceklerini belirtiyor. ZAMAN