Efendimiz (sas) kudsî bir hadîslerinde, farz
ibadetlere ek olarak, mü'mini daha çok
Allah'a yaklaştıracak ve sevgisine mazhar kılacak birtakım nafile ibadetler de bulunduğuna işaret etmiştir. O (sas) şöyle buyuruyor: "Allah buyurdu: Kim veli bir kuluma düşmanlık ederse, ben de ona savaş açarım.
Kulum bana, kendisine farz kıldığım ibadetlerden daha sevimli bir şeyle yaklaşmaz. Kulum bana nafile ibadetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihâyet onu severim. Ben kulumu sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı mesabesinde olurum. Diliyle de her ne isterse muhakkak onları kendisine ihsan ederim. Bana sığınmak isteyince de onu korurum..."1
Nafileler, farzları eksiksiz, daha büyük bir iştiyak ve huşu ile yerine getirmek, varsa eksikliklerini gidermek ve kâr hanesini zenginleştirmek üzere yapılan ek/ziyade ibadetlerdir.2
Farzlar belli olduğundan, sayısını arttırmak mümkün değildir. Ama nafile ibadetlerin bir kısmı için sınır konmuş olsa da (mesela sabah namazının sünneti iki rekâttır, arttırılamaz), bazıları için sınır konmamıştır (meselâ nafile kurbanın sayısı gibi). Öyle ise, vakti ve durumu müsait olup ibadetle şahlanmak isteyen herkes, istediği kadar ikinci kategoriye giren nafile ibadetle meşgul olabilir.
Kulu Allah'a yaklaştıracak çok sayıda nafile ibadet veya taattan söz etmek mümkündür. Hattâ yeme içme gibi sıradan işlerimiz bile, niyetimize göre, bir nevi ibadete dönüşür ve birer Allah'a yakınlık vesilesi olabilir. Detayları ilgili eserlere
havale ederek3, bu tür nafile ibadetlerden olan ve
akşamla yatsı arasında kılınan evvâbîn namazından söz etmek istiyoruz.
Evvâbînin Anlamı
Adı geçen namazı anlatmaya geçmeden önce, evvâb kelimesinin çoğulu olan evvâbînin anlamı üzerinde durmak istiyoruz. Lügatlerde rucu eden, dönen mânâsına gelen bu kelime Kur'ân ve hadîste de geçtiği için,
tefsir ve hadîs şerhlerinde genişçe incelenmiş ve şu anlamlarda kullanıldığı belirtilmiştir: Evvâbîn,
a. Her günahtan sonra
tevbe eden, yeni bir günah işlediğinde hemen yine tevbe eden ve günahlarını unutmayan,
b. Allah'ı çok tesbih eden,
c. Her işinde Allah'a itaat eden,
d. Kimsenin olmadığı yerlerde günahını
itiraf edip tevbe ve istiğfar eden,
e. Çok merhametli olan,
f. Çok namaz kılan kimselerdir.
Kur'ân'da 'Evvâb', Hz. Süleyman, Hz. Davud ve Hz. Eyyüb (aleyhimusselâm) gibi
peygamberlerin bir vasfı olarak zikredilir. Malum ilk iki peygamber, mezelle-i akdam olan onca zenginlik, imkân ve mülklerine rağmen her işlerinde Allah'ın marziyatını aramış, adaletten ayrılmamış, tevazuu elden bırakmamış, şükretmiş ve evvâb kelimesinin anlamında ifade edilen engin bir ibadet hayatı yaşamışlardır. Hz. Eyyüb (as) ise, altından kalkılması çok güç olan çeşitli imtihanlardan geçmiş ancak sabrederek sadece Rabb'ın rızasını aramıştır. Kim bilir belki evvâb vasfı bu hâllerinin bir neticesiydi.
Evbe kelimesine, özellikle tasavvuf ehli tarafından tevbenin zirvesi gibi bir anlam verilmiş ve konu şu şekilde izah edilmiştir: "Cezaya maruz kalma endişesiyle Hakk'a sığınma bir tevbe; makam ve derecâtı muhafaza arzusuyla O'nda fânî olma bir inabe, O'ndan başka her şeye kapanma da bir evbedir. Birincisi, bütün müminlerin hâlidir ve وَتُوبُوا إِلَى اللّٰهِ جَمِيعًا أَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ "Ey iman edenler, hepiniz inhiraflardan vazgeçip Allah'a sığının." âyetinde dile getirilmiştir (Nur, 24/31). İkincisi evliya ve mukkarrebînin vasfıdır; kâmetleri de, mebde' itibarıyla وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ "Rabbinize inâbe ediniz." (Zümer, 39/54), müntehâ itibarıyla da: وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنِيبٍ "Cenâb-ı Hakk'a saygı dolu bir kalble geldi"dir. (Kâf, 50/33) Üçüncüsü enbiyâ ve mürselînin hususiyetleridir. Şiârları da نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ "O ne güzel kuldur. Çünkü o her zaman (Allah'a) rücûdaydı." (Sâd, 38/30, 44) şeklindeki İlâhî takdîr ve iltifattır. Her nerede olursa olsun, maiyyet-i ilâhiyede bulunduğu şuurunu bir nebze bile kaybetmeyenler için tevbe yoktur. Onlardan sâdır olan tevbe mânâsındaki sözler ya inâbe veya evbe mânâlarını ifade etmektedir. Hz. Rûh-u Seyyidi'l-Enâm'ın, "Günde yetmiş veya yüz defa istiğfar ederim."4 sözlerini başka türlü anlamak da mümkün değildir." 5
Kur'ân ve Sünnet'te Evvâbîn
Namazı
Evvâbîn namazının anlatıldığı tefsir ve hadîs kaynaklarında bazı âyetlerden bu namaza işaretler olduğu beyan edilerek şu misâller verilmektedir:
a. Hz. Enes b. Malik (ra), "Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanır ki kendilerine o âyetler hatırlatıldığında, derslerini hemen alır, secdeye kapanır, Rablerine hamd, O'nu takdis ve tenzih ederler, asla kibirlenmezler. Yataklarından kalkar, cezalandırmasından endişe içinde, rahmetinden de
ümitli olarak Rablerine dua edip yalvarırlar ve kendilerine nasip ettiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar." (Secde, 32/15–16) âyetinde geçen تَتَجَافَى جَنُوبُهُمْ عَنْ الْمَضَاجِعِ "yataklarından uzaklaşırlar/uyanık kalırlar" kısmının evvâbîn namazını kılanlara işaret ettiğini belirtir ve sözlerine şöyle devam eder: "Bu âyet akşamla yatsı arasını namazla geçiren Ensardan bir grup hakkında nazil oldu." Başka bir yerde, "Bu âyet biz Ensar hakkında nazil oldu; zîrâ bizler akşam namazını kıldıktan sonra evlerimize gitmez, yatsıyı Allah Resûlü ile kılmak için bekler ve bu arada namaz kılardık." der. Beyhakî Sünenü'l-Kübra'sında bu görüşü Hz. Enes'in yanı sıra Hz. İbn
Abbas, Ebû Hazım ve
Muhammed b. Münkedir'e de isnad eder.6 Bilindiği gibi
sahabeden, bu âyetin teheccüd namazına işaret olduğu da rivâyet edilmiştir.
b. Tâbiînden İbn Müleyke anlatıyor: Hz. Abdullah b. Zübeyr'e 'Muhakkak ki geceleyin kalkıp ibadet etmek daha tesirlidir' (Müzzemmil, 73/6) âyetini sordum, bana, 'Gecenin başlangıcı olan akşam namazından sonraki
vakittir.' dedi. İbn Abbas'a sordum o da aynı şeyi söyledi.7 Hz. Enes bu vakitte namaz kılar ve 'Bu ne namazıdır?' şeklinde soranlara bu âyeti okuyarak
cevap verirdi.8
İmam Gazzalî de gecenin ilk virdinin evvâbîn namazı olduğunu belirtir ve bu âyete işaret ederek "Zîrâ gecenin kıyamı/ihyası/ilk virdi bu zaman dilimiyle başlar." der. Ayrıca وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ "Gecenin bazı vakitlerinde tesbih et.' (Tâhâ, 20/130) âyetinde geçen vakitlerden birisinin de akşam namazından sonraki vakit olduğunu söyler.9
c. Süfyan-i Sevrî'ye, "Ehl-i kitabın hepsi bir değildir. Onların içinde öyle dosdoğru bir cemaat vardır ki, gece saatlerinde Allah'ın âyetlerini okuyarak secdeye kapanırlar" (Âl-i İmrân, 3/113) âyetinde işaret edilen kişilerin hangi özellikleri olduğu sorulunca, bu kişilerin akşam ve yatsı namazları arasında ibadet ettiklerinin kendisine ulaştığını söyler.10
d. Yine Hz. Enes (ra), كَانُوا قَلِيلًا مِنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ "Onlar geceleri az uyurlardı." (Zâriyât, 51/17) âyeti hakkında, "Onlar akşam ile yatsı namazları arasında uyumaz, namaz kılarlardı." tefsirini yapmaktadır. İrakî Tirmizî'nin şerhinde bu âyetin akşamla yatsı arasında namaz kılanlar hakkında nazil olduğunu sahih bir senedle rivâyet eder.11
e. Abdullah b. Ömer (ra), Efendimiz'in (sas) "Kim akşamla yatsı namazları arasında altı rekât namaz kılarsa evvâbînden yazılır." buyurduğunu söyler ve şu âyeti
delil olarak okurdu: إنَّهُ كَانَ لِلْأَوَّابِينَ غَفُورًا "O evvâbîne karşı çok affedicidir."12
f. İmam Gazzalî, فَلاَ أُقْسِمُ بِالشَّفَقِ "şafak vaktinin hakkı için" (İnşikak, 84/16) âyetini açıklarken şu izahı yapar: "
Güneş batınca akşam namazını kılmalı ve akşamla yatsı arasını ihyâ ile meşgul olmalı.
Şafak13, yani ufuktaki kızıllık kaybolunca, gecenin bu ilk virdinin zamanı biter ve yatsı namazının vakti girer. Nitekim Allah bu vakte
yemin etmiştir. Bu gecenin ilk ihyâsı/ilk virdidir ve kılınan namaza evvâbîn namazı denilir."14
Yukarıda zikredilen âyetlerin bazılarının tefsirinde, Arap cahiliye âdetlerinden birinin akşamla yatsı arasında uyumak olduğu, hattâ diledikleri her vakitte uyudukları ve İslâm'ın buna sınır getirdiği vurgulanarak, âyetlerde geçen gecenin bir diliminin bu vakte işaret ettiği belirtilmekte ve Efendimiz'in (sas) buna gaflet vakti dediği kaydedilmektedir.15 Cahiliye döneminde var olan bu vakitte uyuma âdeti bilinmeden de konu yeterince anlaşılmayabilir. Bu âyetlerin bir kısmının teheccüd namazı için de delil olarak zikredildiğini belirtmek gerekir. Bir âyetin birden fazla hususa işaret edebileceğini ise usûl ilminden haberdar olanlar bilirler.
Sahih hadîs kaynaklarında evvâbîn namazı ile ilgili Efendimiz'in (sas) söz ve tatbikatını aktaran hadîs-i şerîfler bulunduğu gibi bu namazla ilgili sahabe tatbikatını anlatan çok sayıda malumat da bulunmaktadır. Bunlardan birkaçını zikretmek istiyoruz.
g. Hz. Ebû Hüreyre'den Efendimiz'in (sas) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: مَنْ صَلَّى بَعْدَ الْمَغْرِبِ سِتَّ رَكَعَاتٍ لَمْ يَتَكَلَّمْ فِيمَا بَيْنَهُنَّ بِسُوءٍ عُدِلْنَ لَهُ بِعِبَادَةِ ثِنْتَيْ عَشْرَةَ سَنَةً "Kim akşam namazından sonra, aralarında kötü bir şey konuşmadan altı rekât (nafile) namaz kılarsa bu ibadeti on iki senelik (nafile) ibadet sevabına bedeldir."16
h. Hz. Aişe validemiz Efendimiz'in şöyle buyurduğunu bize aktarıyor: مَنْ صَلَّى بَعْدَ الْمَغْرِبِ عِشْرِينَ رَكْعَةً بَنَى اللَّهُ لَهُ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ "Kim akşam namazından sonra yirmi rekât (nafile) namaz kılarsa Allah ona Cennette bir köşk bina eder."17
j. Hz. Huzeyfe anlatıyor: "Allah Resulü'ne gelip onunla beraber akşam namazını kıldım. Kendisi yatsıya kadar namaz kılmaya devam etti."18
k. Hz. Ammar b. Yâsir akşam namazından sonra altı rekât namaz kılınca yanındakiler bu namazı sordular, o şu cevabı verdi: "Ben sevgili dostum Allah Resulü'nü gördüm akşam namazından sonra altı rekât kıldı." ve şunu ekledi "Kim akşam namazından sonra altı rekât kılarsa, denizköpüğü kadar günahı olsa bile affolur."19
l. Hz. Abdullah b. Ömer şöyle derdi: مَنْ صَلَّى أَرْبَعًا بَعْدَ الْمَغْرِبِ كَانَ كَالْمُعَقِّبِ غَزْوَةً بَعْدَ غَزْوَةٍ "Kim akşam namazından sonra dört rekât namaz kılarsa gazve üstüne gazveye çıkmış gibi olur."20
m. Hz. Enes akşamla yatsı arasında namaz kılar ve 'muhakkak ki geceleyin kalkıp ibadet etmek daha tesirlidir' (Müzzemmil, 73/6) âyetine işaret ederek "bu, gecenin ilk ihyâsı/ilk virdidir" derdi.21
n. Akşamla yatsı arasında Hz. Abdullah b. Mes'ud'un yanına her girildiğinde namazla meşgul olduğu görülürdü. O bu durumu izah sadedinde şöyle derdi: هِيَ سَاعَةُ غَفْلَةٍ "o gaflet zamanıdır."22
o. Hz.
Selman-ı Farisî, Efendimiz (sas)'den naklen şunları aktarıyor: عَلَيْكُمْ بِالصَّلَاةِ بَيْنَ الْمَغْرِبِ وَالْعِشَاءِ فَإِنَّهَا تَذْهَبُ بِمُلَاغَاةِ النَّهَارِ وَتُهَذِّبُ آخِرَهُ "Akşamla yatsı arasındaki namaza dikkat edin, zîrâ bu namaz gün içinde eğlenme ve yanlış işlere bulaşmadan ötürü oluşan mânevî kirleri giderir ve günün sonunu güzelleştirir."23
ö. Efendimiz'in (sas) azatlılarından Hz. Ubeyd'e, Efendimiz'in farz namazlar dışında bir namaz kılmayı emredip etmediği sorulduğunda, "Evet, akşamla yatsı arasında namaz kılmamızı emrederdi." cevabını verdi.24
Zikredilenlerin hâricinde, özellikle günlük virdleri detaylı bir şekilde ele alan İhyâ gibi eserlerde konuyla ilgili çok sayıda haber ve tatbikatın aktarıldığını belirtip bu kadarla iktifa etmek istiyoruz.
Evvâbîn Namazının Zamanı
Sahih-i Müslim ve Müsned başta olmak üzere, bazı hadîs kaynaklarında Efendimiz'in (sas) kuşluk namazına da evvâbîn dediği rivâyet edilmektedir.25 Ancak ulema kuşluk namazına duhâ; akşamla yatsı arasında kılınan namaza ise evvâbîn namazı demişler ve durum bu şekilde iştihar etmiştir. Ayrıca ikisine de evvâbîn denilebileceği kaydedilmiştir. Hattâ Abdurrezzak'ın Musannaf'ında şu rivâyet de vardır: "Kim sabahın sünnetini kılar sonra da cemaatle sabahın farzını eda ederse, o günkü namazı evvâbînin namazından sayılır, kendisi de muttakiler zümresine dâhil olur."26
İlgili eserlerde evvâbîn namazı daha çok 'akşamla yatsı arasında kılınan namaz' olarak geçmektedir ve bu konuda ümmetin kabulü vardır. Bu zaman diliminin gaflet zamanı olduğu, cahiliye döneminde hem müşriklerin hem de Yahudilerin bu zamanda uyudukları ve Efendimiz'in (sas) bu saatlerde uyumayı yasakladığı da aktarılmaktadır. Hz. Enes (ra), bu vakitte uyumayı soran kişiye, "Yanları yataklardan uzaklaşır (uyumayıp ibadet için kalkarlar.)" (Secde, 32/16) âyetinin bu zamana işaret ettiğini belirterek, uyumanın uygun olmadığını belirtmiş ve Efendimiz'in yatsıdan önce yatmayı yasakladığını belirtmiştir.27 Hz. Abdullah b. Abbas وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَى حِينِ غَفْلَةٍ مِنْ أَهْلِهَا "(Mûsa), bir gün,
halkın habersiz olduğu (gaflet içinde olduğu) bir sırada şehre girdi." (Kasas, 28/15) âyetinde geçen gaflet zamanının, akşamla yatsı arasındaki zaman olduğunu belirtmektedir.28 Hz. Amr b. Âs ise, "evvâbîn namazı akşamla yatsı arasındaki boşluktadır, ta halk yatsıya yönelinceye kadar." demiştir.29
Akşamla yatsı arasına hem evvâbîn hem de gaflet zamanı denilmesinin hikmeti şu olabilir: Nefis gün boyu yaşadığı yorgunluk, işlediği günahların kasveti ve yenilen akşam yemeğinin ağırlığından ötürü dinlenmeye, kendini salmaya ve bu saatleri gaflet içinde geçirmeye meyyal olduğundan gaflet zamanıdır. Diğer taraftan nefsin isteklerine baş kaldırıp, gün boyu yapılan hataların açtığı yaraları sarmaya, gecenin ilk virdini canlı geçirmeye, günlük manevî hâsılatın leh ve aleyhteki hesabını yapmaya yönelen ve bu arada çokça istiğfar edenler ise evvâbîn zümresindendirler. Zîrâ nefsin arzularından yüz çevirip Rabb'in isteklerine rucû etmişlerdir.
Rekât Sayısı
Teravih ve teheccüd namazı dâhil, nafile namazların hemen hepsinin rekât sayısı konusunda Efendimiz'den (sas) farklı birkaç
uygulama rivâyet edilmiştir. Rahmet Peygamberi'nin rahmetinin tezahür ettiği hususlardan birisi de bu olmalıdır. Zîrâ nafile ibadetler, farzlar gibi olmayıp bir nevi ihtiyarîdir ve kişinin hâl ve durumuna göre bunları az veya çok eda etmesi mümkündür. Nafileler için alt sınır, söz konusu ibadetin ibadet sayılmasını sağlayacak bir miktarda olmasıdır denilebilir. Meselâ namaz için bu iki rekâttır.30 Onun için bütün nafile namazların en azı iki rekâttır. Evvâbîn için de bu miktar en alt sınırdır, denilebilir.
Konuyla ilgili yukarıda birkaçını verdiğimiz rivâyetlerde farklı rakamlar bulunmaktadır. Meselâ Hz. Ebû Hüreyre ile Hz. Ammar b. Yâsir altı rekât olduğunu rivâyet etmişlerdir. Ancak rivâyet edilen metinde 'akşam namazından sonra' ifadesi olduğundan bu rakama akşamın son sünnetinin dâhil edildiği, dolayısıyla evvâbînin dört rekât olduğu izahı yapılmıştır. Hz. Aişe Validemiz'den rivâyet edilen yirmi rakamına, yatsının ilk sünneti hâriç, akşam ve yatsı namazlarının toplamıdır denilmiştir. Buna evvâbînin dört rekâtı dâhildir. Nitekim Hz. Abdullah b. Ömer'e göre de evvâbîn dört rekâttır.
Sonuç olarak şu denilebilir: Yukarıda da işaret edildiği gibi nafile bir ibadet olan evvâbînin en azı iki rekât olmakla beraber, rivâyetler en uygun rakamın dört olduğu noktasında birleşmektedir. Hanefilerin görüşü de bu yöndedir.31
YENİ ÜMİT DERGİSİ